Geçtiğimiz hafta sizlerle kavram olarak değil ama terim olarak 1990 yılında Nye tarafından önerilen[1] ‘yumuşak güç’ hakkındaki düşüncelerimi paylaşmıştım. Gel zaman git zaman bu ülkelerin genellikle askeri gücünden kaynaklanan diğerlerini zorlama kapasiteleri önce genelde ülke markaları sonrada işletme düzeyinde tartışılmaya başlandı. İzleyebildiğim kadarıyla literatürden gördüğüm öyle ki bu kavram işletmelerden çok ülkeler düzeyinde tartışılmaya devam edecek.
Bunun nedeni basit. Yumuşak gücün işletmeler düzeyinde tartışılması biraz zoraki oluyor. İşletmelerin ‘ünü’ veya ‘şöhreti’ veya ‘itibarı’, ‘güvenilirliği’ adına ne derseniz değin haklarında akademik araştırma yapmaya pek de gerek kalmaksızın anlaşılabilecek kavramlar. Nye de yumuşak güç kavramını hala ülkeler çerçevesinde irdelemeye devam ediyor[2]. Yumuşak güç kavramı ülkeler için daha geçerli. Bu nedenle bir ülkenin neden diğerlerine oranla daha fazla yumuşak güç sahibi olduğu ve bunun nasıl ölçülebileceği ilginç araştırma alanlarından biri. Bu konularda araştırmalar yapan uluslararası kurumlar var[3].
Bir diğer araştırma konusu da ülkelerin ne yapıp da yumuşak güç sahibi oldukları. Okurlarım hatırlayacaklardır bu konuya birkaç yazı ayırmıştım. Yazılarımdan birinde aşık ile maşukun birbirlerinin gözlerine dakikalarca baktığı, herkesin herkesi çaktırmadan kapı aralığından dinlediği, iyilerin oldukça enayi oldukları, zengin fakir cümle alemin Boğaz manzaralı evlerde oturduğu yerli dizilerimizin uluslararası televizyon piyasalarındaki başarılarının Türkiye’nin yumuşak gücüne katkıda bulunduğu iddiası üzerine birkaç yazı yazmıştım.
Öyle anlaşılıyor ki yerli dizilerimizin başarılarına rağmen Türkiye yumuşak güç sıralamasında yukarılarda bir yerde değil (otuzuncu sıradayız). Yüz ülkeyi kapsayan bir araştırmaya göre[4] ilk yirmi listesinin başında Almanya var. Onu sırasıyla Japonya, İngiltere, Kanada, İsviçre, ABD, Fransa, Çin, İsveç, Avustralya, Güney Kore, Hollanda, Rusya, Norveç, Danimarka, Yeni Zelanda, Birleşik Arap Emirlikleri, Finlandiya, İtalya ve Singapur izliyorlar. Hala sert güç konusunda birinci olmasına karşın daha geçen yıl yumuşak güç birincisi ABD sert düşüşüne devam ederek altıncı sıraya inerken Yeni Zelanda en hızlı yükselen ülke. ABD’nin sert düşüşü Trump efendinin herkesi şaşırtan başarısının şaşılacak bir tarafı olmadığının anlaşılmasına bağlanıyor. Bu sıralamanın ne önemi var derseniz birçok yazarçizere göre bir önemi yok. Çünkü yaygın kanı eğer sert gücün ki bunun temelinde askeri güç yatıyor yoksa yumuşak gücün de olmaz. İster inanın ister inanmayın birazdan anlatacağım gibi ölçüldüğü şekliyle yumuşak güç sert güçten kaynaklanmıyor. Öyle olsa ilk yirmi de bulunan bir sürü ülke orada olmazdı. Peki, ülke bazında yumuşak güç nasıl hesaplanıyor? Yedi ana başlık altında bir sürü şeye bakılıyor.
Görüldüğü gibi incelenen başlıklar arasında kaç topunuz, kaç tankınız var gibi konular, yani sert gücü tayin eden şeyler yok. Olsa zaten sanıyorum yüz-elli senedir savaş yüzü görmemiş İsviçre’nin bırakınız sekizinci sırayı bu listede yer alması bile şaşırtıcı olurdu. Biliyorsunuzdur İsviçre en son 1848 anayasası tartışmaları esnasında radikallerin antlaşmaya karşı çıkması üzerine ortaya çıkan ve bir aydan az süren ve yaklaşık yüz kayıp verilen savaşımtrak bir şey gördü. Küçük başkaldırılar dışında bu çarpışma, İsviçre topraklarında yaşanan son silahlı çatışmaydı. Neyse şimdi soruyorsunuzdur “Hoca ülkelerin yumuşak gücünden bize ne?” diye. Haklısınız. Bizim sert ve yumuşak gücümüz yüksek ki herkes bizi kıskanıyor diyorlar. Benim derdim bu kavram işletmelere ne kadar uygulanabiliyor veya uygulanmalı onun cevabını bulmak.
Ülkelerin yumuşak güçlerinin tanımı için önerilen ölçütlerin işletmelere bire bir uygulanması pek mantıklı ve hatta olanaklı görünmüyor. İşletmenin ekonomik gücü, yatırım planları, altyapısının durumu, büyüme beklentileri, yönetiminin adaleti, iş güvenliği, iş ortakları, stratejik iş-birlikleri, gelenekleri, iletişim gücü, bilimselliği gibi ülkeler için kullanılan ölçütler bir dereceye kadar işletmeler için de geçerli olacak şekilde adapte edilebilirlerse de bunun neden yumuşak güç olarak tanımlanacağı meçhul olduğu gibi hatta bunlara yeni bir terim kazandırmanın anlamı da yok gibidir. Yukarıda yedi başlık altında sıralanan ölçütleri işletmelere adapte edebilirsiniz ama bunun çok bir işe yarayacağını pek sanmıyorum. Belki de güç konusuna başka bir açıdan bakmak lazım. Bu konuda sizlere ipuçlarını geçen hafta ‘işletmenin gücü’ nedir konusundaki görüşlerimi aktarırken vermiştim.
O yazımda özetle işletmelerin gücünün işletmenin ürün ve hizmetlerini pazarlarken veya bu ürün ve hizmetleri imal ederken ihtiyaç duyduğu ara ve nihai girdileri tedarik ederken arzuladığı (1). Nicelik ve fiziksel özellikler; (2). Kalite; (3). Maliyet/fiyat ve (4) Zamanlama ve diğer teslim şartlarını müşteri ve tedarikçilerine dikte edebilme, kabul ettirme gücü olarak tanımlamıştım. İsterseniz bu güce eğer işletme ticaret şartlarını zorla kabul ettiriyorsa ‘sert’ yok ikna yoluyla ettiriyorsa yumuşak güç diyebilirsiniz. Neticede şunu eklemiştim: Bir işletme ne derecede hizmet/ürün sunduğu pazarlarda tekel (Tek Satıcı), tedarik sağladığı pazarlarda monopsoni (Tek Alıcı) statüsüne yakınsa o derecede bu güçlere sahip olur. Güç nedir ne değildir ve mutlak güce sahip işletmeler hangileridir böyle tanımlandığına göre göre artık sorulması gereken soru monopol ve monopsoni statülerine nasıl kavuşulacağıdır. İşte zurnanın zırt dediği yer de burası. Bir işletmenin monopol ve monopsoni statülerine yüzde yüz sahip olması bazı özel durumlar haricinde çok olağan olmadığına göre konu olan bu statülere nasıl yaklaşacağıdır. Zurna burada zırt diyor çünkü bunun tek yolu yok. Önce monopollere bakalım. Literatürde dört çeşit monopol (tekel) tanımlanır.
Eğer doğal tekel, belli bir coğrafyada tek tabanca değilseniz, inovasyon ve veya şu veya bu teknolojik atılımınızdan dolayı tekelleşmeniz konu değilse veya kararnamelerle tekel ilan edilmiş bir resmi kurum statünüz yoksa bu gösterilen monopsoni ve monopol statüsüne nasıl yaklaşacaksınız? İşletmelerin çok büyük bir çoğunluğunun açıkça itiraf etmeseler dahi arzuladıkları bu statülere ulaşmanın veya yaklaşmanın yolları nedir? O konuya da ileride değiniriz.
Sağlıcakla kalın
[1] Nye, J., 1990. Bound to lead: the changing nature of American power. New York: Basic Books.
[2] Joseph S. Nye (2021): Soft power: the evolution of a concept, Journal of Political Power, DOI: 10.1080/2158379X.2021.1879572
[3] https://brandfinance.com/press-releases/global-soft-power-index-2021
[4] İbid 3, Bu kurumun Türkiye temsilciliğini Dünya Gazetesi yazarlarından Sn. Muhterem İlgüner yapmaktadır. Yazılarını okuyabilirsiniz.