“Tradingeconomics.com” verilerine göre Ekim ayı sonu itibarıyla en yüksek enflasyon oranları %269 ile Zimbabve’de, %156 ile Venezüella’da, %169 ile Lübnan’da, %139 ile Suriye’de, %103 ile Sudan’da ve %88 ile Arjantin’de yaşanmış. Yüksek enflasyonun bir ülkede yarattığı ve herkesçe bilinen ekonomik, sosyal ve ahlaki çöküntüleri bilmem tekrar etmeme gerek var mı?
Çoğu ülkenin bu düzeyde yüksek oranlı enflasyona maruz kalmasının nedenleri üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Ancak Lübnan, bunlardan çok daha değişik bir nedenden yüksek enflasyon sarmalından çıkamıyor.
400 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyeti altında kalan topraklar 1918 yılında “Fransız Suriye ve Lübnan Mandası”nın kontrolü altına girmişti. II. Dünya Savaşı’nda Fransa’nın Nazi Almanyası tarafından işgali, bölgedeki Fransız hakimiyetini zayıflatmıştı. 1943’de bağımsızlığını ilan eden Lübnan ana dini mezheplerin belli siyası güçlere sahip olduğu konfesyonalist bir hükümet şekli oluşturdu. 1975’te başlayan mezhep çatışmaları 15 yıl sürdü. Önce Suriye sonra İsrail işgali altında kalan ülke 2005 yılından beri ekonomik kalkınmaya öncelik veren özgür bir ülke olarak varlığını sürdürüyordu. İnsani Gelişme Endeksi’nde petrol zengini Körfez ülkeleri dışında Arap dünyasının en üst sıralarında yer alıyordu. Ülkenin başkenti Beyrut “Orta Doğu’nun Paris’i” olarak anılıyordu. Ülkenin can damarı olan Beyrut Limanı, geçici depolama mahallerinin yanı sıra, ülkenin stratejik tahıl rezervini muhafaza eden tahıl silosuna da sahipti.
4 Ağustos 2020’de yıllar önce el konulan ve limandaki geçici depolama mahallinde muhafaza edilen, gübre ve patlayıcı yapımında kullanılan 2.750 ton “amonyum nitrat” infilak etti. Patlaman gerçekleştiği alanda 140 metre genişliğinde bir krater oluştu. Limandaki tüm tesisler yok oldu. Patlamanın 4,5 yerel büyüklükte bir depremle eşdeğer sarsıntı yarattığı bildirildi. Patlamada 250 kişi öldü. 7.500 kişiden fazla insan yaralandı. 300 bin kişi yıkılan evleri nedeniyle yerlerinden oldu. O tarihten beri ülke belini doğrultamıyor.
2013 yılının Eylül ayında Gürcistan’ın Batum Limanı’ndan Mozambik’in Beria Limanı’na taşınmak üzere 2.750 ton “amonyum nitrat” yükleyen “MV Rhosus” isimli eski geminin sahipleri mevcut mürettebatın aylıklarını ödeyemediğinden mürettebatın önemli bir kısmı gemiyi terk ediyor. Eksik mürettebatla yola çıkan ve Süveyş Kanalı’ndan geçiş ücretini ödeyebilmek için Beyrut’tan ağır buldozer ve yol yapım malzemeleri yüklemek üzere bu limana yanaşan eski gemi, bir türlü liman idaresinden “yola uygunluk belgesi” alamıyor. Bekleme süreleri nedeniyle donatanın borcu 100 bin doları buluyor. Lübnan otoriteleri 4 Şubat 2014’te borçlarından dolayı gemiye el koyuyor. Mürettebat aynı yıl Eylül ayında gemiyi Lübnan makamlarına teslim ederek ülkeyi terk ediyor. Bir süre sonra gemi bağlı olduğu iskelede çürüyerek su almaya başlayınca “amonyum nitrat” Beyrut Limanındaki “geçici depolama yeri”ne boşaltılıyor. Şubat 2018’de de gemi bağlı bulunduğu mendirekte batıyor.
Lübnan Gümrük İdaresi ölümcül hatayı yükün boşaltıldığı sırada yapıyor. Tüm uluslararası taşımacılık ve depolama anlaşmalarına göre, “yanıcı-patlayıcı-parlayıcı eşya” bu amaçla inşa edilmiş “özel yapı ve düzeneğe sahip depolarda” muhafaza edilmek zorundadır. Örneğin, Türkiye’de yürürlükte olan gümrük Yönetmeliğinin 81’inci maddesi, “81) Aşağıda belirtilen ve EK-62’de yer alan eşyanın, niteliklerine uygun özel düzenek ve yapılara sahip geçici depolama yerlerine alınması zorunludur… a) Parlayıcı, patlayıcı, yanıcı ve yanmayı artırıcı eşya” hükmüne haizdir. Benzeri hükümler Lübnan gümrük mevzuatında da yer alıyor. Bu depolar yerleşim yerleri dışına, etrafında bina olmayan ve soğuk ve sıcak havaya göre normal hava koşullarının yaratıldığı alanlardır. Yangın veya küçük patlamalar sırasında birbirini tetikleyecek ürünler de aynı yerde depolanmaz ve aralarında mesafe bırakılır. Bu depolarda hizmet veren çalışanların giydikleri ayakkabıların bile kösele değil, lastik tabanlı olması zorunludur.
Durum böyle iken, sen gümrük idaresi olarak 3-4 yıl boyunca 2 bin 750 ton “amonyum nitrat”ı genel eşyanın depolandığı geçici depolama mahallinde muhafaza edecek; bununla yetinmeyerek, aynı depolara “havai fişek” de koyduracaksın. Beyrut’un sıcak bir Ağustos günü önce havai fişekler patlamaya başlayacak; bunların çıkardığı yangın “amonyum nitrat”ı da patlatacak! Liman aylarca ülkeye hizmet veremediği gibi, ülke ekonomisi de felç olacak. Tam Ortadoğu tipi devlet anlayışı! Liyakate önem vermeyen, nepotizim batağına saplanmış, yolsuzluklara batmış ve inisiyatif kullanmaktan aciz bir gümrük idaresi. Sonuç: yıllık % 169 enflasyon.
Stratejik İletişim ve İtibar Zirvesi
7 Aralık’ta Ünsped Gümrük Müşavirliği ve Lojistik Hizmetler AŞ. ev sahipliğinde “Stratejik İletişim ve İtibar Zirvesi” gerçekleştirildi. Yusuf Bulut Öztürk’ün açılış konuşmasını yaptığı beş ayrı oturumdan oluşan zirvede, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nden Fikret Sebilcioğlu, Türkiye Halkla İlişkiler Derneği’nden Serap Şahin Durak, Türkiye Kalite Derneği’nden Yılmaz Bayraktar ve Av. Nihal Mashaki, Sürdürülebilirlik Akademisi’nden Murat Sungur ve Dilek Aşan, Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz, PepsiCo’dan Murat Aksoy, Katsan Gıda’dan Gülşah Süren Kızıl, Doğuş Grubu’ndan Sabri Demir, Aksigorta’dan Uğur Çetinkaya konuşmacı olarak yer alırken, oturumların moderatörlüklerini Rıza Mehmet Korkmaz, Hüseyin Cahit Soysal, Prof. Dr. Murat Erdal ve Prof. Dr. Eşref Adalı yaptı.
Zirvede, günümüz dünyasında “yeni normal”de şirketlerin itibar ve imajlarını nasıl güçlü tutacakları ve güncelleyebilecekleri; şeffaflığın şirketlerin kurumsallaşması ve marka değerindeki önemi; şeffaflık kavramının ne anlama geldiği; kriz durumlarının nasıl üstesinden gelinebileceği ve doğru biçimde nasıl yönetilebileceği, güncel gelişmeler ışığında şirketlerin kurum kültürü ve değerlerini kaybetmeden kendilerini nasıl yenileyebilecekleri; “Yeşil Mutabakat”ın şirketler açısından anlamı ve ülkemiz açısından getirebileceği zorluklar ve bu zorluklar ile başa çıkmada atılabilecek adımlar; satın alma ve tedarik zinciri yönetiminde iç ve dış iletişimin önemi ile kriz ortamlarında karşılaşılan güçlükler ve verilen tepkiler; dijitalleşmenin şirketlerin faaliyetlerine ve iç dinamiklerine nasıl yansıdığı, geleceğe dair dijitalleşmeden beklentiler masaya yatırılırken, kurumsal sürdürülebilirlik konusu da EFQM Mükemmellik Modeli üzerinden ele alındı.
Zirveden ayrılırken, “bu ülkede nitelikli insan sayısı giderek artıyor” diye düşünmeden edemedim.