Ekosistemde görüştüğüm pek çok kişi, nitelikli startup sayısında düşüş olduğunu söylüyor. Zaten birçok girişimcilik programına baktığımızda aynı startupları görebiliriz. Kuluçka ya da hızlandırma programlarına başvurular azalıyor. Ekonomik ve politik şartların müsait olmadığı zamanlarda insanlar doğal olarak kendiişlerini kurmak yerine büyük ölçekli firmalarda çalışmayı tercih ediyor. Yurt dışına göçen önemli sayıda girişimciyi de not düşelim. Dolayısıyla nicelik olarak girişimcilik ekosistemimiz zayıflıyor. Peki, nitelik olarak?
Gözlemlerim ve yürüttüğümüz akademik araştırmalar kapsamında görüştüğümüz girişimcileri baz alırsam, nitelik sorunumuz da var. Ne demek istiyorum? Girişimcilerimiz heyecanlı, istekli, samimi ama eğitim açıkları çok fazla. Maalesef birçok startup ekibi fazlasıyla ürün geliştirmeye odaklanırken, “business” tarafı çok ihmal ediyor. Satamayacağınız bir ürünü geliştirmenin ne önemi var? Satılacak ürün geliştirmek için önce müşteri ihtiyaçlarını çok iyi anlamamız şart. Sonrasında doğru değer önermesinin geliştirilmesi, doğru kitlenin hedeflenmesi, pazarda doğru konumlanması, ürün-pazar uyumunun gerçekleşmesi ve tüm bu süreçleri stratejik yönetirken iletişimin etkili yapılması şart.
Benim genelde gördüğüm; ürün-pazar uyumu yerine pazar-ürün uyumunu sağlamaya çalışıyor girişimci arkadaşlarım. Yani müşterinin öyle bir ihtiyacı veya problemi var mı bakmadan kafamızda obsesif derecede âşık olduğumuz fikri ürünleştirip müşteriye dayatıyoruz. Sonuç elbette hüsran. Pek çok araştırmaya göre girişimlerin başarısız olma nedenlerin en başında o ürüne pazarda ihtiyaç olmaması geliyor. Böyle bir sonuçla karşılaşmamak için kurucular mutlaka iyi bir yönetim, strateji, pazarlama ve psikoloji eğitimi almalılar. Ürünün ortaya çıkması hiçbir başarıyı garantilemez. Zira amacımız Ar-Ge değil, inovasyon. Fikrimiz pazarda karşılık bulduğu oranda değerlidir. Aksi takdirde kamu kurumları ya da araştırma enstitüleri için Ar-Ge projeleri yapmalıyız. Girişimcilerin böyle bir “path” izleme nedenlerinin arkasında, teknik bir geçmişten gelmeleri yatıyor. Çoğu mühendis olduğundan işletme konularına uzaklar, ama nihayetinde girişimcilik ve inovasyonun bir yönetim meselesi olduğunu unutmayalım.
Dikkat edilmemesi gereken diğer önemli bir husus; yatırım almak tek başına bir hedef olmamalı. Startuplar mutlaka yatırım almak zorunda değil. Ayrıca, zamanlamasını çok iyi yapmalıyız. Yatırım almak, tek başarı ölçütü ya da PR fırsatı değildir. Yatırım süreçleri oldukça hassas ve çok iyi yönetilmesi gerekiyor. Doğru yatırımcı ile evlilik yapmak çok kritik. Bazı yatırımcılar girişimleri büyütürken bazıları öldürebilir. Profesyonel bir girişim sermayesi-VC ya da kurumsal girişim sermayesinden-CVC yatırım alınacaksa, kadrolarına iyi bakılmalı. Sizin dikeyinizde uzman ekipleri var mı? Güçlü bir networke sahipler mi? İşinizi büyütecek tecrübe ve birikim söz konusu mu?
Birçok startup haklı gerekçelerle hızlı bir şekilde yatırım almaya çalışıyor ama yatırım almak başarıyı garanti etmez. Eğer yatırımsız büyüyebiliyorsanız, bu; en güzel seçenek. Gerçekten yatırım ihtiyacınız varsa, doğru partneri seçmek zorundasınız. Fakat benim asıl vurgulamak istediğim nokta: kurumsal bir firma ile uzun vadeli iş birliği en az yatırım kadar değerlidir. Yatırımcı peşinde koşmak yerine iyi kurumsallar ile stratejik iş birlikleri peşinde efor harcamalıyız. Çünkü kurumsal firma sizin ürününüzü kullanır, ürününüzü kendi ekipleri ile daha ileri bir noktaya taşır, müşterilerine sunarak büyütür. Tüm bunlar yatırımdan daha kıymetlidir. Maalesef böyle bir bilince sahip kurucularla çok az karşılaştım. Dünyada fark yaratan tüm girişimciler konuya her açıdan hâkim olanlardır. Eğitim açıkları yoktur. Stratejik düşünce ve yönetim becerileri gelişmiştir. Ürün geliştirmeye girişmeden önce tüm bu hususlara dair çalışmak gerekir. Eğer öğrenmeye ve gelişimi açıksak, tüm bunlar rahatlıkla aşılır.