“Büyük Dışkı krizi”
New York şehrinde 1860 yıllarında bir yerden bir yere gitmenin en kolay ve popüler yolu atlı tramvaymış. Demir raylar üstünde giden ve atlar tarafından çekilen tramvaylar. Her tramvayda 20 oturma yeri varmış ve iki at tarafından çekiliyormuş. Tramvaylar günde on-altı saat çalışıyormuş. Atların vardiyası dört saatmiş. Böylece her bir tramvay için sekiz at gerekiyormuş. Mevsim sıcaksa veya hat uzunsa her ihtimale karşı yedek atlar da olurmuş. New Yorklular bu on-yılın ilk yılında 35 milyon sefer yapmış. Bu sayı on yıl sonra üçe katlanmış.
New York şehrinde bir noktadan diğer bir noktaya taşınan sadece insan değilmiş. Limana gelen malların depolara taşınması için de at arabaları kullanılıyormuş. 1880 yılında at sayısının 180 binden fazla olduğu tahmin ediliyor. Atlar canlı varlıklar; yiyorlar, içiyorlar. Sonuç olarak da sindirdiklerinin dışında kalanları dışarı atıyorlar. Bu da öyle azımsanacak bir miktar değilmiş. Bir atın günlük dışkı üretimi 10 kg civarında oluyormuş. Böylece New York şehrinin bu dört ayaklı sakinlerinin aylık dışkı miktarı 45 bin ton olmuş. Rochester’da çalışan bir sağlık çalışanı bu miktarın 4 dönümlük bir araziyi Pisa Kulesi yüksekliğinde dolduracağını hesaplamış. Bu at dışkıları başlangıçta çevredeki çiftlikler için gübrelik olarak satın alınmış. Ancak miktar bu kadar çok olunca ahır sahipleri para vererek bunları attırma yoluna girmişler. O dönemin birçok yorumcusu bu miktar için tahminlerde bulunmuş. Örneğin, bir yorumcu “Bu böyle devam ederse 1930 yılında Manhattan’daki evlerin üçüncü kat seviyesine kadar dolmuş dışkımız olacak” demiş. Bu sorun sadece New York’un sorunu da değilmiş. Örneğin, Londra da aynı sorunu yaşıyormuş. Oradaki bir gazeteci de “20.yüzyılın ortasına doğru caddeler 2.7 metre yüksekliğinde dışkı ile dolacak” demiş.
Sadece atın dışkısı sorun değilmiş. Taşıması kolay olsun diye çürümeye terkedilmiş at cesetleri de caddelerin sorunu olmuş. Örneğin, sadece 1880 yılında New York şehrinden on beş bin at leşi kaldırılmış.
Politika üreten yetkililer ne yapacaklarını bilememişler. Atları caddelerde yasaklayamamışlar. Çünkü atlar çok önemli imiş. Örneğin, 1872 yılında Amerika’da “At vebası” denen bir at nezlesi çıkmış, atları kırmış geçirmiş; ekonomiyi durma noktasına getirmiş. Büyük Boston yangınında 700 binanın kül olmasının nedenini bu salgınla açıklamışlar. Çünkü itfaiye malzemesini taşıyacak yeterince sağlam at bulunamamış.
1898 yılında toplanan ilk uluslararası şehircilik kongresinde tartışılan en önemli madde, şehirlerdeki bu dışkı sorununun çözümü konusu olmuş. Bir buçuk hafta sürecek diye planlanan kongre delegelerin bir çözüm konusunda anlaşamaması yüzünden üç gün sonunda dağılmış.
Bu krizden nasıl çıkıldı? 1870 yılında ilk içten yanmalı motor yapıldı. 1880’li yıllarda otomobile monte edildi. Henry Ford kitle imalat ile meşhur Model T otomobilini pazara sürdü. 1912 yılında New York sokaklarındaki otomobil sayısı at sayısını geçmiş. Bundan beş yıl sonra da atlar şehirde yasaklanmış. Böylece “At dışkısı krizi” sona ermiş oldu.
Sonuç
Yukardaki öyküye literatürde “At dışkısının kıssadan hissesi” (The Parabale Horseshit) denir. Çeşitli amaçlarla çok kez anlatılmıştır. Örneğin, Steven D. Levitt and Stephen J. Dubner kitaplarında (SuperFreakonomics) şöyle demişler: “Bazen bir noktada durum çok umutsuz gözükebilir. Çünkü bakış açısı yanlıştır. Bir probleme çözüm hemen önümüzde gözükmüyorsa, bunun çözümsüz olduğunu varsaymak kolaycı çözümdür. Bunun böyle olmadığını tarih göstermiştir.” Gerçekten en karanlık bir anda bile bir şekilde umutsuzluktan umuda, aydınlığa çıkılır. Dize kadar pisliğe bulaşmışken, teknolojik bir icat, otomobil, olayı çözmüştür. Bizde buna “Gün doğmadan neler doğar” denir.
Şimdi bir tarafta ekonomik kriz, bir tarafta baş edemediğimiz salgın. Bakalım içinde bulunduğumuz bu pis durumdan nasıl çıkılacak? Çıkılır; yeter ki umudu kaybetmeyelim, enseyi karartmayalım.