Güçlenerek çıkmak!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Kimi zaman bazı ülkelerle sınırlı olan, kimi zaman çok sayıda ülkeyi ve tabii ki bizi de etkileyen ama siyasetçilerin genellikle “Teğet geçti” diye niteledikleri krizler sırasında ya da sonrasında en çok duyduğumuz şu oldu:

“Bu krizden güçlenerek çıkacağız.”

Nasıl oluyor bu güçlenerek çıkmak?

Aşılanmak gibi mi yani, bünyemiz o soruna karşı bağışıklık mı kazanıyor?

Yoksa sorunlar öylesine artıyor ki, örneğin diyelim refah anlamında 10 düzeyinden 5’e iniyor, sonra 6’ya, 7’ye çıktığımız için kendimizi güçlenmiş mi sanıyoruz?

Ekonomik krizler için böyle bir durum var. Bir çanak eğrisi oluşuyor ve başlangıç noktasına gelmek, hatta yaklaşmak bile çanağın dibine bakınca bir iyileşme olarak algılanıyor.

Bir de “güçlenerek çıkmaya” olanak tanıyan iç ve dış siyasi gelişmeler var; çatışmalar, savaşlar...

Bu durum daha çok dikkatlerin başka yöne kaymasıyla mümkün oluyor. Hani bir yerinizde aslında pek de önemsenmeyecek bir ağrıya takılıp kalmışken çok daha şiddetli başka bir ağrı ortaya çıkar da ilkini tümden unutursunuz ya, işte öyle.

Bu durum bireyler için geçerli olduğu gibi toplumlar için de geçerli olamaz mı?

Böylesine bir durum hele hele ülkeyi idare edenler için sorunların unutulması adına arayıp da bulunamayacak bir fırsat oluşturmaz mı?

Hem de nasıl bir fırsat oluşturur, hem de nasıl!

Ekonomik dertler rafa kalktı

Daha önce de bu köşede birkaç kez vurguladım:

Türkiye geçmişte çok daha yüksek enflasyon dönemleri yaşadı, enflasyonun çok daha yüksek oranlara çıktığı yıllar oldu; ama hayat pahalılığının ve bundan daha önemlisi umutsuzluğun böylesine tırmandığı bir dönem hiç görülmedi.

Örneğin enflasyon geçen yıl bir ara resmi verilere göre yüzde 85'i bulmuştu. Oysa şimdiki yıllık oran yüzde 60’larda. Görünürde bir iyileşme var değil mi; ama gerçekte yok.

Enflasyonda yıllık oranın ne olduğu yalnızca bir zaman dilimindeki fiyat hareketini ortaya koyan ikincil öneme sahip bir gösterge. Önemli olan yaşam standardı ve bunun temel göstergesi olan hayat pahalılığının düzeyi.

Ek vergileri nasıl da unuttuk

2023 için ek bütçe çıktı ve 1 trilyon 150 milyar lira tutarında yeni vergi alınması öngörüldü. Vatandaştan 1 trilyon 150 milyar lira istendi. Ama biz neyi konuştuk; ek motorlu taşıtlar vergisini.

Ek bütçe kapsamındaki verginin yaklaşık 37 milyarı ek motorlu taşıtlar vergisiydi, yalnızca 37 milyarı. Kalan vergiyi farkına bile varmadan ödemeye çoktan başladık ama tüm kıyamet ek MTV üstünde koptu. Çünkü bu vergiyi ödediğimizin “farkındaydık”, oysa diğer vergileri harcama yaptıkça zaten ödüyorduk. Bire bir işlem yaparak ödediğimiz için bu vergiyi fark ettik, itiraz ettik, Anayasa Mahkemesi’nden karar bekledik; peki ya diğer vergiler, unuttuk gittik bile...

Hele şimdi ek MTV’yi de çoktan unuttuk...

Unutmak iyidir...

Aslında unutmak iyidir, insanı rahatlatır.

Herhangi bir sorunu kafanıza takmaktansa, tümüyle unutamıyorsanız bile en azından bir süre başka bir konuya odaklanmak iyidir.

Hele o konuya odaklanmak, sizi manevi yönden de tatmin ediyorsa...

Bakın şimdi ekonomik sorunlarımızı daha da unutmak için başka bir soruna odaklandık. Konunun dış politika yönü, siyasi yönü, askeri yönü, insani yönü elbette ayrı... Ama Gazze’de olan bitenler ekonomik sorunlarımızı biraz olsun unutmamız sonucunu doğurdu. Hem dedim ya, bu savaşa odaklanmak manevi bir tatmin de sağlıyor. Hatta öyle ki, şu ortamda başta ekonomi olmak üzere içerideki sorunlara eğilmek neredeyse zül sayılacak.

İşte bu da bir tür güçlenerek çıkmak değil mi?

En azından bir süreliğine...

Güçlenmek değilse de unutturmak...

Temel sorunların unutulmasını ve o sorunlar yüzünden üstünüze üstünüze gelinmesini önlemek. Gerçi pek gelen de yok ya!

Deprem bile...

Düşünün; Türkiye, bu yılın başında tarihinin en büyük doğal felaketlerinden birini yaşadı. Etkisini yıllarca yaşayacağımız boyutta büyük bir deprem felaketi...

Sanıldı ki bölgede yaşayan vatandaşlar depremde böylesine büyük bir yıkım ortaya çıkmasının faturasını iktidara kesecek ve seçimde tepkilerini ortaya koyacak. Oysa pek de öyle olmadı. Çünkü insanlar öyle bir durumdaydı ki geçmişin hesabını bir yana bırakıp gelecek için umut gördüklerinin peşinden gitti.

Sonuçta deprem bile siyaseten güçlenerek çıkmaya fırsat yaratmış oldu.

Gazze konusu da yeni bir “fırsat” yarattı. Bıçak dokunur dokunmaz ortadan ikiye ayrılan karpuz gibi zaten ikiye ayrılmış olan toplum şimdi de adeta “Filistin’i destekleyenler-desteklemeyenler” ya da “Filistin’i destekleyenler-bana ne, derdim bana yeter” diyenler şeklinde ikiye ayrıldı.

Ne güzel! Gazze’den de güçlenerek çıkacağız!

Tüm yazılarını göster