Küresel bir salgınla karşı karşıya olduğumuz gerçeğini kabullendik ve hayatta kalmak için savaşmaya başladık. Amerika’dan, Çin’e, Avrupa’dan Japonya’ya çoğu ülkenin katıldığı savaş iki cephede yoğunlaşıyor:
(i) can kaybını azaltmak
(ii) ekonomik maliyeti azaltmak
(i) Can kaybını azaltmak: Genel beklenti mayıs sonu gibi salgın hastalığın etkisinin azalacağı yönünde. Kamu otoritesi bu süre zarfında salgının yayılma hızını azaltmak için sosyal mesafenin ve hijyen tedbirlerinin artırılmasına çalışıyor.
İş yerlerinde mümkün olduğunca uzaktan çalışmaya geçilmesi, seyahat özgürlüğünün sınırlanması, okulların tatil edilmesi, sinema, tiyatro, spor müsabakaları gibi etkinliklerin ertelenmesi. Alışveriş merkezlerinin, kafelerin, restoranların insanlar arasındaki mesafeyi artıracak şekilde düzenlenmesi, sağlık hizmetlerinin ve bilincinin dar gelirli kesimlere ulaştırılması bu konuda atılan doğru adımlar.
(ii) Ekonomik maliyeti azaltmak: Salgınla mücadele sırasında alınan önlemler ve insanların kalabalıktan kaçınmaya çalışması kaçınılmaz olarak ekonomiyi yavaşlatacak. Bu sürecin insanların işsiz kaldığı, şirketlerin kapatıldığı bir ani duruş senaryosuna yol açmaması için toplumun sağlam bilançosundan zayıf bilançosuna kaynak aktaran akılcı ekonomi politikaları gerekiyor.
Türkiye küresel salgın karşısında çoğu gelişmiş ülkeden çok daha aktif bir mücadele izliyor. Çin, İran, İtalya gibi salgının hızlı yayıldığı ülkelere seyahat sınırlaması getirilmesi doğru bir adımdı. Salgına karşı açık konumda olan Avrupa ülkelerine (şimdilik 9 ülke) uçuşları ilk durduran ülkeler arasında olmamız cesur bir adım.
Salgından etkilenen vaka sayısının düşük olmasına rağmen okulların tatil edilmesi, toplumsal taşıma araçlarının ve alışveriş merkezlerinin dezenfekte edilmesi, evden çalışmanın yaygınlaştırılmaya çalışılması, yurtdışından gelen vatandaşların kendilerini 14 gün boyunca tecrit etmesi doğru yönde atılmış adımlar.
Bu adımlara rağmen Türkiye ekonomisi kısa vadede baskı altında kalmaya devam edecek. İki önemli dış ticaret ortağımız Avrupa ve Orta Doğu ülkelerinde durgunluk riski artıyor. Seyahat özgürlüğünü kısıtlamayan Avrupa salgın hastalığın yeni merkezi konumuna geldi. Orta Doğu ülkeleri 2002 yılından beri görülen en sert petrol şoku ile karşı karşıya.
Bu zorlu koşullara rağmen Türkiye ekonomisi ve Türkiye varlıkları için temkinli iyimseriz. Büyümeyi hızlandırmak için genişleyici maliye ve para politikaları uygulayan Türkiye’de salgının ekonomik etkisinin -0,5yp civarında olmasını bekliyoruz. 2020 yılı için %3’lük tahminimiz dışsal şoklar için zaten bir miktar karşılık içerdiğinden tahminimizde bir değişikliğe gitmiyoruz.
2020 yılına genişleyici para ve maliye politikalarıyla başlayan Ankara’nın alet çantasında büyümeyi desteklemek ve finansal istikrarı korumak için gerekli malzemeler var. Korona salgının Avrupa’ya etkisinin ikinci çeyrek itibariyle azaldığı ana senaryomuzda Türkiye bu şoku ölümcül bir yara almadan atlatır.
Piyasa görüşümüzde bir değişiklik yok. Faiz oranlarının tarihsel olarak düşük seviyelerde olduğu emtia fiyatlarının gerilediği bir konjonktür Türkiye ekonomisi için kötü bir ortam değil. Piyasalardaki panik satışları alış için fırsat olarak kullanma taraftarıyız. Ancak oynaklığın çok yüksek olduğu bir ortama kendimizi psikolojik ve finansal olarak hazırlamamız gerekiyor.