Gümrük Birliği modernizasyonu, Türkiye-AB ilişkilerinin gelecekte daha iyi bir hale gelmesi ve etkili bir iletişim ve işbirliği kanalı oluşturulması açısından önemli bir fırsat olarak değerlendiriliyor. Bu süreçte Yeşil Mutabakat”a uyum belirleyici bir öneme sahip.
Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye arasında 1995'te kararlaştırılan ve 1996 yılında yürürlüğe giren Gümrük Birliği Anlaşması'nın üzerinden 25 yıl geçti. Çeyrek asırlık uygulamalarda işleyişin iyileştirilmesi, tarım tavizlerinin karşılıklı olarak geliştirilmesi, kamu alımları, e-ticaret ve hizmetleri kapsayacak şekilde anlaşmanın genişletilmesine ilişkin karşılıklı görüşmeler bir süredir devam ediyor.Nisan ayı sonunda, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) ve Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası’nın (AHK Türkiye) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Türkiye’deki Avrupa İkili Odaları’nın desteğiyle hazırladığı “Gümrük Birliği’nin Modernizasyonuna ilişkin Pozisyon Belgesi” yayımlandı.Rapor, Gümrük Birliği modernizasyonunun, Türkiye-AB ilişkilerinin gelecekte daha iyi bir hale gelmesi ve etkili bir iletişim ve işbirliği kanalı oluşturulması açısından değerlendirilmesi gereken bir fırsat olduğunu ortaya koyuyor. Bu sürecin önemini ilgili taraflardan dinledim:
“Gümrük Birliği, Türkiye ile AB arasındaki bağları güçlendiriyor ve Türkiye'nin AB'ye ekonomik entegrasyonunu teşvik ediyor. İkili ticaret hacminde ve doğrudan yabancı yatırım rakamlarında görülen büyüme, Gümrük Birliği'nin ekonomik refah açısından değerini ortaya koyar nitelikte. İkili ticaret hacmi 1996'da 33 milyar dolardan, 2020'de 143.4 milyar dolara. Bu yüzde 340'lık bir artış. Covid-19 salgını, birçok Avrupalı şirketin tedarik zincirlerini yeniden konumlandırmasını ve Avrupa genel merkezine yaklaştırmasını gündeme getirdi. Bu gelişme, Türkiye'nin AB ile ekonomik bağlarını daha da güçlendirmesi için büyük bir fırsat.Gümrük Birliği modernizasyonunun; kesintisiz ticaret akışlarının yeniden sağlanması için mevcut tarife dışı engelleri kaldırılması; tarıma ve özellikle e-ticaret sektörüne genişleme sağlanması; üçüncü taraflarla anlaşma müzakerelerine ikili katılım gibi konuları ele alması gerekir. Aynı zamanda, dijital ticaret gibi gelişmekte olan sektörler ve ekonomik ortamda önemli değişikliklere yol açan uzun vadeli AB politikalarının da bu sürece yansıtılması gerekir. Modernleşme süreci Türkiye ve AB’nin geleceğe yönelik ekonomik entegrasyonunu güçlendirmek açısından önemli bir rol üstlenebilir. Ekonomik büyüme ve kalkınmayı sağlarken, aynı zamanda küresel ticaret ortamında rekabet gücü de sağlayacaktır. Gümrük Birliği modernizasyonunun her iki taraf için de faydalı olacağına inanıyorum, ama sonrasında Türkiye için daha somut faydalar yaratacaktır. AB, 2050 yılında karbon nötr olmayı hedefliyor. Türkiye’nin ihracatının yarısından fazlasının AB pazarına yapıldığını düşünürsek, Türkiye’nin de kendi yeşil dönüşüm sürecini bir an önce başlatması gerekir. Türk sanayi sınırda karbon uygulaması ile bu dönüşümü gerçekleştirmek zorunda kalacak. Türkiye’de faaliyet gösteren Avrupalı değer zincirlerinin bu girişimi başlatmakta önemli bir katalizör görevi üstleneceğine inanıyorum. Türkiye- Avrupa ticaret ilişkilerinden temel unsur olan Yeşil Mutabakat, Gümrük Birliği modernizasyonunun önemli bir gündem maddesi olacak şüphesiz.”
“Yeşil Mutabakat önümüzdeki yıllarda Ab politikalarını önemli ölçüde etkileyecek. Eğer küresel ısınmayı kolektif bir şekilde engellemek istiyorsak, sera gazı emisyonlarını ciddi bir şekilde azaltmak zorundayız. AB’nin hedefi 2050 yılında karbon nötr olmak. Dolayısıyla, Yeşil Mutabakat gelecek dönemdeki ticaret ve iş birliğini anlaşmalarını da etkileyecek. Bu AB-Türkiye Gümrük Birliği modernizasyonu için de geçerli. Türkiye ve AB, önemli ticaret ortakları oldukları için, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına ortak bir katkı sunmamız çok önemli. Ortak değer zincirimizin önemli bir parçası olan Türkiye’den de, karbon emisyonlarını azaltmaya odaklı politikalara uyum sağlamasını bekliyoruz. Gümrük Birliği modernizasyonu hem Türkiye hem de AB için ekonomik faydalar sağlayacak. Ekonomik ilişkilerimizi, değişen ticaret modelleri, ekonomik kalkınma dijitalleşme ve iklim değişikliği gibi küresel konular ile uyumlu hale getirmemiz gerekiyor.”
“Türkiye-AB Gümrük Birliği sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerini içermemekte, hizmetler ve kamu alımları ile tarım ürünlerinin kalan kısmını kapsamamaktadır. Türkiye’nin GSYH’sinin yüzde 50 ila 60’lık kısmını hizmetler sektörünün oluşturduğu düşünüldüğünde tek başına bu sektörün bile Gümrük Birliği kapsamında yer almaması, bu ticaret modelinin ekonomimizin ne kadar büyük bir kısmını kapsamadığını gösteriyor. Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB ile gerçekleştirdiği ticaretin ana çerçevesini çizen Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yolunda ülkemizin Avrupa Yeşil Mutabakatı’na uyum sağlaması gerekiyor. Yeşil Mutabakat çerçevesinde AB, ticaret ve yatırım yaparken yeşil ürünlere ve hizmetlere ağırlık vermeyi ve iklim dostu kamu alımlarını teşvik etmeyi hedefliyor. Aynı zamanda, hizmetler sektörünün önemli kalemleri olan inşaat, turizm ve taşımacılık gibi alt sektörlerin de çevre dostu hale gelmesi çok önemli. Tarım sektöründe de fazla emisyona neden olmayan, daha sürdürülebilir yaklaşımlar ve organik tarımın teşvik edilmesi gerekiyor. Yeşil Mutabakat kapsamında ayrıca, üçüncü ülkelerin iklim çabalarının yeterli olmadığı durumlarda karbon kaçağı riskinin azaltılması için birkaç karbon-yoğun sektörde en geç 2023 yılına kadar “Sınırda Karbon Düzenlemeleri Mekanizması” oluşturulması öngörülüyor. Aynı zamanda, AB pazarında yer alan tüm kimyasalların, materyallerin, gıdaların ve ürünlerin Birliğin ilgili düzenlemeleri ve standartları ile uyumlu olması gerekiyor. Tüm bunlar dikkate alındığında, Türkiye’nin karbon ayak izine dikkat etmemesi ve yeşil düzenlemeleri takip etmemesi, Gümrük Birliği’nin getirdiği mevcut avantajların kaybolmasına ve ülkemizin rekabetçiliğinin azalmasına yol açabilir. AB’nin ajandasında önde gelen konulardan olan Avrupa Yeşil Mutabakatı ve yeşil dönüşüm paralelinde Türkiye’deki üretim modellerinin yeniden tasarlanması, çevre dostu ekonomi için çalışılması, tüketicilerin bu yönde bilinçlendirilmesi, enerji verimliliğinin öncelik haline getirilmesi, geri dönüşümün yaygınlaştırılması gibi konular da taraflar arasındaki ekonomik ilişkilere katkı sağlayacaktır. Benzer şekilde yeşil dönüşümün ikizi olarak tanımlanan dijital dönüşüm için de ülkemizin somut adımlar atması gerekli. Bu noktada özellikle KOBİ’lerin internet erişimlerinin sağlanması ve temel dijital okuryazarlık gibi becerileri edinmesi için hayata geçirilecek politikalar, Türkiye ile AB arasında hâlihazırda köklü olan ekonomik ilişkileri ve Gümrük Birliği’ni daha da ileri bir düzeye taşıyacaktır.”
“Avrupa Yeşil Mutabakatı özünde, ekonomik büyüme ile kaynak tüketimini birbirinden ayırarak sürdürülebilir bir AB ekonomisini şekillendirme girişimi olarak tanımlanıyor. Şüphesiz bu girişim, AB'nin kilit ticaret ortakları ve Türkiye gibi enerji tedarikçileri ile ilişkilerini yeniden yapılandıracak ve Avrupa dışındaki üretim sahalarının katılımı olmadan başarılı olmayacak. Önümüzdeki dönemde, her bir modernizasyon, yeni bir ticaret anlaşması veya ekonomik iş birliğinin, AB Yeşil Mutabakatı esaslarına, kurallarına ve hedeflerine saygı göstermesi gerekecek. Dolayısıyla Gümrük Birliği’nin modernizasyonunun da bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekiyor. Bu nedenle, özellikle pandemi sonrası dönemde, yatırım ortamı yeşil ekonomiye geçişi destekleyecek şeffaf ve sürdürülebilir bir şekilde oluşturmak Türkiye’nin çıkarına olacak ve rekabet gücünü artıracak. Türkiye’nin, hem yeni teknolojiler ve büyüyen kilit endüstriler için bir inovasyon ortağı hem de Avrupa ekonomisi için bir dağıtım pazarı ve ticaret ortağı olarak görülmesi gerekiyor. Ekonomik entegrasyonun derinleştirilmesi, her iki taraf için de ekonomik ve rekabetçi faydalar sağlayacak. İş birliğinin odak alanları; sürdürülebilir enerji çözümleri, altyapı, hizmet sektöründe daha yakın işbirliği ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi üzerinde olmalı. Modernizasyon süreci, şeffaf ve adil rekabet kuralları ile şekillenen bir yönetişime yol açabilecek. Bu da Türkiye ekonomisindeki mevcut erozyona karşı koymak açısından olumlu etkiler yaratabilecek.”