Türkiye’de AK parti hükümetinin seçim sonrası yönelimi şimdiden belli; Hükümetin ekonomi kanadı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in koydukları öncelikli hedef, ekonomik krizi bir an önce çözebilmek.
Bunun için yabancı yatırıma, özellikle de Batı yatırımına ihtiyaç var. Yatırımın gelmesi için ise Türkiye’nin kayıt dışı-kara para meselesini çözüp, gri listeden çıkması gerekiyor.
Şimdiye kadar gri liste meselesi hep Türkiye üzerinden konuşuldu. Ancak Türkiye ekonomisine büyük ölçüde entegre olan ve pek konuşulmayan bir de KKTC ekonomisi var. Ve ne yazık ki KKTC de bugünlerde birbiri ardına patlayan, ucu siyasilere de dokunan skandallar, ya da yabancılara “kanunun etrafından dolanarak” yapılan lüks konut satışları ile meşgul.
İSRAİLLİ İRANLI’YA KONUT SATIYOR; RUSYA VE UKRAYNA AYNI OFİSİ KULLANIYOR
Üstelik işin içine meblağı yüksek para girince, ne etnik gerilimler, ne ülkelerin savaş hali kalıyor; KKTC’de İskele bölgesinde yapılan lüks konutların, yabancıya satışı “bir konut ya da bir dönüm arsa” olarak sınırlayan mevcut yasaya aykırı şekilde İsrail, Rus ya da Ukrayna vatandaşlarına satıldığı iddiası Ada’da herkesin dilinde.
İşler o kadar karışık ki birbirlerini devlet olarak tanımayan İsrail ve İran’ın vatandaşları KKTC’de birbirlerine emlak satıyor, savaş halindeki Rusya ve Ukrayna vatandaşları konu Kıbrıs Adası’nda mülk edinmeye gelince, aynı ofislerde işlem yapıyor.
Kaynağı belirsiz paranın Ada’ya girip, lüks konuta evrilmesi, üzerine rant konularak yine kaynağı belirsiz yüksek meblağlarla el değiştirmesi belli ki hem Kıbrıs Türk toplumunda hem de Türkiye’de de rahatsızlık yaratmış durumda.
İktidar partisi ve ana muhalefetteki CTP anlaşmış, bu konuda Meclis’e bir kanun tasarısı da gelmiş. Ankara’nın da bu yasanın “en geç Mayıs ayında” çıkarılmasını istediği de herkesin kulağına “fısıldanmış” durumda. Malum, takvim sıkışık; Türkiye’nin Haziran ayında Gri listeden çıkması konusunda AK parti hükümeti bir “hedef” koymuş durumda. KKTC’de halen komisyonda olan yeni kanun, yasanın “etrafından dolarak” tapu müdürlükleri yerine avukatlık ofislerinde “yeddi emin” sistemi çerçevesinde yapılan tüm satışları yasaklayacak. Bugüne kadar yabancılara bu yeddi emin sistemi çerçevesinde yapılmış satışlar için ise bir yıllık “tapu tescil” süresi getirilecek. Eğer birden fazla daire ya da dönümlerce arsa olan yabancılar (TC vatandaşları için en fazla üç ev) bunu bir yıl içinde elden çıkarmazlarsa, daha önce yeddi emin müessesi üzerinden yapılmış tüm alım satımlar iptal edilmiş sayılacak.
Yeni kanun KKTC Meclisi tarafından kabul edilirse, hangi yabancının, nerede, ne mülk aldığı net şekilde ortaya çıkacak. Böylece son dönemde hem Ankara’da, hem de KKTC’de dilden dile dolaşan “Yahudiler Kıbrıs’ta arsa-konut topluyor” iddiaları da açıklığa kavuşacak. Bu iddiaların “şehir efsanesi” ya da “komplo teorisi” aşamasını geçtiği, ne kadar ciddi olduğu KKTC’li siyasetçilerin beyanlarından da anlamak mümkün. UBP’den yakın zamanda Başbakanlık koltuğunda da oturmuş olan Faiz Sucuoğlu mesela, “Rusya, Ukrayna, Polonya gibi ülkelerden yabancı uyruklu ancak Yahudi kökenlilere satış yapılıyor” cümlesini kurdu ve ekledi; “Unutmamak gerekir ki, İsrail ve bizim güney komşumuz Rumlar’ın planları 100 yıllıktır…”
Muhalefetteki Halkın Partisi lideri Kudret Özersay ise yabancılara “vahşi mülk satışı” konusundaki endişesini tek cümleyle özetledi; “Nüfus üzerinden nüfuz ticareti yapılıyor”. Ana muhalefetteki CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman ise yabancı kaynaklı paranın KKTC ekonomisine ve Ada insanına etkisini “hem yoksullaşma, hem de yoklaşma yaşıyoruz” diye tanımladı. Erhürman, “benzin fiyatı Kıbrıs Rum halkının alım gücü, emlak fiyatları Rus, İsrail, İran ya da Rum’un alım gücü üzerinden belirleniyor. Piyasada talebi belirleyen Kıbrıs Türk’ü değil” dedi.
Türkiye’den gazetecilerle görüşen siyasetçiler arasında bu konularda en az endişe ifade eden ise KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar oldu. Tatar, “her milletten insanın gelmesi KKTC’nin tanınması için bir fırsattır. “Yabancılar geldi, Kıbrıs’ı işgal etti”, ben buna inanmıyorum. Güney Kıbrıs’ta da 50 bin Rus var, Güney Kıbrıs’a her milletten insan var. İsrail bizim düşmanımız değil ki tehdit olsun. Rumlar gelip satın almıyor. Bize tehdit Rumlar…”
DİPLOMA SKANDALI VE İNSAN KAÇAKÇILIĞI İDDİALARI
Kıbrıs’a giren kaynağı belirsiz para, son dönemde KKTC’nin gurur kaynağı olan eğitim sektörünü de allak-bullak etmiş; Tabela üniversiteler” üzerinden yabancı (özellikle Afrikalı) öğrencilere hem öğrenci belgelerinden, derslere devam mecburiyetine aldırılmadan verilen diplomalara, bunu “rant kapısı” haline getiren siyasetçilere uzanmış durumda. Türkiye’de YÖK’ün denklik vermediği bu tabela üniversiteleri üzerinden yabancı ülke vatandaşlarına, yüksek paralar karşılığında “kayıt dışı çalışma” imkanı yaratılması mahkeme intikal etmiş durumda. Skandalın siyasetçi uzantıları arasında eski KKTC bakanlar kurulu üyeleri bile var.
O kadar ki, KKTC’ye “eğitim için” giden yabancı uyruklu “öğrencilerin” Rum Kesimi’ne geçip, buradan Avrupa’ya iltica çabası, Türkiye’den KKTC’ye yolcu taşıyan uçak şirketlerini bile sıkıntıya sokmuş. Ankara da çareyi Türkiye üzerinden KKTC’ye gidecek bu öğrencilerden “vize istemekte” bulmuş. Böylece bir ölçüde kontrol sağlanmış. Sırada YÖK ile KKTC’deki karşıtı YÖDAK’ın ortak çalışmasıyla çıkarılacak yeni üniversiteler düzenlemesi var.
Belli ki Kuzey Kıbrıs’ın “kayıt dışı para” ile anılması bitmedikçe, kendisinin de “gri listeden” çıkamayacağını anladı Ankara; Dış politika ile ekonomiyi birbirinden ayırmak mümkün değil artık….