Geleneksel yönetim tarzının baskın olduğu ülkemizde, liderlik türü “güç kültürü” kodlarıyla örülü ama günümüz koşullarında özellikle yeni neslin taleplerine cevap veremiyor. Yeteneklerin kuruma çekilmesi, yaratıcılıklarının tetiklenmesi ve çevik kurum yapılarında inovasyonun artması gibi çağımızın başarı hedefleri, güçlendirme kültürüne kapı aralıyor. Koç Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Zeynep Aycan, Yeni Nesil İçin Liderlik isimli kitabında, “güç kültüründen güçlendirme kültürüne dönüşümü” gerçekleştirmek için her kurumda uygulanabilecek bir model sunuyor.
Prof. Aycan ile değişen liderlik anlayışını konuştuk:
Dijitalleşme, iklim değişikliği, küresel salgın, sosyal şirketler, paylaşım ekonomisi, çevre duyarlılığı gibi yeni değerlerin ve sorunların şekillendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu derece karmaşık ve yeni sorunlar karşısında kimse tek başına çözüm üretecek güce sahip değil. Geleceğin liderinin sahip olması gereken temel özellikler neler?
İçinden geçtiğimiz çağın dinamikleri ve değişim hızı baş döndürücü. Bireysel çabalarla bu dinamikleri doğru anlamak ve yönetmek mümkün değil. Tarihsel süreçte toplumların ve kurumların liderliğini yapmış kişilerin “en güçlü” “en bilgili / bilge” “muktedir” “tek” “adam” olmasına alışkınız. Lider kavramının otomatik olarak çağrıştırdığı özellikler bunlar. Bu şekilde tanımlanan liderden neredeyse insanüstü bir varlık olmasını bekliyoruz. Ancak günümüzde bir kişinin en bilgili ve en güçlü olması mümkün değil ve gerekli değil. Liderlik pozisyonuna gelen kişilerin erkek olması da gerekli değil. Otomatik hale gelmiş bu bakış açısını fark etmek ve sorgulamak gerekiyor.
Geçmişteki bu ‘güçlü’ lideri, yerini ‘güçlendiren’ lidere bırakmalı. Liderin öncelikli misyonu güçlendirme kültürü yaratmak olmalı. Güçlendirme kültürünü ise şu şekilde tanımlıyoruz: Kişilerin otoriteden ve başarısızlıktan korkmaksızın, “anlam”ını bildikleri ve buna inandıkları işleri kendilerini psikolojik olarak güvende hissettikleri, keyifli ortamlarda yaparak, liderlik sorumluluğunu paylaşmaları. Bu tanımda tek lider yerine paylaşılan liderlikten bahsediyoruz. Otorite ve başarısızlıktan korkmak yerine, kendini güvende hissederek fikirlerini ortaya koymaktan bahsediyoruz. Kişisel kazanımlara ek olarak, anlamlı işlerin yaratacağı motivasyonun gücünden bahsediyoruz. Korku dolu bir ortam yerine, keyifli ve sağlıklı iş ortamlarından bahsediyoruz. Yeni nesil liderlerin yaratması gereken kültür bu olmalı. İnnovasyon, çevik organizasyon, dijital dönüşüm, holokrasi gibi pek çok yeni yönetim akımı güç kültürünün dişlileri arasında ezilir. Bu yöntemlerin başarılı olması için güçlendirme kültürü gerekir.
Rekabetten çok iş birliği kavramının önem kazandığı bir süreçten geçiyor. İş birliği ihtiyacı liderlik kavramını nasıl etkiliyor?
Liderlik kavramı gereğinden fazla önemseniyor. James Meindl’in ‘liderlik romantizmi’ teorisinde anlattığı gibi liderlik kavramına yaklaşımımız oldukça duygusal. Başımıza gelen her türlü hayırdan ve şerden liderleri sorumlu tutuyoruz. Çocuklarımıza veya genç yetişkinlere takımdaşlık öğretmek yerine, liderlik öğretmek istiyoruz; onları gelecekte liderlik pozisyonlarda görmeyi hayal ediyoruz. Biraz önce bahsettiğimiz nedenlerden dolayı lider olan kişinin tek başına karar verebileceği ve kahraman olacağı dönemi geride bıraktık. Yeni nesil liderler, hem kurum içinde hem de dışında işbirlikleri geliştirmeye istekli olmalı. İş birliği kavramı bize kurum dışındaki stratejik paydaşlarla yapılan ortaklıkları çağrıştırıyor. Ancak, kurum içindeki iş birliklerini de göz ardı etmemeliyiz. En önemlisi de kendi ekibimizin içindeki kişilerle iş birliği yapma ve onları önemli birer ortak olarak görme alışkanlığını edinmeliyiz. Bu da bize paylaşılan liderliğin kapısını aralıyor. Paylaşılan liderlik kavramının doğru anlaşılması ve uygulanması önemli. Neyi, kimlerle, nasıl ve ne zaman paylaşacağımızı anlamadan yola çıkmamamız gerek. Paylaşılan liderlik bilmediğini bilen, herkesten öğrenmeye açık olan, geri bildirimleri ve eleştirileri kabul eden bir anlayışı da yanında getiriyor.
Yeni nesil sizin de ifade ettiğiniz gibi “güç kültürü”nü tanımıyor; hatta kabul etmiyor. Onların liderlik anlayışı daha insani ve paylaşımcı değerlere dayanıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz yeni nesil gençleri?
Genç kuşaklar “seversem sayarım” diyor. Yani, bir kişiyi yalnızca rütbesi olduğu için takip etmek istemiyor. Lider olarak görecekleri kişiden ilham almak ve bu kişiyi kendilerine yakın hissetmek istiyorlar. Güç kültürünün yarattığı korku ile motive etmek genç kuşaklardaişe yaramıyor. Çekindikleri, kendi gibi olamadıkları, samimiyetsiz ortamlardan hızlıca uzaklaşıyorlar. Ayrıca, esneklik ve güven arıyorlar.
İş hayatına giren yeni nesil liderler, yöneticiler nasıl bir fark yaratıyor? Onların dünyası bizimkinden daha iyi olacak mı sizce?
Genç liderler ve yöneticilerin eski nesil liderler gibi olmaması bilinçli bir çaba gerektiriyor. Aksi takdirde, gençler de gördükleri ve deneyimledikleri gibi liderler olma eğilimindeler, çünkü alternatifini yaşamamış durumdalar. Bilinçli olarak farkında olmaz ve dikkat etmezsek tıpkı kendi anne-babamız gibi anne-baba oluruz, onların yaptıkları hataları tekrarlarız – çünkü gördüğümüz tek örnek budur.
Ne yazık ki gençlerin önünde onlara güvenen, yaptıkları işte anlam bulmalarını sağlayan, paylaşımcı lider örnekleri çok az. Bu nedenle, genç lider ve yöneticilerin güçlendirme kültürünü oluşturmaya çaba gösteren ilk nesil olmaları ve eksik de olsa bir yerden başlamaları gerek. Bu bir misyon ve bayrak yarışı. Bilinçli farkındalık ve çaba olmazsa ne yazık ki nesiller boyu “böyle geldi, böyle gider” durumu yaşanacak.
Koç Üniversitesi Liderlik Laboratuvarı’nın çalışmaları hakkında bilgi alabilir miyim?
2016’da kurduğum laboratuvar, hem bilimsel araştırmalar, hem de alana yönelik uygulamalar yapıyor. Amacımız, dünyadaki liderlik krizine vurgu yaparak, liderliğin “tek, en güçlü ve muktedir adam” tanımını değiştirmek. Yeni bir tanım peşindeyiz. İnsanlar neden bu tanıma tutunuyorlar ve değişime nereden başlarız? Bu sorulara yönelik pek çok araştırma yapıyoruz, eğitimler veriyoruz. Araştırma ve deneylerimizde farklı disiplinlerin bilgi birikimini ve metotlarını kullanıyoruz (örneğin; tıp, iletişim, işletme, ekonomi). Gelecekte liderlik alanında söz sahibi olacak bilim insanları ve uygulamacılar yetiştiriyoruz.
Liderliğin yeni tanımını nasıl yapıyorsunuz?
Kişilerin otoriteden ve başarısızlıktan korkmaksızın, “anlam”ını bildikleri ve buna inandıkları işleri, kendilerini psikolojik olarak güvende hissettikleri keyifli ortamlarda yaptıkları paylaşılan bir liderlik modeli tanımlıyoruz. Yani, tek bir kişi üzerinden tanım yapmıyoruz. “Liderlik = güçlendirme” diyoruz ve güç kültürünü yaşatmaya devam eden kişileri lider olarak görmüyoruz.