Türkiye’nin ABD ile mevcut sorunlarını saymaya başlayınca, Halkbank davasını es geçmek mümkün değil.
Önce Reza Zarrab’ın yargılanması olarak başlayan dava, daha sonra Zarrab’ın savcılıkla anlaşıp “itirafçı” olmasıyla birlikte, dönemin Halkbank Genel Müdür yardımcısı olan Hakan Atilla’nın yargılanmasına dönüştü.
Davayı New York’ta baştan sona izlediğimden biliyorum; Atilla savunmasını suçsuz olduğu üzerine kurdu. Savcılığın kendisi aleyhine ortaya koymaya çalıştığı delil ve tanık ifadelerini, hem avukatların tanıklara yaptığı çapraz sorgu, hem de bizzat kürsüye çıkıp ifade vererek tek tek çürüttü.
Atilla, New York’taki dava sırasında ifade vermek için kürsüye çıkmak dışında hiç konuşmadı. Kendisine verilen hapis cezasını tamamlayıp ülkeye döndükten sonra bir ara Borsa İstanbul’un da başına geçti. Ancak oradan da ani bir kararla istifa edip, kendi deyimiyle “emeklilik hayatına” geçti. Burada kitaptan bir alıntı, Türkiye dönüşünde yaşadıklarına ilişkin ipucu da verir nitelikte; “Çalışmak isterim elbette, vatana, millete faydalı işler yapmayı kim istemez. Diğer taraftan yıllarca izzeti nefis yoksunu, yardakçı dalkavuklarla uğraşmaktan yoruldum…”
Dava sürecinde, ifade vermek için kürsüye çıkıp avukat ve savcıların sorularını yanıtlamak dışında hiç konuşmayan Atilla, sessizliğini bir kitapla bozdu.
YAKIN TARİHİ ANLATAN BELGE NİTELİĞİNDE
Gazeteci olarak davayı izlediğim dönemde, duruşma salonundaki selamlaşmalarımızla başlayan iletişim, Atilla cezayı çekip Türkiye’ye döndükten sonra da devam etti. Bu süreçte çektiği sıkıntıları, yaşadığı fiziki ya da mental zorluklara ilişin ipuçlarını –yazılmamak koşuluyla- vermişti ama, “Amerika Atilla’ya karşı” tüm bunları topluca anlattığı önemli bir anı kitabı olmuş.
SUÇLU KİM ?
Hakan Atilla, yaşadıklarını anlatırken doğrudan suçladıkları da var, dolaylı yollardan dokundurdukları da.
ABD’deki yargı sistemine yönelik eleştirileri çok net ve keskin. Nitekim yaşadıklarını anlatınca, dünyanın en iyi sistemi gibi lanse edilen Amerikan adalet sisteminin hiç de öyle olmadığı ortaya çıkıyor;
- Yalan söyleyen ancak yalanı ortaya çıkarılan FBI ajanının savunma tarafından tanık yapılıp, sorgulanmasına izin verilmemesi,
- Savcılıktan para aldığını, kendisine ABD’de iş bulunduğunu açıklayan FETÖ sanığı kaçak polisin ifadelerine itibar edilmesi,
- Halkbank etrafında yapılan tüm dolandırıcılığı, verdiği rüşvetleri bir bir anlatan, Zarrab’ın “itirafçı” yapılıp, savcıların her sorusuna onların istediği gibi yanıt vermesi. İş çapraz sorguya gelip, ifadesindeki çarpıklıklar sorulunca ise birden bire “unuttum”, “hatırlamıyorum” diye kendisini sıyırması.
- Hakimin duruşma boyunca jüriyi savcılığın iddialarına doğru yönlendiren müdahaleleri.
- Üst düzey Amerikalı yetkililerin mahkemeye savcılık tanığı olarak gelip, olmayan olayları anlatmaları, savcılığın iddiaları yönünde beyanda bulunmaları. Üstelik bu yetkililerin hemen hemen tümünün ABD’deki güçlü Yahudi lobisinin mensubu olmaları.
Atilla bunları tek tek yazmış kitabında.
Ancak doğrudan yazmadığı, sadece ipuçlarını verdiği kırgınlıkları da var elbette.
Mesela, kendi davası bitip, iş Halkbank’ın kurumsal olarak yeni bir davaya konu olması karşısında Banka’nın iş akdini feshetme sürecini anlatmış Atilla kitabında;
“Bankadan epeydir ses soluk çıkmıyordu, nedeni belli oldu. İş akdimi feshetmek istiyorlarmış. Zamanlama anlamlı gelmese de açıkçası beklediğim bir şeydi. Savcılarla bir zeminde buluşmak için böyle bir hamle yapmaları gerektiğini söylemiştir iş bilmez avukatları. Bana hiçbir katkıda bulunmayan ve savunmama destek olmayan, hatta görüşme talebimi bile reddeden avukatların başka bir akıl vermesini beklemek zaten hata olurdu.” Bir başka kırgınlığı ise, ifadeleri ile suçsuzluğunu kanıtlayacak bankadaki meslektaşlarının ABD’ye gelip, ifade vermelerinin bir şekilde önünün kesilmesi. “Zarrab’ın söylediği, en azından benimle ilgili yalanları ispatlamaları gerekirdi çünkü şahitlerin bir kısmı bankada, diğerleri de yine Türkiye’de erişilebilir durumdaydı” diyor Atilla kitabında.
Hatta bir ara, davası görülen olaylara şahit olan Halkbank çalışanlarının ifade verebilmeleri için Türkiye’ye Zarrab aleyhinde dava açılmasını, burada verilecek ifadelerin ABD’deki mahkemede kullanılmasını bile istemiş Atilla. Ama bu talebi de –nedendir bilinmez- kabul görmemiş.
“BRUNSON’A KARŞILIK ATİLLA” HİÇ SÖZ KONUSU OLMADI
Kitapta bir dönem Türkiye’de çok konuşulan, “Rahip Brunson’un ABD’ye iadesine karşılık, Atilla’nın Türkiye’ye getirilmesi” iddialarına da açıklık getirmiş Hakan Atilla;
“ABD için beni yollamak çocuk oyuncağı, bir iki telefon görüşmesi sadece. Neticede yargıladı, mahkum etti geriye 10-11 ay kalmış kaybedecek birşeyi yok Amerika’nın Ama rahibe karşı Atilla diye bir durum hiç olmadı.”
Amerikan hapishanesindeyken televizyonda, Türkiye’deki Amerikalı Rahip’in serbest kalmasını izleyen Atilla’nın kitaba bu konuda düştüğü notlar da düşündürücü;
“Adamın ailesine kavuşmasını izledim. Üzüldüğüm, terör ve darbe girişimiyle suçlanıp suçlu bulunan birinin nasıl olup da 2 yıl hapis cezası alarak serbest kaldığı. Terör suçluları bu kadar az cezayla mı yargılanıyor ve nasıl oluyor da evinde oturup TV izlerken cezasını tamamlıyor. Bunlar dışında milli menfaatler gereği serbest kaldıysa, demek ki bazı ülkelerde devlet vatandaşını koruyup, hizmet ediyor. Bazı ülkelerde de vatandaş devletini koruyor.”
İSRAİL’LE YAKINLAŞMA HALKBANK DAVASINI ETKİLER Mİ?
Atilla’nın kitabı –bana göre- bazı soruların yeniden sorulmasının da önünü açabilecek kadar önemli tespitler içeriyor.
Mesela Atilla kitabında Amerikan hukuk sisteminin adaletsizliğinden –haklı olarak- bahsettikçe, benim aklıma bugünlerde cezaevinde bulunan meslektaşım Sedef Kabaş geliyor; Miami’de “muteber insan” gibi yeniden boy gösterip, lüks yaşamını gözler önüne süren Zarrab geliyor;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tahliye kararlarına rağmen hapiste tutulanlar geliyor.
Sadece “Montrö’ye sahip çıkılsın” dedikleri için, ilerlemiş yaşlarına ve ülkeye onca hizmetlerine rağmen hapiste tutulan Amiraller geliyor.
En çok da neden Zarrab’ın Türkiye’de yargılanmadığı, ABD’de itirafçı olup, ülkece başımıza bu kadar dert sarmasına izin verildiği sorusu geliyor...