Farkında mısınız şu anda ülke gündemi, öylesine değişken, öylesine karmaşık ve öylesine dinamik ki… Bu hengâmede olan bitenler, bir Avrupa ülkesindeki 1 yıllık gündemdir ama biz bunu 1 haftada tüketip bir diğerine geçebiliyoruz. İyi de bunu zaten biliyoruz diyeceksiniz ve son derece haklısınız.
Gündem kaotik ama vatandaşla ilgisi yok.
Daha doğrusu vatandaş; siyaset, terör, dış güçler, iç güçler, açılım, kayyum, seçim gibi kallavi konulardan dışlanmış durumda… Dün 3,5 saat TV ekonomi yayınında, vatandaş birkaç cümleyle yer alabildi. Gerisi, siyasetçilerin tabutta röveşata şamatasıydı.
Hariçten gazel atan asgari ücret korosu
Asgari ücret mesela… Belli ki emekçinin baş gündem maddesi… Belki de siyaseti belirleyecek olan ağırlıkta bir konu. Fakat dar alanda kısa paslaşmalarla itişip kakışan siyasetçilerden kendine yer açamıyor bile. Oysa enflasyonun budadığı ücretlerin iyileştirilmesinden daha ağır konu olmamalıydı.
Tuhaftır, asgari ücretli hariç, bu konuda dışarıdan gazel okuyanların sayısında patlama yaşanıyor. Hükümet, asgari ücretliye söz hakkı vermiyor, IMF’den hariçten gazel okuması için ricacı oluyor. Buna rağmen son haftanın gündeminde, bakanı bakmayanı dâhil bu konu kendine yer bulamıyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
■ Gündemdeki konu başlıkları?
Başta terör… Bağlantılı olarak Abdullah Öcalan’ın Meclis’e daveti, siyasi parti liderlerinin kendi ikballeri için verdikleri “varoluş” mücadelesi. Yetmiyor; Esenyurt Belediye Başkanı’nın evine baskın ve terör bahanesiyle kayyum atanması… Açılım 2.0 girişiminin açılmadan kapanışı…
■ Vatandaşın gündeminde ne var?
Hayatta kalma mücadelesi… Asgari ücret, enflasyon telafisi, çarşı pazardaki etiket faciaları… Beslenme çantası boş öğrenciler, yatağa aç giren çocuklar, semt pazarlarında atık gıda maddesi toplayanlar. Emeklinin var oluş çırpınışları… Öğrencilerin ders sürecinden kopmamak için gayretleri…
not/ Siyasetçi seçim derdinde vatandaş geçim derdinde
Söylemlere bakın; her birinin altında; “benim kişisel ikbalim ne olacak?” kaygısı var. Ancak bunu dillendirirken “ülkenin milli güvenliği” dilini kullanıyorlar. Oysa en tepeden dibe kadar ortak üslup; “iktidarın siyasi güvenliği” odağında… Muhalefet ise “iktidar sıram ne zaman gelecek” telaşesinde…
Anadolu’yu dolaşıyorum ve sahadan gelen sorulara bakıyorum; her birinde siyaset kadrolarının kendilerine yönelik istikbal kaygıları dışında, hayati sorunları dinliyorum. Geçinemeyenler, ürün beş para etmeyen üreticiler, kafasını su üstünde tutmaya çalışan esnaf, iflasın eşiğindeki milyonlar…
Halkın gündemine kulak tıkayan yalnızca iktidar mı? Değil elbette… Muhalefetin derdi, bireysel ikbalinden öteye taşamıyor. Ancak bunu “halkın derdi” üzerinden, çoğunlukla slogan düzeyinde ve “onlar gitsin ben geleyim” diye dillendiriyorlar. Vatandaşın siyasetten umudu giderek azalıyor.
Üreticisinden tüketicisine… Esnafından sanayicisine… Sokakta karşılaştığım insanlardan eşrafa dek herkese 2 soru soruyorum;
1-Enflasyon beklentin nedir?
2-Anayasa talebin var mı?
Aldığım cevaplar ise neredeyse tıpa tıp aynı;
1-Enflasyonum %100 civarı ve 2-Anayasa değil hayatta kalma talebim var.
İktidarın tunç kanunu ile halkla teması kestiği, muhalefetin ise vatandaşın dertleri yerine siyasette etkinlik derdine düştüğü bu ülkede; kendileri çalıp kendileri söyleyen bu güruh, sorun çözebilir mi?