Ekonominin, tarımın en sıkıntılı dönemlerinde bile asla umudunu yitirmeyen, veriye dayalı yazıları ve analizleri ile yol gösteren Güngör Uras’ın ölümünün üzerinden tam 5 yıl geçti. Güngör Uras’ın eksikliğini, yazılarını, analizlerini bugünlerde daha çok hissediyoruz.
Kendi adıma yazdığım birçok yazıdan sonra Güngör abi olsa yazıyı okuduktan sonra arar, sorular sorar ve mutlaka bu konuyu gündeme taşırdı diye düşünüyorum.
Bilmeyen genç meslektaşlarıma hatırlatmak isterim ki; Güngör Uras, ekonomi gazeteciliğini, yazarlığını veriye dayalı olarak yapardı. Herkesin anlayacağı basit bir dille yazar, uzmanlığa çok önem verir ve değer katardı. Bunu en yakın tanıklarından birisiyim.
Tarım konusunda yazı yazacağı zaman mutlaka telefonla arar sorular sorardı. Yazdığım birçok yazıyı kaynak göstererek yazılarında yer verirdi. Telefon ederek bazı konularda yazı yazmam için uyarır, yol gösterirdi.
Yazılarını çok özlediğim Güngör Uras ustamızın eski yazılarını arşivimden okur ve O’nun yazılarına olan özlemimi gidermeye çalışırım.
Bugün sizler için de iki yazı seçtim. Yazıları okurken yazıldığı tarihe dikkat etmenizi rica ederim.
Güngör Uras’ı bir kez daha saygıyla anıyorum.
Tevfik GÜNGÖR / OLAYLARIN İÇİNDEN
Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçısı Oltan Gıda’nın İtalyan Ferrero grubuna satılması önemli bir gelişmedir. Bu bir yerli pazarlama grubun yabancı gruba satılmasının ötesinde, Türkiye’de fındık sektörünün bugünü ve geleceği ile ilgili oluşumun bir parçasıdır.
Fındık üreticisinin bundan sonra muhatabı kim olacak? Fındık fiyatı nasıl belirlenecek? Fındık ihracatını kim yapacak?
Ali Ekber Yıldırım, DÜNYA’daki yazılarında bu satışla Türkiye’nin yıllık 1,7 milyar dolarlık fındık ihracatının yaklaşık yarısının yabancı sermeyeli şirketlerin kontrolüne geçtiğini, önümüzdeki dönemde yabancı sermayenin fındık sektörüne ilgisinin artması ve yeni satın almaların veya ortaklıkların yaşanmasının sürpriz olmayacağını belirtti.
Fındık bizim dünya pazarında büyük payımız olan ender tarım ürünü. Bu üründe üretici dağınık ve güçsüz… Fiyat oluşumunda ve üreticiyi korumada Fiskobirlik etkendi.
Fiskobirlik çökertildi. Pazarda ihracatçı ve tüccarlar tek başlarına kaldı. Şimdi pazarın yabancı alıcıların hâkimiyetine geçmek üzere olduğu anlaşılıyor.
Ali Ekber Yıldırım’ın, “Fındık Türkiye’de üretiliyor, borsası Hamburg’da” sözü, bir anlamda gerçek oldu. Dünya fındığının yüzde 75’ini üreten Türkiye, fiyatı belirleme ve piyasayı düzenleme gücünü büyük ölçüde yitiriyor. Böylece Türkiye’de üretilen fındığın fiyatında, ihracatında yabancı sermeyeli şirketlerin etkisi artacak diyor.
Eskiden fındık sadece 3 ilde yetiştirilirdi. 1960-1965 döneminde 3 ilin üretimdeki payı yüzde 87 idi. 1975-1980 döneminde yüzde 70’e düştü. Şimdi toplam üretimde bu 3 ilin payı sadece yüzde 50 oranında.
Fındık yetiştirilen il sayısı 3’ten 39’a, fındık ekim alanı 220 bin hektardan 700 bin hektara, yıllık fındık üretimi 80-90 bin tondan 700-750 bin tona yükseldi.
Şimdilerde Türkiye’nin batısında düz ve sulak yerlerde fındık yetiştiriliyor. Karadeniz yamaçlarında dönümde verim 80-100 kg iken, Batı’da düz ve sulak arazilerde verim 150-200 kg.
Eskiden fındık alım satımında üreticiyi koruyan ve destekleyen bir kuruluş olarak Fiskobirlik vardı.
Fiskobirlik 1938 yılında kuruldu. 50 fındık satış kooperatifinin birliğiydi. 1938 yılından bu yana doğru-yanlış fındık üretiminin, alım-satımının, ihracatının içinde oldu. 200 bin ton kabuklu depolama kapasitesi var. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün, “Belli başlı ürünlerimizi ilgilendiren birlikler kurulmalıdır” direktifi üzerine 1938 yılında toplanan I. Ulusal Fındık Kongresi’nde fındık ürününü değerlendirmek için fındık satış kooperatifleri kurulması ve daha sonra da bunların bir birlik şemsiyesi altında toplanması kararlaştırıldı.
Fındık Satış Kooperatifleri Birliği, Karadeniz Bölgesi’nde 12 ilde 50 kooperatifi ve yaklaşık 250 bin fındık üreticisini şemsiyesi altında toplayan dev bir kuruluş haline geldi.
Dünya Bankası bir rapor hazırlatarak, bu rapora dayalı olarak tarım satış kooperatiflerinin ve birliklerinin tasfiye edilmesini emretti. Bu emir üzerine, ana tarım ürünlerini pazarlayan birlikler, tesisler teker teker çökertildi. Hükümet, 2006 yılında Fiskobirlik’i devre dışı bıraktı, TMO’yu fındık alımıyla görevlendirdi. Bir süre sonra TMO de fındık alımlarını sonlandırdı.
Fiskobirlik şemsiyesi altındaki 50 kooperatifin 250 bin üretici üyesi vardı. Her yıl sayıları 30 ile 70 bin arasında değişen üretici, ürününü Fiskobirlik’e satardı. Bunlar Fiskobirlik’ten başka alıcı bilmezdi.
Fiskobirlik fındık fiyatında düzenleyici kuruluş olarak çalışırdı. Fiskobirlik, üretim tahmini yaparak, piyasa açılmadan kabuklu fındık fiyatını belirliyordu. Bu fiyat genelde piyasa fiyatını oluşturuyordu. Tüccar bu fiyatı vermezse, üretici fındığı Fiskobirlik’e satıyordu.
Fiskobirlik’in 200 bin ton fındığı stokta saklayacak depoları, fındık kırma ve işleme tesisleri vardı.
Fiskobirlik, ihracat yapılamayacak ölçüde yüksek fiyat vermişse, fındık depoda kalıyor, denize dökülüyor, yakılıyor veya yağ oluyordu.
Fiskobirlik ve bağlı kooperatifler fındık alım ve satımlarını 1964 yılına kadar kendi nam ve hesaplarına yaptılar. Daha sonra 1994 yılına kadarki dönemde alım satım doğrudan veya dolaylı olarak hazine adına yapıldı.
1994 yılından 2000 yılına kadarki alım satımı ise Fiskobirlik DFİF fonundan kredi kullanarak yaptı.
2002 yılında da Bakanlar Kurulu kararı ile Hazine adına fındık alımı yapıldı. 2003 yılından itibaren Fiskobirlik alım satımı kendi imkânlarıyla kendi nam ve hesabına yapıyor. Büyük sarsıntı geçiren, büyük borç yükü altında ezilen, birçok tesisini elden çıkarmak zorunda kalan Fiskobirlik, fındık pazarında etkin olamıyor.
Fındık dikim alanlarının genişlemesi, sulak alanlarda fındık yetiştirilmesi sonucu fındık üretimi hızla arttı. 700-750 bin ton kabuklu fındık üretim kapasitesi oluştu. İki kilo kabuklu fındıktan bir kilo iç fındık çıkıyor. Yılda 600-650 bin ton kabuklu, 300-325 bin ton iç fındık üretimi gerçekleşiyor. İç tüketim 50 bin ton dolayında. Her yıl en az 250 bin- 300 bin ton iç fındık ihraç ediyoruz.
Fındığın en büyük alıcısı, yurtdışındaki 8-10 yabancı firma. İçeride alivre alım yapanlar, onların ortak olduğu şirketler veya onların büyüklü küçüklü 800 dolayındaki tüccarı.
Alıcı sayısı sınırlı olduğu için bu alıcılar, Türkiye’deki üretim miktarını gözleyerek yurtdışında alım fiyatını belirliyor. Bu fiyat (iş olsun- formalite yerine getirilsin diyerek) Hamburg Borsası’na tescil ettiriliyor. Böylece fiyat (güya) Hamburg Borsası’nda oluşmuş oluyor (!)
Şimdilerde tartışılması gereken Oltan Gıda’nın yabancılar tarafından satın alınmasının ötesinde, bundan böyle fındık fiyatlarının oluşmasında ve de ihracatta yabancı alıcıların rolünün ne olacağı, üreticinin nasıl korunacağıdır. (9 Temmuz 2014 Dünya Gazetesi)
Güngör Uras/ Milliyet
Eskiden bir malda kıtlık olduğunda, “Spekülatörler depolarda mal saklıyor. Asacaksın 3 spekülatörü Taksim’de darağacına… Bak depolardaki mallar piyasaya nasıl çıkıyor” denilirdi.
Gününüzde et fiyatları artınca benzer bir yaklaşım ortaya çıktı. “Açacaksın ithalatı… Ülkeye ucuz et girdiğinde, göreceksiniz fiyatlar nasıl düşecek” denilerek ithalat başlatıldı. İthalat başladı. Fiyatlar düşmedi. Şimdi de hükümet “sıfır gümrük” ile 100 bin ton hayvan ithalatına yeşil ışık yaktı.
TZOB’un et raporuna göre Türkiye’de sığır ve dana eti tüketimi yılda 320 bin tondur. Bunun için 1.6 milyon sığır ve dana kesilir. Demek ki yıllık tüketimin üçte biri büyüklüğünde ithalat gerçekleştirilecek.
Bu kadar ithalat yapılırsa Türkiye’de hayvancılık ölür. Önce ette sonra sütte ithalat bağımlısı oluruz. Hayvancılarımız da ithalata dayanamaz. Eğer dövizimiz varsa, eğer yapacak başka işimiz varsa, eğer hayvancılıktan vazgeçeceksek, “Ne mutlu Türküm diyene…” İthalata devam.
Hayvancılık sektörünün ıcığını cıcığını bilen dostum Ali Ekber Yıldırım diyor ki, “Hükümet, et fiyatını bahane ederek hayvancılık sektörünü tamamen ithalata açtı. Yüksek girdi maliyetleri nedeniyle rekabet edemeyen yerli üreticiler sektörden çekilecek. Türkiye’de besicilik yara aldıktan ve üretimdeki payı azaldıktan sonra, ithalat bugünkü kadar ucuz olmayacak. O zaman son sözü ithalatçılar söyleyecek. Yerli üretim avantajını yitirecek olan Türkiye’ye istedikleri fiyatla et veya hayvan satacaklardır. İthalat şartlarını kendileri belirleyecek, güvenli olmayan etlerini Türkiye’ye pazarlayacaklardır. İthalatın çözüm olmadığı anlaşılıncaya kadar iş işten geçmiş olacak ve hayvancılık yok olacak. 1980’lerde olduğu gibi...”
Sayın okuyucularım hayvancılık yok olunca tekrar kısa sürede canlandırılamıyor. En az 30-40 yılda eski çizgisine getirilebiliyor. Ali Ekber Yıldırım kıtlığın yapılan yanlışlardan kaynaklandığını anlatıyor. Diyor ki, 2007-2008’de yaşanan kuraklığın etkisi ile pek çok üründe olduğu gibi yem hammaddelerinin de üretimi azalırken, fiyatı yükseldi.
Hükümet bu dönemde hiçbir ek önlem almadığı gibi hayvancılıkta destekleme politikasını değiştirdi. Hayvan başına ödeme sistemine geçti. Pek çok destek kaldırıldı veya miktarı düşürüldü. Süt tozu ithalatı nedeniyle çiğ süt fiyatı 80 kuruştan 40 kuruşa düştü. Üretici zararına üretimi sürdüremedi ve süt hayvanları kesime gitti.
Hayvan varlığında azalma oldu. Kesilecek hayvan bulunamayınca et fiyatı artmaya başladı. 2009’un sonunda et fiyatı 15 liranın üzerine çıktı. Kasaplar, et üreticileri, besiciler “hayvan bulamıyoruz, ithalat yapılsın” diyerek lobi yaptı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 3 kez hayvan sayımı yaparak, Türkiye’de yeterli sayıda besi hayvanı olduğunu bu nedenle ithalat yapılmayacağını açıkladı. İthalatın olmayacağını duyan ve parası olan pek çok kişi piyasadan hayvan almaya başladı. Hayvan bulma sıkıntısı daha da arttı.
EBK bugüne kadar hayvan ithalatı için 4 ihale yaptı. İkisi iptal edildi. Toplam 8 bin tonluk kasaplık canlı sığır ihalesi kapsamında ilk hayvanlar ülkeye girmeye başladı. Kaç aydan beri ithalattan başka bir önlem konuşulmuyor. Amaç yetiştiricinin elindeki hayvanları kesime göndermekse, bu gerçekleşti. Fiyat düşecek korkusuyla çok sayıda yetiştirici hayvanını kestirdi. Hayvan kesimi hızlanınca karkas et fiyatı 2-3 lira düştü. Fakat tüketiciye yansımadı.
Küçük yetiştiricinin elinde hayvan kalmayınca kesilen hayvan sayısı azaldı. İthalata rağmen et fiyatı yeniden yükseliyor. Teşhis yanlış olur ise tedavi hastayı öldürür. Koskoca bakanlık hâlâ gerçeği göremiyor. İthalata yüklenerek hayvancılığı öldürüyor. Sorun üretim artışı ile çözülür. Üretim artışı insanlarımıza iş getirir, aş getirir. İthalat işsizliği, fakirliği artırır. Dövizleri bitirir. (7.7.2010 Milliyet)