Sıcaklar bastırdı. Temmuz ayının ikinci yarısına doğru termometreler rekor seviyeleri gösteriyordu. Ülkenin özellikle güney kesimlerinde sıcaktan korunmak için enerji talebi patladı. Turizm sezonu olduğu için talepte yer yer rekorlar kırıldı.
Hem enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak, hem de iklim değişikliği ile mücadele için yenilenebilir enerjiye yönelmek Türkiye için kaçınılmazdı. Enerji ve ekonomi yönetimi yenilenebilir kaynaklara öncelik verdiğini her fırsatta dile getiriyor. Ancak güneşe dayalı elektrik üretim yatırımlarında beklenen hıza hala ulaşılabilmiş değil. Almanya sadece güneşe dayalı 70 bin MW’a yakın kurulu güç oluşturmuşken, güneş ülkesi Türkiye’nin henüz 10 bin MW seviyesinde kalması bunun en önemli göstergesi.
Küresel enerji talebindeki artışın yol açtığı fiyat artışlarının etkisiyle iki yıl kadar önce ticarethaneler ve sanayi kuruluşları kendi elektrik ihtiyaçlarını güneşten karşılamak amacıyla güneş santrali yatırımlarına yönelmişti. Bugün bağlantı görüşü alınmış binlerce lisanssız elektrik üretim projesi hayata geçirilmeyi bekliyor. Evet, görünüşe bakılırsa sektörde bu anlamda bir hareket var. Yine de kendi elektriğini üretmek için şebeke bağlantı hakkı elde edenlerin bir bölümü ellerindeki projeleri hayata geçirmek için ayak sürüyor. Bunun bir nedeni ülke ekonomisinin genel sorunu sayılan finansman sıkıntısı. Zira enerji yatırımları geri dönüşü uzun projelerden oluşuyor ve kredi kullanmadan bunları hayata geçirmek pek kolay değil. Elektrik borsasında oluşan ve bir ara 4000 TL/MWh seviyesini gören gösterge niteliğindeki spot elektrik fiyatlarının, bir süredir 2000 TL/ MWh seviyesine yakın seyretmesi de lisanssız GES projelerinin hayata geçirilmesine yönelik iştahı yavaşlatmış görünüyor. Öyle ya da böyle bu projelerin bir şekilde hayata geçmesi kaçınılmaz görünüyor. Aralarından iptal eden, vazgeçen çıksa da bu böyle. Çünkü mesele sadece elektrik fiyatları değil, iklim değişikliğiyle mücadeleye herkesin bir şekilde katılmasını zorunlu kılan düzenlemeler giderek yayılıyor ve derinleşiyor.
Ancak GES yatırımları konusundaki en önemli sorunlardan biri, herkese eşit şekilde ulaşmasından hareketle “en demokratik enerji kaynağı” olarak nitelendirilmesine rağmen, bu işin bir türlü tabana yayılamayışıdır. Yani konut çatılarının bu sektörün gündemine bir türlü kalıcı şekilde giremeyişinden söz ediyoruz. Oysa aldığı mesafe ile örnek gösterdiğimiz Almanya bu işe evlerin çatılarından başlamış, sonradan arazi tipi GES’lerin de önünü açmıştı. Şu anda konut çatılarında GES kurulumunu cazip kılmak ve bu tip yatırımları da hareketlendirmek lazım. Kaldırılması gereken engellerden biri bireysel tüketicilerin de GES kurarken yüzde 20 KDV ödemek zorunda bırakılması. Çünkü şirketler ödedikleri KDV’yi bir şekilde mahsuplaşma yoluyla üzerlerinden atabilirken, bireyler için bunun asla geri alınamayacak bir gider olması söz konusu.
Atılabilecek bir diğer adım ise bankaları konut tipi çatı GES’lerin finansmanı için teşvik edecek bir mekanizma kurulması. Yerli ekipman kullanımını da özel olarak teşvik edecek şekilde hareket edilirse, devlet konutlara çatı GES kurulumunu yaygınlaştırmak için almaktan vaz geçeceği gelirin daha fazlasını ek istihdam yaratarak ve ithalatı önleyerek sağlamış olacaktır.