Güven!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Ekonomik anlamda dayak yiye yiye aslında neye ihtiyacımız olduğunu anladık. Demek ki temel sorunumuz güvenmiş.

✔ Kurda dün yaşanan hızlı geri çekilme Merkez Bankası'nın elini çok rahatlattı ve zaten kredisi olan Ağbal'a zaman kazandırdı.

Temel sorunumuzun ne olduğunu ekonomik anlamda bayağı bir dayak yedikten sonra öğrendik. Aslında bunu biliyorduk da, görmemiz uzun sürdü diyelim.

Güveni tesis etmemiz gerekiyormuş, değil mi...

Aslında ortadaki tablo, ekonomik göstergelerin alt üst olmasına, özellikle de paramızın hızla değer yitirmesine yol açacak bir tablo.

Bakar mısınız; önce Merkez Bankası Başkanı görevden alınıyor, ertesi günün akşamı Hazine ve Maliye Bakanı istifa edip görevini bıraktığını açıklıyor.

Normalde böyle bir durumda Türk parasının rekor bir değer kaybına uğraması beklenirken tersi oluyor ve TL tahminlerin ötesinde değer kazanıyor.

Bu değer artışı öyle böyle değil; Merkez Bankası herhalde faizi 7-8 puan artırsa belki bu kadar etkili olabilirdi.

“Gelenlere çok güven duyulduğu için böyle oluyor” demek eksik kalır, çünkü bu satırların yazıldığı saat itibarıyla henüz ne Berat Albayrak’ın istifasının kabul edildiğine ilişkin bir açıklama yapılmıştı, ne de yeni atamaya ilişkin...

Ama piyasalar bu istifayı çoktan kabul etti ve benimsedi bile... Türk Lirası birkaç saat içinde pek alışık olunmayan bir biçimde değer kazandı.

Dedik ya, çok önemli iki makamdan biri istifa ile diğeri görevden alma ile boşalıyor; Maliye’ye henüz kimin atanacağı bile belli değil, ne var ki piyasalar coşmuş gidiyor.

MERKEZ BANKASI RAHATLADI

Naci Ağbal’ın başkanlığa atanması ve dün sabah yapılan açıklama piyasalar tarafından olumlu bulunmuş ve Ağbal’ın şahsında zaten Merkez Bankası’na bir kredi açılmıştı. Ağbal yaptığı yazılı açıklamada “19 Kasım’daki Para Politikası Kurulu toplantısına kadar mevcut durum ve beklentiler gözden geçirilip gelişmeler de yakından takip edilerek oluşacak veri ve değerlendirmeler ışığında gerekli politika kararları alınacaktır” diyordu. Başka hangi görüşler vardı Ağbal’ın açıklamasında:

“Para politikasında, şeffaflık, hesap verebilirlik ve öngörülebilirlik ilkeleri çerçevesinde iletişim güçlendirilecektir."

İşte başkanlığa bu açıklamayla ve tabii ki daha öncesinde gerçekleştirdiği bir dizi temasla giriş yapan Ağbal’ın eli Maliye Bakanı Albayrak’ın istifası ve sonrasında yaşanan TL’deki hızlı değerlenmeyle iyice güçlendi.

Naci Ağbal’ın dünkü açıklamasından 19 Kasım’a kadar faizde herhangi bir operasyonunun düşünülmediği anlamı zaten çıkıyor. Kaldı ki böyle giderse 19 Kasım’da çok yüklü bir artırıma bile ihtiyaç kalmayabilir.

Faizde 2018’deki sadeleşmeye dönülse ve politika faizi yine gerçekten politika faizi olsa, şimdi yüzde 10.25 düzeyinde bulunan işlevsiz bu faiz örneğin 3 puan, 4 puan artırılsa bile halen bugünkü fiili faiz olan ortalama fonlama maliyetine ulaşılamayacak ya da ancak ulaşılacak. Faiz fiilen pek artmayacak ama adı konulacak ve dünkü açıklamada vurgulanan şeffaflık ve öngörülebilirlik gerçekleşmiş olacak.

"GÜVEN KALMADI FAİZ VERELİM!"

Bu zamana kadar uyguladığımız politika buydu...

Türkiye ekonomisine, yönetimine güven duymayanı yüksek faizle cezbetmeye çalışmak...

Bunda zaman zaman başarılı olduk ama ağır bedeller ödeme pahasına.

Yüksek faizden, o yüksek faizin yükünden bir türlü kurtulamadık.

Şimdi kurtulabilecek miyiz, öyle birkaç günün gelişmesine bakarak yargıda bulunmak pek doğru değil.

Ama şu bir iki günde yaşananlar temel sorunumuzun ne olduğu somut olarak ortaya koydu.

Güven sağlarsak, bunu uzun soluklu hale getirebilirsek, o hiç sevmediğimiz faizi de düşürürüz, buna rağmen yabancı yatırımcı da çekeriz, oluk oluk döviz akmasa da dün olduğu gibi dövizi de bir çırpıda geriletebiliriz.

Yeter ki dün sağladığımız güveni biraz olsun kalıcı hale getirebilelim ve yanlış tercihlerle yeniden yok etmeyelim.

Nasıl piyasada bir günde böylesine bir güven oluşmuşsa, biliyoruz ki aynı hızla geri de gidilebilir.

Tüm yazılarını göster