Hamburg’da birkaç gün…

Hamburg’u seviyorum çünkü şehirleri kendime yakın hissetmemin şartlarından ilki insanları… Benim de kimi dostlarım orada yaşıyor.

Hamburg’u seviyorum çünkü, İstanbul gibi bir liman şehri. Limanı, büyüklük bakımından Almanya’da ilk, Avrupa’da Rotterdam’dan sonra ikinci, dünyada dokuzuncu sırada. Kentin içinden geçen Elbe Nehri, ortasındaki Alster ve çevresindeki daha yüzlerce göl doğup büyüdüğüm şehirden ayrılır ayrılmaz ona başlayan özlemimi azaltıyor. Şehirlerin şehri olan İstanbul’da gün geçtikçe kaybolan yeşillik dendiğinde de iddialılar, çünkü kentin yüzde 14’ünü parklar ve dinlenme alanları kapsıyor. Harika ormanları, ovaları, parklarıyla Avrupa’nın en yeşil kentlerinden birisi…

Hamburg’u seviyorum çünkü, her yolculuğumda mutlaka uğradığım ve binlerce vinci, yüzlerce gemiyi dakikalarca seyredip hayallere daldığım bir limanı var… Yüksek tonajlı gemilere yönelik deniz trafiği değişiklikleri nedeniyle boşalan kimi liman binalarının bulunduğu bölgede gerçekleştirilen kentsel değişim projelerinin birçoğu bitmiş. Sağlıklı kentsel alanlarda yaşamanın yurttaşlarının hakkı olduğunu düşünen Hamburg kent yönetiminin çevreye duyarlı, yaşam kalitesini artırıcı çabalarının bir sonucu da toplu ulaşım sorununun hemen hiç olmaması. Ev ve ofislerden çıkanlar, bir durağa ulaşabilmek için en fazla 300 metre yürüyorlar.

Sanattan konuşacak olursak, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ilk inşa ettikleri bina, operalarıymış. Elbphilharmonie, kısaca Elphi, Elbe Nehri üzerindeki bir yarımadaya yeni yaptıkları konser salonu. Dünyadaki en büyük ve akustik olarak en ileri konser salonlarından biri ve 108 metre yüksekliği ile Hamburg'un içinde yaşanılan en yüksek binası. 

Tabii ki müzeler: Modern Sanatlar Müzesi, Sanat ve Elsanatları Müzesi, dünyanın en büyük model tren müzesi, 5 bin 600 metrekarede uluslararası çağdaş sanat ürünleri ve fotoğrafların sergilendiği Deichtorhallen, 1850 ve 1934 yılları arasında Amerika’da yaşamak için anavatanını terk beş milyon insanın öyküsünün anlatıldığı BallinStadt, ürünleri tadıp dokunabileceğiniz baharat müzesi, mumya müzesi, Johannes Brahms Müzesi, bir müze gibi görkemli Belediye Sarayı ve daha onlarcası... Günlerce gezilebilecek mekânlar...

Hareketli bir gece hayatı var yüzlerce kanal üzerine inşa edilen şehrin. Avrupa’da en fazla köprü Hamburg’ta bulunuyor. Amsterdam ve Venedik’in köprülerinin toplamı bile 2 bin 302’ye ulaşan bu sayıyı geçemiyormuş.

Hamburg gerek ticaret gerekse hizmet sektörü açısından kuzey Almanya’nın en büyük sanayi kenti. Özellikle havacılık sektöründe, uçak üretiminde dünyanın en büyük üçüncü şehri (Airbus ve Lufthansa da orada). Kimya, makina, gemi inşaat ve bankacılık sektörleri de oldukça önemli yer tutuyor. En son araştırdığımda kişi başına düşen yıllık gelir 50 bin Euro’nun üzerindeydi. Pandemi sonrası nasıl bir gelişme yaşandı bilmiyorum.

Şunu da eklemeliyim birkaç damla gözyaşı da demek Hamburg… Orada yaşayan çok sevdiğim aktör Demir (Gökgöl) dostumu çok erken kaybettim.  

Biliyor musunuz Hamburg’da dört binin üzerinde restoran var ve bunların yarısından fazlası yabancı mutfak yapıyor! Bu gidişimde deneyimlediğim restoranlardan biri Yeni Wulmstorf’ta Çin ve Moğol spesiyaliteleri yapan Asian Perle’ydi (Asya İncisi).

Upuzun açık büfesinde başlangıçları çeşitli salatalar, iki çeşit çorba ve Çin böreği veya mantı gibi sıcak atıştırmalıklar arasından seçmek mümkündü. Suşi sevenlere zengin bir suşi köşesi de mevcuttu. Büfede bulunan 25'ten fazla lezzetten arzu ettiklerinizi alabiliyordunuz.

Çin-Moğol deneyim büfesi taze sebzeler, devekuşu veya kanguru eti gibi egzotik etler, balık ve deniz ürünleri ve çeşitli soslardan oluşuyordu. Bunları pişirmeye verip Teppanyaki (demir tabak anlamına gelen “teppan” ve ızgaralanmış ve az yağda pişirilmiş anlamına gelen “yaki” kelimelerinden türemiş) ustasından izlemek mümkündü.

Hamburg’da mutlaka yediğim lezzetlerden birisi matjes. Denizlerin gümüşü diye anılıyor. Adları, genç kızlar anlamına gelen Felemenkçe "meisjes" kelimesinden geldiği için, matjeslere küçük hanım ringa balığı da deniliyor. Küçükken yakalanıp matje haline getiriliyorlar. İster soğan halkaları, elma dilimleri ve kornişonlu klasik, ister köri-muz sosunda yeni yorumlanmış veya otlardan yapılmış soslu filetosunu yemek her zaman zevkli.

Hamburg’da anlatacak, konuşacak çok şey, gezilecek çok yer var. Bu yolculuğumda da onlardan bir kısmını yaşadım, bazılarını burada yazdım. Ve Kavafis’in şiirindeki o gerçeği bir kez daha yaşadım: “Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın. / Bu şehir arkandan gelecektir.” Geldi de… İstanbul beni hiç bırakmadı…

Tüm yazılarını göster