Hangi Eleştiri?

Burak DALGIN Dünya Penceresi

Eleştiri, hatalardan dönmek, riskleri engellemek ve kabiliyetleri geliştirmek için elzem. Ancak herkesin her yorumunu hayata geçiremeyiz. Peki, hangi eleştiriyi dikkate alıp, hangisini gözardı etmeliyiz? Üç açıdan ele alalım: eleştiren, eleştirilen ve eleştiri.

ELEŞTİREN. Eleştiri yapanı ciddiye almak için üç özellik arayabiliriz. Birincisi, yetkinlik. Konu hakkında yorum yapacak bilgi ve tecrübeye sahip mi? Mesela, içinde bulunulan şartların, eldeki kaynakların, mevcut kısıtların farkında mı? Tabii bu kriterler meselenin içeriğine göre değişir. İmalat sürecini değerlendirmek için teknik bilgi şartken ‘ürünlerinizi beğenmiyorum’ demek için hedef tüketici olmak yeterli olur.

İkincisi, temsil gücü. Çok az sayıda istisna hariç, herkes için her şey olmaya çalışan markalar genellikle hiç kimse için hiçbir şey olamazlar. Bu yüzden, bazı müşterilerin ‘ürününüzü beğenmemesi’ istenen bir durum olabilir. Zira bu kişi hedef kitlenizde yer almıyor veya çok niş/ şahsi tercihleri yansıtıyor olabilir. Müşterileri iyi bir veri analizi ile grupladıysanız ve hedef kitlenizi şekilde ortaya koyduysanız doğru değerlendirme yapabilirsiniz. Aksi takdirde, hoşunuza giden anekdotların esiri haline gelebilir veya sizi ilgilendirmemesi gereken sosyal medya yorumlarıyla demoralize olabilirsiniz.

Üçüncüsü, iyi niyet. Eleştirenin amacı üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi? Bu noktada, üslup bir turnusol. Eleştiri kişisel ve duygusal ifadelerle dolu bir şekilde, sert bir tarzda, iş işten geçtikten sonra mı yapılıyor? Yoksa topluluk önünde değil birebir, yazılı değil yüz yüze, uzun tiradlarla değil odaklı şekilde, meselenin üzerinden uzun süre geçtikten sonra değil olay tazeyken mi yapılıyor? İkisi arasında dağlar kadar fark var. Amerikalı siyasetçi Frank A. Clark’ın ‘eleştiri yağmur gibi, bir insanı köklerine zarar vermeden besleyecek kadar nazik olmalıdır’ sözünü akılda tutmalı.

ELEŞTİRİLEN. Öncelikle iyi niyetli olun. Büyük şair Sadi Şirazi’nin sözüdür: ‘Olgun bir kişiyi dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir kişiyi dost edinmek isterseniz methedin.’ Doğru eleştiri, en büyük hediyelerden biridir. Üç konuyu unutmamalıyız.

Birincisi cevap vermek yerine soru sormak. Eleştiri alırken içinizden söylenenleri yanıtlamak, konuları açıklığa kavuşturmak, hatta haksızlığa uğradığınızı haykırmak gelebilir. Yapmayın. Sadece dikkatle dinleyip not alın. Cevap vermeyin, soru sorun.

İkincisi, eleştiriyi aklıselim şekilde değerlendirebileceğiniz ve tavsiyeler konusunda adım atabileceğiniz zamanda dinlemeye çalışın. Gergin olduğunuz veya konu hakkında bir şey yapamayacağınız dönemde eleştiri dinlemek sağırlar diyaloğu olur.

Üçüncüsü, aldığınız notların üzerinden sakin kafayla geçin. Hangi noktada ne kadar haklılık payı var? Beklentiler gerçekçi mi? Ne alanda hızlı kazanımlar sağlanabilir? Yanlış anlaşılmalar varsa nasıl düzeltilebilir?

ELEŞTİRİ. Ciddiye alınacak bir eleştirinin bazı özellikleri vardır. Eleştirilen konularda harekete geçecek zaman var mı, yoksa ‘araba bozulduktan sonra yol mu gösteriyor?’. Net çözüm önerileri yapılıyor mı yoksa genel geçer ifadelerle dolu bir temenni silsilesine mi maruz kaldınız? Doğru yapılan işler ve mevcut avantajlar da değerlendirmeye alınıyor mu, yoksa sadece olumsuz şeylerden bahsedilen bir ‘ah vah’ seansına mı yakalandınız? İlk özellikler varsa, söyleneni ciddiye alın.

Yazımızı büyük filozof David Hume’un sözüyle tamamlayalım: ‘Tenkitten ancak bir şey söylememekle, bir şey yapmamakla, bir şey olmamakla sakınabilirsiniz.’ Eleştiri yapılabilecek mekanizmaları kurabildiğimiz, yorumları makul karşıladığımız ve haklı önerileri hayata geçirdiğimiz bir hafta diliyorum.

Tüm yazılarını göster