Yaklaşık 3,5 milyon gencin girdiği YKS sınavı geride kaldı. Şimdi puanlara göre tercihler yapılacak. Sınav sonuçları Türkiye’deki eğitim sistemine yönelik tartışmaları yeniden alevlendirdi. Yüksek öğrenimde bir başka sancılı nokta ise vakıf üniversitelerinin sürdürülebilirliği.
Yılda 60 milyar dolarlık ihracata imza atan Hizmet İhracatçıları Birliği çatısı altındaki 10 komiteden biri de Eğitim Komitesi. 250 binin üzerinde yabancı öğrenciye hizmet veren Eğitim ihracatçıları, yılda 3 milyar dolarlık girdi sağlıyorlar. Eğitim Komitesi’nin Başkanlığını ise Mustafa Aydın yürütüyor. 1994’ten bu yana eğitim sektöründe olan Mustafa Aydın, aynı zamanda İstanbul Aydın Üniversitesi’nin kurucusu. Eğitimdeki kariyeri silahlı kuvvetlere dayanıyor. “Ben hem eğitimciyim hem de iş insanıyım” diyor.
Mustafa Aydın’ın anlattıklarına göre pandemi sonrasındaki yüksek enflasyon, üretim ve perakende kadar eğitimde sektöründe de hesapları karıştırmış. Koronavirüsün eğitim sektörüne pozitif etkileri var Mustafa Aydın’a göre. “Eğitimi dört duvar arasından çıkardı” diyor.
Testiyi getirenle kıran bir tutuluyor
Sorun ise artan giderlerde. “Bugün SGK’sını ödeyemeyen üniversiteler var” derken, ilk dikkat çektiği konu personel giderlerindeki artış oluyor Mustafa Aydın’ın. Bir yıl önce vakıf üniversitelerine getirilen ücret skalası uygulamasının sisteme zarar verdiği görüşünde.
Uygulamaya göre tıpkı devletteki gibi vakıf üniversitelerine de akademik personel için bir ücret tarifesi getirildi. Burada da devlet üniversitelerindeki aylık maaşlar kıstas alındı. Mustafa Aydın’a göre bu; vakıf üniversitelerini memur zihniyetine sokma çabası. Diyor ki; “Bizde ölçülebilirlik var, performans sistemi var. Bu nedenle dünya üniversiteler sıralamasına Türkiye’den daha çok vakıf üniversiteleri girebiliyor. Akademik ağırlığa, yetkinliğe, üretkenliğe göre ücret veriyoruz. Bende profesörden daha fazla ücret alan doktor var. 50 bin TL maaş alan hocam var benim. Yoksa o yüksek potansiyeldeki bilim insanını elinizde tutamazsınız. Şimdi devlet hiç yayın yapmasa da şu ücreti vereceksin diyor. Testiyi getirenle kıranı bir tutamazsın. Yeni kural öyle yapacaksın diyor. Bu uygulama bizim maliyetlerimizi asgari yüzde 50 artırıyor. Külliyen yanlış.”
Vakıf üniversitelerinde bir yıl öncesine göre yüzde 100’e varan ücret artışını öğrencilere nasıl yansıtacakları sorusu yöneticilerin gündemindeki konulardan biri.
Elektrik faturaları belimizi büktü!
Gündemdeki bir başka gider kaleminin de enerji olduğunu anlatıyor Mustafa Aydın. “Elektrik faturaları hem vakıf üniversitelerinin hem de kolejlerin ciddi ekonomik sıkıntıya girmesine neden oldu” diyor. Bir yıl öncesine göre elektriğe üç kat fazla para ödediklerinin altını çizerek yine soruyor: “Şimdi ben de öğrenci ücretlerine üç katı zam yapabilir miyim? Personel giderlerimi, enerji giderlerimi artan oranda eğitim ücretlerine yansıtabilir miyim? Öğrenci bulamayız. Bugün Türkiye’deki 680 bin öğrencinin en fazla 15-20 bini bu oranda bir artışı karşılayabilir. Geri kalan yüzbinlerce öğrenci ne yapacak?”
Öğrenciye zam ortalama yüzde 30
Türkiye gerçeklerini bilerek eğitim ücretine zam yaptıklarını söylüyor Aydın. Bunun karşılığının da ortalamada yüzde 30 artış olduğunu, kendi deyimiyle “kırmızı kalemle altını çizerek” belirtiyor. Yüzde 30’un üzerinde zammı, öğrencilerin büyük bölümü karşılayamaz. Aydın, “Yüzde 30’luk artış da vakıf üniversitelerinin ayakta kalması için yeterli değil” diyor.
Eğitim Komitesi Başkanı Mustafa Aydın’a göre bu tabloda üç şartı yerine getiremeyen vakıf üniversitelerinin yoluna devam etme şansı yok: Yabancı öğrencisi yoksa, vakfı destekleyen şirketler tarafından fonlanmıyorsa ve “saklama parası” biriktirmemişse.
“Bunlar yoksa bir vakıf üniversitesi ayakta kalamaz. Başka isimlere devredilebilir.” Mustafa Aydın, bu şartlara sahip vakıf üniversitelerinin sektörün yalnızca yüzde 50’si olduğunu söylüyor.
Babadan kalma “saklama parası” dersi
Eğitimcilikte 48 yılı geride bıraktığını göğsünü kabartarak söylese de “Ben bir iş insanıyım” diyerek girişimcilik yanını da vurguluyor Mustafa Aydın. İlk ekonomi dersini çocuk yaşta babasından almış. Hayatı boyunca da bu derste öğrendiğine sadık kalmış. Şöyle anlatıyor o dersi: “Rahmetli babam harçlık verirken ‘bu 1 lira da saklama paran. Sakın harcama’ derdi. O saklama parası ortaokulda 5, lisede 10 lira oldu. Şirket kurunca da hep sordu, ‘saklama paran var mı’ diye. Ben de finans müdürüme hep sordum. Bizi altı ay idare edecek para hep bir kenarda bulunmalı. Bunu yapan üniversiteler içinde bulunduğumuz krizi daha iyi atlatacak.”