Güney Kore inovatif ama bağımsız mı?

D. Ferhat DEMİR İNOVASYON DELİSİ

Geçen hafta bu köşede analiz ettiğim Global İnovasyon Endeksinde ilk 5 içerisinde Batılı olmayan tek bir ülke var: Güney Kore. 1,6 trilyon ($) ekonomisi, 30 bin ($) kişi başı geliri ve Samsung, Hyundai gibi onlarca global markası ve tüm dünyaya pazarladığı K-pop gibi inovasyonlarla G. Kore tam bir başarı hikayesi. Ekonomik kalkınma (terakki) yüzyıllardır bu ülke aydınlarının kafa yorduğu bir mesele. Neden geri kaldığımız ve nasıl gelişebileceğimiz sadece aydınların değil sokaktaki vatandaşın da birinci gündem konularından. Bu tip sohbetlerde mutlaka sorulan sorulardan birisi;

G. Kore nasıl başardı ve biz başaramadık?

1950 yılında asker göndererek koruduğumuz, kaynakları son derece kıt olan ve 1970’lere kadar bizden çok daha az gelişmiş bu ülkenin bizi çok geride bırakması merak uyandıran bir konu elbette. Hatta pek çok makro ekonomistin Türkiye’ye rol model olarak sunduğu bir örnek. Bazıları ekonomist değil ama kamuoyunun bildiği meşhur finansçılarımız.  Sahi, yüz ölçümü yedide birimiz, nüfusu yaklaşık yarımız olan bu ülke neden başardı ve biz henüz başaramadık? Öncelikle ülkeleri genel olarak bu şekilde kıyaslamak hatalı sonuçlara götürür çünkü her ülkenin şartları, tarihi, kaynakları ve kültürü farklı. Dolayısıyla her ülkenin kalkınma stratejisi farklı olmalı. Örneğin tarım ve gıdaya bağlı ekonomik büyüme için Türkiye’nin coğrafi imkanları ve iklim şartları çok uygun. G. Kore bu alanda zayıfken, ekonomik veriler açısından bize benzeyen diğer bir ülke, Brezilya tarımın bazı kalemlerinde Türkiye’den avantajlı. İnsan kaynaklarının ve kültürel kodların farklılığı da sonucu değiştirir. İnovatif bir ülke ve gelişmiş bir ekonomi olmamız için elbette demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, fikir özgürlüğü gibi parametreler ön koşul fakat acaba konu göründüğü kadar basit olmayabilir mi?

Geri kalmışlığın veya ilerlemenin nedeni ekonominin biraz ötesinde olabilir mi?

ABD’nin Kore adaları civarında 75 bin, G. Kore ordusunda yaklaşık 30 bin askeri var. Terminal Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi'nin (THAAD) yanı sıra, 300 adet Amerikan M1 tankı, sayısız uçak ve helikopter var bu ülkede. Aynı durum Japonya için geçerli. Japonya'da da Misawa Hava Üssü, Yakota Hava ve Deniz Üssü, Kadena Hava Üssü ile Okinawa Deniz Üssü'nde 35 bin civarında ABD askeri konuşlu. ABD’nin en önemli filolarından 7. Filo bölgede aktif. Bu filoda 2 uçak gemisi, 70 civarında savaş gemisi, 140 savaş uçağı ve 20 bin asker görev yapıyor. Sayısız ABD üssü söz konusu bu coğrafyada. Kısacası bu ülkelerin ordularını ABD kontrol ediyor. ABD ile G. Kore arasındaki dış ticaret hacmi 200 milyar dolara koşuyor. ABD-Türkiye dış ticareti 30 milyar dolar değil henüz. ABD’nin sadece 2019 yılında G. Kore’deki doğrudan yatırımı 60 milyardan dolar fazla.

Kısacası ABD, G. Kore ve Japonya ekonomisini sırtlıyor.

Zaten ABD’nin Kore savaşına dahil olmasının nedeni Japonya pazarını kaybetmek istememesi. Bu ülkelerle sadece ticari olarak değil pek çok şekilde stratejik iş birlikleri yapıyor. Bizim girişimcilik ekosisteminde pek sevilen “yalın startup” konsepti Toyota’nın yalın üretim yaklaşımından doğmuştur. Yalın başta olmak üzere Japonlara daha verimli olmayı ve markalaşmayı kim öğretti? Deming başta olmak üzere Amerika’lılar elbette. Önce atom bombası ile bitirdiği bir ülkeyi tamamen kontrol altına alınca toparlamış, büyütmüştür.

Ne dersiniz konu biraz ekonominin ötesinde mi? Bu ülkelerin insanlarının çalışkanlıklarını ve yaratıcılıklarının küçümsemiyorum. O tip faktörlerden olmadan başarı çok zor ama asıl bam teli; bağımsızlığınızı verip veremeyeceğiniz. Türkiye daha gelişmiş bir ülke ve daha inovatif bir ekonomi olmak için bağımsızlığını verir mi? Mesela topraklarında onlarca ABD üssüne ve 40-50 bin ABD askerine müsaade eder mi? Türkiye bağımsızlığını veren bir ülke olsaydı şimdiye kadar en az bu örnekler kadar inovatif bir ekonomiye sahip olabilirdi. Tarihinde hiçbir zaman bağımsızlığını vermemiştir. Türkler için bağımsızlık kırmızı çizgi, vatan en kutsal kavramlardan. O yüzden ısrarla ülkeler için doğru kalkınma stratejilerini ve odak inovasyon alanlarını belirlerken kültürlerini ve tarihlerini hesaba katmak zorundayız diyorum. Peki, bağımsız kalarak ama kavga etmeden gelişmek ve en azından bu listede ilk 10’a girmek mümkün değil mi? Elbette mümkün ama siyaseti, ekonomiyi, tarihi, bilimi ve inovasyonu iyi bilmeyi gerektirir. Bu tip liderler bulmak her zaman mümkün olmayabilir.

Tüm yazılarını göster