Apple gibi girişimciler, Steve Jobs gibi kurucular çıkartmak istiyorsanız Clayton Christensen gibi akademisyenleriniz, Peter Drucker gibi düşünürleriniz olmalı. Christensen kimdir? Yıkıcı inovasyon kavramının mucidi, “Jobs-to-be-Done” inovasyon yaklaşımının teorisyeni. Steve Jobs, Christensen’in kitaplarını hatmetmiştir. Bunu birkaç kez söyler. Hatta iyi arkadaş olmuşlardır. Jobs’ın müşterilere ne istediklerini sormanın lüzumsuz olduğuna dair düşünceleri JTBD kuramı etkisinde şekillenmiştir. JTBD merkeze müşteriyi değil ihtiyaçlarını koyar. Çünkü müşteri çoğu kez ihtiyaçlarının farkında değildir veya derli toplu bir şekilde anlatamaz. Yanıltabilir bizi. Hem neden müşteri bize ihtiyaç veya problemlerini anlatsın? Onu bulmak, anlamak ve gidermek bizim işimizdir.
Bu girişle asıl gelmek istediğim yer şurası: inovasyon bir ekosistem çıktısıdır. Tek başımıza inovasyonu başarmamız mümkün değil. Deha bile olsanız tek başınıza sanat yapabilirsiniz, icat yapabilirsiniz ama inovasyon yapamazsanız. Ekosistemde girişimcilere, yatırımcılara, kamuya ihtiyaç olduğu kesin fakat aynı zamanda üniversitelere, akademisyenlere, düşünürlere ve bilim insanlarına da ihtiyaç var. Hepimiz etkileşim halindeyiz. Nitelikli etkileşimlerin sayısını ve frekansını ne kadar artırırsak o kadar yaratıcı işler ortaya çıkar. İddialı kuramlar, teoriler, fikirler ve felsefeler inovatörlere ilham verir. Girişimcilere yol gösterir.
Girişimcilerin felsefeci olmasına gerek yok. Felsefe bilmeleri de şart değil ama bir ülkenin entelektüel sermayesi ne kadar fazlaysa, teknoloji dahil güncel meselelere kafa yoran filozofları ne kadar çoksa, geleceğe projeksiyon tutan ve geleceği şekillendirme faaliyetinde yer alan aydınları ne kadar fazlaysa, o kadar çok yaratıcı işe, sanata, bilime ve inovasyona imza atılır. Bir ülkenin büyüklüğünü trendlerle ilişkisinden anlayabiliriz. Trendleri kim belirliyorsa, o önemli bir ülkedir. Trendleri yakalamaya çalışıyorsa etkisi de o kadar sınırlıdır diyebiliriz. Trend set edebilmek için zihinsel çoraklığın, entelektüel kuraklığın aşılması lazım. Aşmak ancak fikir ve ifade hürriyeti ile olur. Yaşam sevinici olan vatandaşlarla başarılır. Üretme, ilerleme, aşma motivasyonu olan bireylerle gerçekleşebilir. Makro politika yapıcıların odaklanması gereken tek konu: yaşama sevinci olan, motivasyonu yüksek, üretmeye ve kendini aşmaya odaklanmış vatandaşlar yaratmak olmalıdır. Millet olarak mikro ölçekte operasyonel angaryalarla uğraşmak yerine, makro boyutta stratejik tasarımlarla iştigal etmeliyiz.
Trendleri belirlemek için dâhilerinizin önünü açmalısınız. Yaşamın her kulvarında bu üstün yetenekli insanları özgürce üretmeye teşvik etmelisiniz. Müzik, sanat, edebiyat, bilim, inovasyon ya da girişimcilik fark etmeksizin hayatın her alanında bu tip insanların büyük eserler ortaya koyması için tüm imkanları sunmalısınız. Hatta birlikte üretmenin yollarını açmalı, onları bir araya getiren çeşitli kanallar ve mekanizmalar tasarlamalısınız. Esasında özgür düşünce ortamında o yollar kendiliğinden oluşur. Böyle geçen on yıllar sonrasında biz de dünyaya etkili romanlar, şarkılar, filmler, buluşlar, markalar, felsefeler, icatlar, teknolojiler, inovasyonlar armağan ederiz.
Bugün itibariyle savunma gibi kısıtlı sektörlerin dışında yüksek teknolojiler üreten bir ülke değiliz. Bir gün üretsek dahi bazılarımız teknolojileri geliştirirken ve teknolojileri konuşurken bazılarımız teknolojinin felsefesini konuşmalı.