Hadi bakalım, kolay gelsin…

Ahmet Kasım HAN KAVANOZUN DİBİ

Kabine yemin ederek göreve başladı. Doğrusu yeni kabineye ilişkin şahsi beklentilerim bir öncekine göre daha iyimser. (Sevgili Özgür Demirtaş’a reva görülen linçten kaçınma parantezi: Göreceli olarak anlamına.) Türkiye Cumhuriyeti’nin 67. Hükûmeti ya da V. Erdoğan Kabinesi, isimleri ve yetkinlikleri itibariyle bir önceki kabineye göre, ortalamada, daha kuvvetli. En azından ilk bakışta 66’ya IV. Hükûmet ile karşılaştırınca bakanların arasında muhalefetle polemiği trollük seviyesine taşıyacak, fantezi dünyası aşırı gelişmiş, savunulamaz olanı savunurken kendini espri konusu yapacak birileri yok.

Zor bir işe soyunmuş durumda yeni bakanlarımız. Kolay değil. Doğrusu bir Cumhuriyet Hükûmeti ilk defa olarak halefine enkaz devretmiyor. Siyasi tarihimizde bunun örnekleri mebzul (bol) miktarda var. Ama aynı parti tarafından kurulmuş olan selefinden enkaz devralan ilk hükûmet 67/V olabilir. (Kuruyla birlikte yaşı da yakmayalım parantezi: 66/IV’te tek tek kabul edilebilir düzeyde hatta başarılı performans gösteren bakanlar yok değildi. Ama manzar-i umumiye, hangi ışıldağı takip etsen, parlak değil.)

İletişim bakımından da vaziyet zor. Güven vermek için yeni kabinenin önce güvensizliği yaratan durum ve unsurlarla hesaplaşması lazım. Bunu da eleştirinin, değerlendirmenin belini kırmadan yapmaları gerek. Bir önceki hükümetten enkaz devraldık deseler olmaz, her şey çok iyi deseler o da olmaz. Açık iletişime gerek var ama onun da bağrı çok açık olamaz. Zor dostum zor anlayacağınız. (Dostane tavsiye parantezi: Bence bir önceki hükümetten birkaç bakana bir parti kurduralım. 2002 – 2016 döneminde hiyerarşik yetki zinciri içerisinde tercih edilmiş politikaların sorumluluğu sabit. Yine de “hesaplaşılan” hataları yeni rakip eski yol arkadaşlarına yıkmıştık. Naçizane kanaatimce aynı yöntem çalışabilir. Kamuoyu yapıcısı dostlar el verirse olur vallahi. Kimi yakacağımıza da ekip ruhu içerisinde karar veririz! Neden Olmasın?)

Bu durum en net vaziyette kritik gündemi oluşturan ekonomi alanında görülüyor. Eski ve yeni Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek’in yemin ederek göreve başladığı 7 Haziran günü acı sonuçlarıyla deneyimledik olayı... Sayın Şimşek’in “kopuş” politikalarından “makul” politikalara geçeceği sinyaliyle birlikte acı verici dengelenmeler başladı. Merkez Bankası kutlu kur savaşlarını sürdürdüğü siperleri terk edince dövizde çılgın bir yükseliş yaşandı. Türk Lirası, ABD doları karşısında bir günde %7,87 oranında değer kaybetti. Bu oranın parasal karşılığı 1,69 Türk lirası. Söz konusu artışın kamu maliyesi açısından, sadece 130 milyar dolara ulaşan KKM ile bağlantılı olarak, Hazineye yükü 219,7 milyar lira.

Söz konusu akamın karşılaştırmalı bir anlamı olsun diye söylüyorum. Sayın Nebati bakanımız Şubat ayında EYT’nin 2023 bütçesine yükünün 255 milyar lira olduğunu söylüyordu. (Zaruri açıklama parantezi: Bu aralar zaten “hakikatin icadı” bakımından George Orwell’in 1984 romanından kesitler yaşıyoruz. Buna ben de katkı vermeyeyim kaygısı taşıyarak şunu söyleyeyim; Hazineye yükü derken aldanmayın. O yük Hazine namıyla bilinen bir üçüncü şahsa ait değil. Sizin, benim. Ya para basılarak ödenecek, bedelini enflasyonla başlayarak bir dizi acı olarak ödeyeceğiz; ya ek vergi alınacak, eksilen alım gücümüzle, refahımızla ödeyeceğiz; ya ek borçla ödenecek, geleceğimizden ödeyeceğiz; ya elde kalan kamu malları satılacak, hepimizin ortak serveti olan devletin varlıklarıyla ödeyeceğiz.  (Parantezin parantezi: Yük sadece KKM ile de sınırlı değil malum. O nedenle bana sorarsanız “E” şıkkı. Yani; Hepsi.)) Bu esnada negatif faize mahkûm edilmiş tasarruflar üzerinden de birileri seçmece usulde “tayınlandı”. Servet transferinde yeni ufuklara yelken açtık. Geçmiş olsun…

Bu beklenmedik bir durum değildi elbet. Tam tersi. Bir tercihti. Bedelini bildikleri halde bu politikaları sürdürenler ve onların pazarlamacıları da biliyor bunu. Ne de olsa, övünerek söylemekten kaçınmadıkları gibi, “her şey kontrol altında”ydı. Netice itibariyle böyle olmasını onlar istediler. Yaptıklarından haberleri yok değil. Mevzu, “Baba, affet onları; zira ne yaptıklarını bilmiyorlar” diyen Hz. İsa’lık değil; “Masum değiliz hiçbirimiz” diyen Sezen Aksu’luk anlayacağımız.

Bu kabus önce 19 Mart 2021’de faizi, doğru bir hareketle, %17’den %19’a çıkaran zamanın Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınmasıyla başlamıştı. Kırılma noktasıysa yine TCMB PPK’sının 23 Eylül 2021’de faizi 100 baz puan indirmesiyle olmuştu. O tarihte bir ABD doları 8,65 liraydı. 7 Haziran günü Sayın Şimşek yemin ederken bundan neredeyse 2,7 kat daha değerli dolar efendi. O da gösterge niteliğindeki TCMB kuruyla. Bu arada ihracat yoluyla tüm açıklar kapanacak diye çıkılan yolda, cari açık Şubat ayında 12 aylık toplamda 55,4 milyar dolar ile on yılın zirvesindeydi.  Mart ayında Allah’tan epistemolojik kopuş politikası netice verdi de, 17 aydır kesintisiz süren açık 54,2 milyara küçüldü(!) (Sigara paketi uyarısına özenme parantezi: Bu cümle ağır kinaye içerir.)

Neticelerden sadece bir tanesi şu: Petrol fiyatları 23 Eylül 2021 tarihinde 73,3 dolar/varildi. 8 Haziran 2023’te neredeyse aynı seviyede; 73,14 dolar/varil. Ama… Ama, siz bugün muhtemelen benzine 2,35, motorine 1,25 lira fazla ödeme yaptınız. (Yazarın ne kadar hakkaniyetli olduğunu göze sokma parantezi: Aslında fiyat 16 sent ucuz fakat o kadarı da benden olsun. Ayrıca, 22 Eylül 2021’de benzinin litresi 7,76 lirayken, 8 Haziran itibariyle, henüz zamsız, fiyat 21,27 lira! Ama serde iyi niyet var! Bunun da polemiğini yapmayacağım.) Bu arada Merkez Bankası rezervleri de tarihi dibini gördü.

Bundan sonrası mı?

Gözlerimizi kapadık, 2018’den itibaren işlevsiz hale gelen SWAP kanallarına ne olacak onu bekliyoruz. Türk lirasının değer eğrisi oradan sonra tam olarak anlaşılabilecek. Umalım eğrisi doğrusuna denk gelsin! Ama en önemlisi faiz kararını bekliyoruz, ardından süper bonoları, yeni vergileri konuşmak sürpriz olmamalı.

Kırılganlık sürüyor anlayacağımız. Filin porselenleri kırmadan dükkândan çıkmasını umuyoruz.

Tüm yazılarını göster