Küresel finansal krizin ardından global bankacılık sistemi ve global merkez bankacılığı için önemli değişiklikler hayata geçti-geçirildi. Öncelikle, bildiğimiz, ABD önderliğinde, farklı kıtaların da katılımı ile, bankaların kaldıraçları üzerine bir takım önlemler getirildi. Buradaki temel amaç, yöneticilerin gelecek dönem içerisinde alacakları riskleri diğer mudilerin de hakkını korumak adına sınırlamaktı. Bir diğer önemli değişiklik yine bankaların sermaye yapılarının güçlendirilmesi üzerine oldu. Yine bildiğimiz, daha sıkı stres testleri eşliğinde bankaların ne ölçekte güçlü-zayıf oldukları konusuna odaklanıldı, gereken üyelere sermaye artırımları ya da faaliyetlerini küçültmek için baskı kuruldu, zaman tanındı. Fed’in önderliğine ECB de eşlik etti. Hak yenilmesin, birçok potansiyel çürük elmanın da sisteme potansiyel gelecek dönem zararlarının önüne “olabildiğince” geçildi. Bu esnada önemli bir başlık hiç değişmedi: politikacıların duruşları temel olarak aynı pozisyonları etrafında şekillendi: daha fazla risk alınması ve bugün sorun teşkil etmeyen ve fakat yarın edebilecek durumda olanların ötelenmesi, regülasyonların gevşetilmesi gibi. Zaten bu döngü hep böyledir. Regülasyonlar gevşetilmek için vardır. Sonuna dek uygulayabilenler kesinlikle ayrışmışlardır. Yarın da böyle olacak. Farklılık yok.
Masanın diğer ayağını teşkil eden merkez bankalarının karşısına ise önemli bir ayrışma ya da birlikte hareket etme mecburiyeti geldi-getirildi: fiyat istikrarı ve/veya finansal istikrar. İlk kısımda yer alan fiyat istikrarının merkez bankacılığının temel görev tanımı olduğunu biliyoruz. Nasıl? Dün olanları yarın için taşıdıkları riskler ile birlikte bugün sağlıklı şekilde analiz ederek devreye alacakları para politikaları ile. Peki, merkez bankaları meşhur “fiyat istikrarı” konusunda tek başlarına mı kalmalı? İyi biliyoruz ki (!), meşhur bir tartışma konusu. Elbette hayır. Kamu kesiminin tamamı devrede olmadan, her şeyden önemlisi, siyasi irade bu konuyu sahiplenmeden duruma sadece “faiz artırımı-faiz indirimi” kısır döngüsünde yaklaşmanın hiç kimseye ne dün faydası oldu ne de yarın olacak. Burası kesin. Diğer husus finansal istikrar başlığı. Önemli mi? Sonuna dek. Birbirini tamamlayan, tercih yapmamanın lüks değil mecburiyet olduğu bir nokta burası. Fiyat istikrarı finansal istikrarı, finansal istikrar fiyat istikrarını doğrudan besliyor, destekliyor, biri diğerinin yolunu açıyor, olmadığında da tıkıyor, ciddi problem unsuru olarak karşısına çıkıyor. Daha basit ifade ile, olmazsa olmaz. Birisinden vazgeçip diğerini sahiplenmek koşulları sadece daha elverişsiz ve sağlıksız hale getiriyor. Başka yaptığı bir şey yok.
İki haftadan uzun bir süredir global finans piyasalarında ABD’de başlayan ve şu aşamada sadece Avrupa’ya sıçramış gibi görünen mini bir bankacılık krizini konuşuyoruz. Tabi ki konunun magazin boyutu piyasalardaki düşüş-yükseliş ve Fed’in ne yapacağı. Oysaki bu kadar kolay ve kısır bir başlıktan söz etmiyoruz. Bir adım geri çekilip ya geniş açı ile bakmalı ya da bakış açısını durduğumuzu noktaya göre değiştirmeli, göremediklerimizi aramalı. Gelin kısa bir zaman tüneli gezintisi yapalım:
Bu köşeyi takip edenler sıkılmak pahasına konuya fazlası ile hakim. Nedir? Öncelikle küresel enflasyonun sıçraması gibi bir gerçek söz konusudur. Yine bu duruma küresel merkez bankacılığının ciddi anlamda bir kesimi -neredeyse tamamı diyebiliriz- elindeki iki silah ile koodinasyonla tepki vermiş, vermeye de devam etmektedir: faiz ve iletişim silahları. Fed de bunu yaptı, yapmaya da çalışıyor. Erken-geç reaksiyon kısmını çoktan geçip son durumda elimizde ne olduğuna bakmakta fayda var. Davul zurna ile gelen bir sıkılaşma dalgası, yine aynı enstrümanlarla sıkılaşmanın daha da ileriye gideceğinin ilanı söz konusu iken bankacılık sisteminin bir bölümünde regülasyonlardaki gevşemenin de etkisiyle gerekli önlemler alınmış mıdır? Hayır. Yine geçtiğimiz hafta sıklıkla konuştuğumuz Credit Suisse konusu bugünün mü hikayesidir, düne mi aittir? Bilenlerin cevabı, elbette dün.
Yine hep tartıştığımız, unutulsun istemediğimiz, bu köşenin değişmez başlıklarından birisi olan “faizin volatilitesi” konusu şimdilerde olan bitenin açıklayıcısıdır. Piyasa işleyişi de tam olarak böyledir: yarını fiyatlayamadığınız noktada düşüşün spekülasyonu sonuna dek yapılır. Peki, buradan Fed’e ne çıkar? Mesela, öncesindeki süreçte ECB’nin yaptığı gibi son zamanlardaki iletişimine sadık kalır mı? Kalmalı mı? Kalırsa finansal istikrarı tehlikeye atar mı? Kalmazsa finans piyasalarına boyun mu eğmiş olur yoksa çok daha ciddi risklerin farkındadır da açıklanmayan bir şeyler mi vardır? 3 Mart tarihinden bu yana KBW bankacılık endeksindeki piyasa değeri azalışı 300 milyar dolar civarında iken, MSCI dünya bankacılık endeksindeki kayıp 500 milyar doların hemen üzerinde. GOÜ bankalarındaki azalış ise hacmi de gözettiğimizde 70 milyar dolar ile sınırlı.
Fed’in alacağı karar zor. Hem çok zor, hem de olmadığı kadar zor. Her ne yapacaksa da tek kurtarıcısı yine değişmez dostu olan iletişimden başkası değil. Ne yaptığınızı, yapmadığınızı, yapacaklarınızı özenerek kullanacağınız dil ile uygulamak her zaman en iyi seçenek olmuştur. Unutmadan, fiyat-finansal istikrar konusu mu? Bitmez de çözülmez de. ECB Başkanı Lagarde ne dedi geçen hafta? Tercih yapmıyoruz. Tam olarak bu.