İskoçya'nın Glasgow kentinde gerçekleşen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı (COP26) son dakikada kötü bir sürprizle sonuçlandı. Aslında iyinin kötüsü demek daha doğru olur. Zirvede gerçekleşen anlaşmada, kömürün “aşamalı olarak azaltılması” taahhüdü verildi. Oysa anlaşmanın taslak metninde, kömürün "aşamalı olarak sonlandırılması" taahhüdü yer almıştı.
Ne yazık ki bu taahhüt, son dakikada Hindistan’ın itirazlarının ardından dramatik bir sonuca yol açtı. Hindistan İklim Bakanı Bhupender Yadav’ın, “Kalkınma ve yoksullukla uğraşan gelişmekte olan ülkelerden, kömür ve fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak sonlandırma vaatleri vermesi nasıl beklenebilir?” cümlesi üzerine, söz konusu ifade “aşamalı olarak azaltmak” şeklinde değiştirildi.
Zirveye başkanlık eden Alok Sharma ise, anlaşmanın bu şekilde sonlanmasından “çok üzgün” olduğunu dile getirdi. Gözyaşlarına engel olamayan Sharma, “Taslak metindeki ifadenin korunmuş olması gerekirdi” dedi.
İsviçre Çevre Bakanı Simonetta Sommaruga ise kömürle ilgili ifadenin değiştirilmesine ilişkin, “Kömür ve fosil yakıt sübvansiyonları konusunda anlaştığımız dilin şeff af olmayan bir süreç sonucunda daha da yumuşatılmasından dolayı derin hayal kırıklığımızı ifade etmek isteriz. Bu, hedefe ulaşmayı zorlaştıracak” yorumlarını yaptı.
Her şeye rağmen, Glasgow İklim Anlaşması kömür kullanımını azaltmayı hedefleyen tarihteki ilk anlaşma oldu.
Bir kelime ile kömür çağının bittiği mesajını değiştiremezler “Sonlandırma” ifadesinin “azaltma” olarak yumuşatılmış olmasına rağmen, anlaşmanın bir zafer olduğu ifade ediliyor. Kömür, yıllık CO2 emisyonlarının yaklaşık yüzde 40’ından sorumludur. Bu nedenle 1.5 derece hedefinde ulaşma çabalarında merkezde yer alıyor. Paris Anlaşması’nda kabul edilen bu hedefe ulaşmak için, küresel emisyonların 2030 yılına kadar yüzde 45 oranında; yüzyılın ortasına kadar ise neredeyse sıfıra düşürülmesi gerekiyor.
Greenpeace Direktörü Jennifer Morgan, “Bir kelimeyi değiştirdiler ama COP26’nın kömür çağının bittiği mesajını değiştiremezler” derken, “Hala kömür yakanlar dahil olmak üzere, temiz ve yenilenebilir enerjiye geçiş, herkesin çıkarına” yorumlarını yapıyor. Zirvenin son dakika gelişmesi aslında tüm liderlerde bir hayal kırıklığı yaratmış durumda. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Önemli adımlar atılıyor ama ne yazık ki kolektif siyasi irade bazı derin çelişkileri aşmaya yetmedi" derken, Marshall Adaları İklim Elçisi Tina Stege, “Bu mükemmel bir anlaşma değil. Kömür ifadelerindeki değişim önemli bir darbe. Ancak yine de gerçek bir ilerleme. Anlaşma, ülkem için hayata tutunacak bir dal niteliğinde” ifadelerini kullanıyor. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın sözleri ise daha yumuşak: “İleride COP26'ya sonun başlangıcı olarak dönüp bakacağımızı umut ediyorum. Bu amaçla da çalışmaya devam edeceğim."
Anlaşma, en yoksul ülkelere yönelik daha fazla “taahhüt” içerse de, uzun zamandır alacakları söylenen mali yardımın artacağı yönünde hiçbir garanti vermiyor ve zengin ülkeleri, 2025 yılına kadar iklim uyum finansmanını 2019 seviyelerine oranla iki katına çıkarmaya çağırıyor. Uyum fonları iklim finansmanının çok küçük bir kısmını temsil ediyor. BM komitesi, gelecek yıl, zengin ülkelerin 2020 yılına kadar vaat ettikleri, ancak gerçekleştiremedikleri yıllık 100 milyar dolarlık genel iklim finansmanının sağlanmasına yönelik ilerleme hakkında rapor verecek. Hükümetler de iklim finansmanını görüşmek üzere 2022, 2024 ve 2026’da toplanacak. Yıllık 100 milyar dolarlık finansman, yoksul ülkelerin gerçek ihtiyaçlarının çok altında kalıyor. Birleşmiş Milletler’e göre, mahsul yetersizliğinden veya iklimle ilgili afetlerden kaynaklanan ekonomik kayıplara ek olarak, sadece uyum için 2030 yılına kadar 300 milyar dolar finansman gerekebilir.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezi (IICEC) tarafından düzenlenen ‘Dünyada Enerji ve İklim Trendleri ve Türkiye’ye Yansımaları’ konferansı ve ‘İş Dünyası Perspektifi’ panelinde enerji ve iklim trendlerinin Türkiye’ye yansımalarını dinledik. Panelde öne çıkan yorumlar şöyle:
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Dr. Fatih Birol: “Glasgow’dan enerji dünyasına ve yatırımcılara son derece açık bir mesaj gitti. Mesaj da şu: ‘sen yatırımcı bundan sonra eğer fosil yakıtlara yatırım yapmaya devam edersen et, ama bak dikkat et yatırımın biraz riskli olabilir’. Türkiye’nin üç tane ev ödevi var: Birincisi; özellikle dünya için son derece kritik olan 2030’a kadar şu anda piyasalarda olan kullandığımız temiz enerji teknolojilerinin artışını üç misli daha hızlandırmalıyız. İkincisi; şu anda piyasada olmayan ama araştırma geliştirme deneme faaliyetleri olan yeni temiz enerji teknolojilerini en kısa zamanda inovasyon yolu ile enerjinin bir parçası haline getirmeliyiz. Üçüncüsü; şu anda kullandığımız fosil yakıtların tüketiminde büyük bir düşüş görmemiz lazım.”
Sabancı Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Başkanı Güler Sabancı: “İklim ve enerji asla ayrı düşünülemez. Daha sürdürülebilir bir geleceği, enerji güvenliğini, rekabetçiliği ve temiz enerjiye geçişi destekleyen enerji politikaları, sürdürülebilir değer odaklı yatırımlar ve yenilikçi iş modelleri ve temiz enerji teknolojileri ile sağlayabiliriz. Sabancı Üniversitesi olarak, enerji ve iklim konularına uzun süredir öncelik veriyoruz. Sabancı Üniversitesi kampüsünü net-sıfır yapmayı hedefl iyoruz. Bunun için çalışmalara başladık. Neticelerini de yine sizlerle paylaşacağız.”
YASED Başkanı Ayşem Sargın: “Dünya yatırım raporunun 2021 yılı teması, COP26 gündemini de işaret eder şekilde ‘sürdürülebilir bir toparlanma’ konusuna odaklandı ve yeşil yatırımlar yapma ve yeşil finansman imkanlarındaki artışı işaret ederek önümüzde önemli fırsatlar olduğunu işaret etti. Ancak konu sadece dönüşümden ibaret değil ve üzerinde durmamız gereken konu aslında kalıcı, sürdürülebilir bir dönüşümü, olabildiğince kapsayıcı olarak sağlamak. Uluslararası yatırımlar, yeşil dönüşümde bir katalizör rolü üstlenecek.”
Konferans kapsamında gerçekleştirilen ‘İş Dünyası Perspektifi’ panelinde ise, enerji sektörünün aktörleri, iklim ve enerji alanındaki son gelişmeleri, sektör ve şirketler açısından değerlendirdiler:
“Küresel olarak ve ülkemizde kalkınmanın devamı ve refah düzeyinin artması için enerji dönüşümü büyük önem taşıyor. Enerjide bağımsızlık ve temiz enerji geleceği için atılan adımlarla Türkiye bugün yenilenebilir enerji kurulu gücü noktasında Avrupa’da 5’inci, Dünya’da 1’nci sırada bulunuyor. Ülkemizin Paris anlaşması çerçevesindeki hedeflerine ulaşması, uluslararası rekabetçiliğini koruyabilmesi için kritik olan bu dönüşümün gerçekleşmesi amacıyla da gerekli düzenleme ve uygulamaların yürürlüğe girmesi büyük önem taşıyor.”
“Dünya 2050 Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmak için düşük karbonlu enerji sistemlerine geçmeye odaklanırken, yenilenebilir enerji içinde hidrojenin rolü de artıyor. Bugün Avrupa’nın tamamen gündemine oturmuş durumda olan hidrojen; özellikle çelik, çimento, rafineri ve petrokimya sektörleri gibi yüksek sıcaklıkta üretim yapan sanayileri ve ulaştırma sektörünü dönüştürme potansiyeline sahip durumda. Yenilenebilir enerji ile birlikte Enerjinin İnterneti (IoE), Blokchain, yapay zeka gibi birçok farklı teknoloji de enerji sektörünün daha sürdürülebilir bir yapıya dönüşmesinde önemli rol oynayacak.”
“Enerjiye sadece üretim açısından bakmıyoruz. 2030’da karbon nötr olmayı hedefliyoruz. Bununla birlikte rüzgar enerjisinin, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de küresel iklim değişikliği ile mücadelenin kilit enerji kaynaklarından biri olacağını düşünüyoruz. Ülkemizin mevcut rüzgar potansiyelinin artan bir hızda yatırımlara dönüşerek değerlendirileceğine, bu yerli, temiz ve yenilenebilir kaynağın Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına en önemli hizmeti vereceğine olan inancımız tam.”
“Enerji teknolojisi şirketi olarak, 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarımızı net sıfıra indirmeyi, müşterilerimizin emisyonları azaltmasına yardımcı olmak için mevcut ürün ve hizmetleri devreye almayı ve enerjinin geleceği için yeni teknolojilere yatırım yapmayı taahhüt ediyoruz.”
“Dünya, son 10 yılda ‘karbonsuz yeni ekonomik düzene geçiş’ eşiğinde. Bu durum, hepimizin hayatını tepeden tırnağa etkiliyor. Şirketlerin karbona ‘bütünleşik’ bir açıdan bakmasını önemsiyorum. “Ben bir üretici olarak hangi noktalarda karbon emisyonu oluşturuyor ya da oluşturulmasına neden oluyorum, bunu nasıl gidermeliyim” sorusunu sürekli kendimize sormak zorundayız. Enerji sektörünün bu noktada vereceği sınavın diğer sektörler için de yol gösterici olacağını düşünüyorum”
‘’Sürdürülebilirlik odağında yaşanan enerji dönüşümü, iklim ve çevre konuları, dönüşümün maliyeti ve tüketici fiyatlarına etkisi ile birlikte arz güvenliğinin sağlanması gibi ana konuların optimizasyonu üzerinde ilerlemek zorunda. Bu enerji dönüşümünün başarısı için inovasyon ve yeni enerji teknolojileri, en kritik öğeler olarak ön plana çıkacak. Dönüşüm, sosyal farkındalık ve gerçekçi hedeflerle de desteklenmeli.’’