Ekonominin en zor ve karmaşık konularını “Ayşe Teyze”nin anlayacağı bir dille yazan, anlatan Güngör Uras aramızdan ayrılalı 6 yıl oldu.
Prof. Dr. Tevfik Güngör Uras, Dünya gazetesinde Tevfik Güngör, Milliyet gazetesinde Güngör Uras adıyla yazılar yazardı. Ekonomi muhabirliğine başladığım 1988 yılından yaşamını yitirdiği 19 Ağustos 2018’e kadar O’nun yazıları benim için bir ders niteliğindeydi. Mesleki yaşamıma katkısı çok büyük oldu. Tarım yazmaya başladığım 1996 yılından itibaren ise çok sıklıkla görüşmeye başladık. Tarım konusunda yazı yazacağı zaman mutlaka telefon eder bana bazı görevler verirdi. Araştırıp yazdıktan sonra benim yazımı kaynak göstererek özellikle Milliyet’teki yazılarında yer verirdi. Tarım yazarı olarak tanınmamda da çok büyük emeği, desteği vardı.
Güngör Uras, ekonomiyi sadece döviz, borsa, faiz üçgeninde değerlendirmezdi. Dünya Gazetesi ve Milliyet’teki yazılarında reel sektörü, tarım ve sanayinin, üretim ekonomisinin önemini yazardı. Ekranlarda, radyo programlarında, konuşmalarında da hep üretimin önemini anlatırdı.
Güngör ağabeyin medyadaki, toplumdaki yeri bambaşkaydı. Herkesle çok içten, samimi bir ilişkisi, bağı vardı. Çok sevilir, görüşlerine değer verilirdi. Ekonomide yaşanan bu zor günlerde, tarımın dibe vurduğu bir dönemde O’nun yazılarını daha çok arar olduk.
Ben kendi adıma zaman zaman arşivdeki yazılarını keyifle okuyorum. Birçok yazısı yıllar önce yazılsa da güncelliğini koruyor. Yıllar geçse de gündemimiz pek değişmemiş. Yazılar bugünü anlatıyor.
Sizin için birisi 14, diğeri 15 yıl önce yazılmış iki yazısını seçtim. Bazı rakamlar dışında sanki bugün yazılmış gibi.
*****
Güngör Uras/ Milliyet - 7 Temmuz 2010
Eskiden bir malda kıtlık olduğunda, “Spekülatörler depolarda mal saklıyor. Asacaksın 3 spekülatörü Taksim’de darağacına… Bak depolardaki mallar piyasaya nasıl çıkıyor” denilirdi.
Gününüzde et fiyatları artınca benzer bir yaklaşım ortaya çıktı. “Açacaksın ithalatı… Ülkeye ucuz et girdiğinde, göreceksiniz fiyatlar nasıl düşecek” denilerek ithalat başlatıldı. İthalat başladı. Fiyatlar düşmedi. Şimdi de hükümet “sıfır gümrük” ile 100 bin ton hayvan ithalatına yeşil ışık yaktı.
TZOB’un et raporuna göre Türkiye’de sığır ve dana eti tüketimi yılda 320 bin tondur. Bunun için 1,.6 milyon sığır ve dana kesilir. Demek ki yıllık tüketimin üçte biri büyüklüğünde ithalat gerçekleştirilecek.
Bu kadar ithalat yapılırsa Türkiye’de hayvancılık ölür. Önce ette sonra sütte ithalat bağımlısı oluruz. Hayvancılarımız da ithalata dayanamaz. Eğer dövizimiz varsa, eğer yapacak başka işimiz varsa, eğer hayvancılıktan vazgeçeceksek, “Ne mutlu Türküm diyene…” İthalata devam.
Hayvancılık sektörünün ıcığını cıcığını bilen dostum Ali Ekber Yıldırım diyor ki, “Hükümet, et fiyatını bahane ederek hayvancılık sektörünü tamamen ithalata açtı. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle rekabet edemeyen yerli üreticiler sektörden çekilecek. Türkiye’de besicilik yara aldıktan ve üretimdeki payı azaldıktan sonra, ithalat bugünkü kadar ucuz olmayacak. O zaman son sözü ithalatçılar söyleyecek. Yerli üretim avantajını yitirecek olan Türkiye’ye istedikleri fiyatla et veya hayvan satacaklardır. İthalat şartlarını kendileri belirleyecek, güvenli olmayan etlerini Türkiye’ye pazarlayacaklardır. İthalatın çözüm olmadığı anlaşılıncaya kadar iş işten geçmiş olacak ve hayvancılık yok olacak. 1980’lerde olduğu gibi.”
Sayın okuyucularım hayvancılık yok olunca tekrar kısa sürede canlandırılamıyor. En az 30-40 yılda eski çizgisine getirilebiliyor. Ali Ekber Yıldırım kıtlığın yapılan yanlışlardan kaynaklandığını anlatıyor. Diyor ki, 2007-2008’de yaşanan kuraklığın etkisi ile pek çok üründe olduğu gibi yem hammaddelerinin de üretimi azalırken, fiyatı yükseldi.
Hükümet bu dönemde hiçbir ek önlem almadığı gibi hayvancılıkta destekleme politikasını değiştirdi. Hayvan başına ödeme sistemine geçti. Pek çok destek kaldırıldı veya miktarı düşürüldü. Süt tozu ithalatı nedeniyle çiğ süt fiyatı 80 kuruştan 40 kuruşa düştü. Üretici zararına üretimi sürdüremedi ve süt hayvanları kesime gitti.
Hayvan varlığında azalma oldu. Kesilecek hayvan bulunamayınca et fiyatı artmaya başladı. 2009’un sonunda et fiyatı 15 liranın üzerine çıktı. Kasaplar, et üreticileri, besiciler “hayvan bulamıyoruz, ithalat yapılsın” diyerek lobi yaptı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 3 kez hayvan sayımı yaparak, Türkiye’de yeterli sayıda besi hayvanı olduğunu bu nedenle ithalat yapılmayacağını açıkladı. İthalatın olmayacağını duyan ve parası olan pek çok kişi piyasadan hayvan almaya başladı. Hayvan bulma sıkıntısı daha da arttı.
EBK bugüne kadar hayvan ithalatı için 4 ihale yaptı. İkisi iptal edildi. Toplam 8 bin tonluk kasaplık canlı sığır ihalesi kapsamında ilk hayvanlar ülkeye girmeye başladı. Kaç aydan beri ithalattan başka bir önlem konuşulmuyor. Amaç yetiştiricinin elindeki hayvanları kesime göndermekse, bu gerçekleşti. Fiyat düşecek korkusuyla çok sayıda yetiştirici hayvanını kestirdi. Hayvan kesimi hızlanınca karkas et fiyatı 2-3 lira düştü. Fakat tüketiciye yansımadı.
Küçük yetiştiricinin elinde hayvan kalmayınca kesilen hayvan sayısı azaldı. İthalata rağmen et fiyatı yeniden yükseliyor. Teşhis yanlış olur ise tedavi hastayı öldürür. Koskoca bakanlık hâlâ gerçeği göremiyor. İthalata yüklenerek hayvancılığı öldürüyor. Sorun üretim artışı ile çözülür. Üretim artışı insanlarımıza iş getirir, aş getirir. İthalat işsizliği, fakirliği artırır. Dövizleri bitirir.
*****
Güngör Uras /Milliyet (13 Temmuz 2009)
Bu hafta hükümetin tarım için belirlenen yeni teşvik sisteminin açıklanması bekleniyor. Tarım ürünleri için bölgesel ve ürün bazında yeni ve farklı bir teşvik sistemi uygulanacak. Tarım uzmanı Ali Ekber Yıldırım’ın Dünya gazetesinde yayımladığı yazılardan öğrendiğimize göre, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından yapılan hazırlıklar Bakanlar Kurulu’nda onaylandıktan sonra önümüzdeki günlerde Başbakan tarafından kamuoyuna duyurulacak. Yeni teşvik sistemi özetle şöyle:
– Türkiye tarım üretimi bakımından 30 havzaya (bölgeye) ayrılıyor.
– Destek kapsamı ve destek miktarı havzalara göre değişecek. Bazı havzalar daha çok desteklenebilecek.
– Tarım ürünlerinin hangisinin nasıl destekleneceği hükümet tarafından açıklanacak.
– Hükümet hangi havzada hangi ürünün ne kadar üretilebileceğini önceden planlayarak, üretim hedeflerine ulaşılabilmesini sağlayacak.
– Arz açığı olan ve ithal edilen tarım ürünlerinin üretiminin desteklenmesine ağırlık verilecek.
– Hangi havzada hangi ürünün yetiştirilmesi halinde ne tür destekten yararlanabileceği hükümet tarafından önceden açıklanacak. Üretici bunlara bakarak hangi ürünü ne kadar üreteceğinin kararını verecek.
Halen üretimi değişik tedbirlerle özellikle prim ile desteklenen 16 ürün var. Bunlar arpa, aspir, ayçiçeği, buğday, çavdar, çay, çeltik, kuru fasulye, kanola, mercimek, mısır, nohut, pamuk, soya, yulaf ve yağlık zeytin.
Bu ürünlerde de desteklemenin şekli değişecek. 2010 yılından itibaren “havzalara göre” farklı teşvik sistemine geçilecek.
Yeni destekleme modelinde buğday, mısır ve zeytinyağına yönelik destek azalırken yağlı tohum açığını kapatmak için ayçiçeği, soya, kanola, aspir ve pamuk gibi ürünlerde destek miktarı artırılacak.
Yeni destekleme sistemi konusunda tarım uzmanı yazar Ali Ekber Yıldırım’ın verdiği bu bilgileri değerlendirenler şu uyarıları yapıyorlar:
-Yeni sistemde, tarım üretiminde ağırlığı ve ihracat şansı olan, meyve ve sebze ile deniz ürünlerine yer verilmemesi bir eksikliktir.
– Her yıl arz fazlası nedeniyle sorun yaratan fındık, pancar, tütün konusundaki belirsizlik dikkati çekmektedir.
– Buğdayda ve mısırda teşviklerin azaltılması üretimde gerilemeye ve ileride arz-talep açığına yol açabilir.
Tarımda üretim gerilemesinin temel nedeni çiftçinin ürettiği malı satamaması veya satar ise eline geçen paranın maliyeti karşılayamamasıdır.
****
Bundan 15 yıl önce tarımda üretim planlaması, havza modelini konuşuyorduk. Bugün yine üretim planlamasını konuşuyoruz. Güngör Uras’ın yazısını okursanız değişen sadece Tarım bakanı ve bakanlığın adı. Konular aynı. Yazının sonundaki şu cümle “Tarımda üretim gerilemesinin temel nedeni çiftçinin ürettiği malı satamaması veya satar ise eline geçen paranın maliyeti karşılayamamasıdır.” Bugün de aynen geçerli.
Yıllar geçse de yazıları, kitapları ile bize ışık olan, yolumuzu aydınlatan Güngör Uras ağabeyimi ölümünün 6.yılında saygıyla anıyorum.