Türkiye hiçbir zaman birinci sınıf ekonomi olamadı. Kişi başı gelir gelişmiş ülkelerdeki gibi 40-50 bin dolarları göremedi. Hayat standartları orta Avrupa ve İskandinav ülkelerine göre çok aşağılarda seyretti ama bu ülkelere kıyasla Türkiye tarihi olarak bir konuda hep avantajlı oldu. Birçok sosyal problemin önüne geçen bu avantajını yitirmek üzere. Ülkemizde her zaman sebze meyve bolluğu yaşanmıştır ve alt gelir grupları dahil toplumun tüm kesimlerinin taze sebze meyveye erişimi olmuştur. Tüm ekonomik krizlere rağmen sosyal patlamaları engelleyen çok önemli bir faktördür bu. Ülkemizde belki insanlar çok para kazanmaz ama normal şartlarda kimse de aç kalmazdı. Bu kompozisyonun değişme eğilimi göstermesi ciddi bir risk. Gıda fiyatlarındaki tırmanış devam ederse ülke krizlere karşı en büyük kalkanını kaybetmiş olur ki bu da sosyal barışı tehlikeye atar ve göçmenlere öfke gibi birçok sorunu beraberinde getirir.
Gıda fiyatlarını palyatif çözümlerle kısa vadede düşürmek imkânsız. Bu fiyatlar bir gecede buraya gelmediğine göre bir gece de inmesini beklemek gerçekçi değil. En önemli sebep kur artışı. Devletin denetim ve regülasyon görevi gereği fırsatçılar, stokçular ve spekülatörler varsa bulup cezalandırmalı ama şeytan avına çıkarak serbest piyasa mekanizmalarını bozan ve tedirgin eden iyi düşünülmemiş tüm eylemler sorunu daha da büyütür. Problemi kökten giderecek orta ve uzun vadeli çözümler geliştirmeliyiz. Orta ve uzun vadede gıda fiyatlarını düşürecek iki temel çözüm var: verimlilik ve inovasyon. Verimlilik, hasat verimliliğinden toprak verimliliğine kadar tüm başlıkları içeriyor. Yanlış ekim ve biçimden kaynaklanan düşük hasat, vahşi sulama, yanlış ürün seçimi, yanlış gübreleme, eğitim açığından kaynaklanan ve düşük teknolojinin neden olduğu kayıpları burada değerlendirebiliriz. Doğru makro politikalarla bu sorunlar minimuma düşürülerek verim artışları yaşanabilir ki verimde artış birim maliyeti düşüreceği için fiyatlar da nihayetinde düşecektir. İnovasyondan kastedileni iki boyutta ele alabiliriz:
1) yüksek ve entegre teknolojilerle akıllı tarıma geçilmesi,
2) yeni ürünlerin ve üretim teknolojilerinin geliştirilmesi.
Drone’larla sulama, sensörlerle anlık veri işleme, traktör bilgisayarlarından çekilen bilginin çiftliğin yönetim üssünde analiz edilerek kararlar alınması gibi en son üretim teknolojilerini kullanıyor olması lazım çiftçimizin. Bunun yanında belki iç piyasa için değil ama ihracat pazarları için yeni sebze ve meyveler laboratuvar ortamında denenebilir ve başarılı olanlar döviz girdisi olarak değerlendirilebilir. Bitki bazlı etlerden son zamanlarda çok örneği olan melez meyvelere kadar yeni ürünleri burada değerlendirebiliriz. Ülkemizde gıda firmalarımızın yeni ürünleri deneme konusunda fazla muhafazakâr olduğunu düşünüyorum. Halbuki çok basit pek çok yenilik mümkün. En basitinden aromalı su gibi son derece rahat denenebilecek inovasyonları hayata geçirmemiz lazım. Yurt dışında portakal aromalı, limon aromalı gibi pek çok su çeşidi olduğu gibi meşrubat (soft-drink) çeşitliliği de çok fazla. Türkiye’nin en kolay inovasyon yapacağı sektörlerden birisi tarım ve gıda.
Kuşkusuz verimliliğin yükselmesi ve yeni ürünlerin geliştirilmesi ile sermaye artışı yaşayan üreticiler iç pazarda fiyatları daha makul tutma gücüne sahip olacaklar. Kamunun çiftçileri desteklediği gibi kendi ürünlerini ekerek hasat eden gıda firmalarını da yeni inovasyonlara teşvik etmek için desteklenmesi gerekir. Çiftçimizin ciddi bir eğitim açığı var. Destekler, bireysel ve küçük çiftlik tarafında eğitime, büyük üretici tarafında inovasyonlara endekslenmeli. Belirli eğitimleri tamamlamayan ve inovasyon yapamayan üreticilerden destekler kesilebilir. Türkiye üniversitelerinden yeterli ziraat mühendisi mezunu var. Gerekirse artırılır. Bu yetişmiş iş gücü Anadolu’nun her yerine dağılarak çiftçimizi ve köylümüzü eğitmeli. Belirli bölgelerde ‘Tarım İnovasyon Merkezleri’ kurmalıyız. Adeta araştırma laboratuvarı ve enstitü gibi çalışacak bu merkezler yeni ürünlerin ve üretim teknolojilerinin denendiği yerler olabileceği gibi çiftçilerimiz için de eğitim üsleri yapabiliriz. İzmir ve çevresi tarım teknolojileri çalışan (agritech) startuplar için bir vadiye dönüştürülmeli. Mutlaka tarım ihtisas üniversitesi kurmalıyız İzmir’de. İzmir geleneksel sanayiden daha çok tarım, gıda, turizm ve yaratıcı endüstrilerde (oyun, sinema vb.) Türkiye’nin kalbi olabilir. Bugün tarıma dair hayata geçirilen doğru makro politikalar ve stratejik aksiyonlar 10 yıl sonra Türkiye’de gıda fiyatlarını kalıcı olarak düşüreceği gibi ekonomik büyümeyi de destekleyen en inovatif sektörlerden birisini yaratabilir.