“Getir, getir; kimin parası olursa olsun kabulümüzdür, getir!”

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Kur korumalı mevduat giderek içinden çıkılmaz, sona erdirilemez bir hal alıyor; adeta bataklık gibi içine çekiyor.

✔ İlk üç aylık vadede iyi kazanç sağlayan tasarruf sahibi büyük olasılıkla sonraki dönemlerde de aynı kazancı bekleyecek. Bu kazanç oluşmazsa sistemden çıkışlar yaşanabilir. Çıkış ise sistemin çökmesi demek.

Mevlana’nın sözü ya da şiiri olarak biliriz. Tarihçilere göre ise bu şiir Mevlana’ya değil Orta Asyalı ünlü şair Ebu Said Ebu’l Hayr’a ait. Aslında kimin söylediği ya da yazdığı da çok önemli değil, önemli olan anlamı:            

Gel, gel, ne olursan ol, yine gel,

İster kafir, ister mecusi.

İster puta tapan ol, yine gel,

Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir,

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da, yine gel.             

Bizim durumumuz da aynen böyle.        

Ama bizim işimiz parayla, dövizle...          

“Getir, nereden bulmuş olursan ol yeter ki getir...”      

“Aman ha, sakın dövize gitme, sen yeter ki getir, ben ne istersen veririm, getir...”         

Durumun özeti bu! Aralıkta başlattığımız kur korumalı mevduatla ilgili olarak ne kadar çok düzenleme yapıldı öyle... Dün yeni adımlar atıldı, artık izlemekte bile zorlanır hale geldik.           

Adeta her gün yeni yeni düzenleme yapılması bu uygulamaya başlangıçta ne kadar hazırlıksız girildiğinin de bir göstergesi. Ama asıl gösterge kuşkusuz bu uygulamanın tutmasını sağlamak adına her geçen gün kapsamın genişletilmek zorunda kalınması.            

Bir yandan hem yeni katılımlar olsun istiyor ve her geçen gün kapsamı genişletmeye uğraşıyor, daha doğrusu buna mecbur kalıyoruz; bir yandan da ilk vadenin dolduğu şu günlerde katılımcıların sistemden çıkmasını önlemeye çalışıyoruz. Gerçi şu aşamada kimse sistemden çıkacak gibi görünmüyor; çünkü gayet iyi bir kazanç elde edildi. Ama bu yüklü kazanç, gelecek için bir baz oluşturur, bir garanti gibi algılanır mı, işte bu kaygı da var.         

Ancak şu kesin; kur korumalı mevduat düzenlemesi her yeni adımla birlikte bizi içine biraz daha çeken bataklığa dönüşüyor. Bu sistem büyüdükçe içinden çıkılması mümkün olmayan bir hal alacak.

KUR FAİZDEN AZ ARTARSA SİSTEM ÇÖKEBİLİR

KKM’de ilk vadeler doluyor. TL cinsinden hesaplarda, hesabın açılış tarihine göre farklı farklı getiriler söz konusu. Dolar 13 lirayken açılan hesaplar da var, 12 lirayken, hatta daha düşükken açılan hesaplar da... Dolayısıyla açılış kuruna göre farklı getiriler elde ediliyor. Ama şu kesin; içinde bulunduğumuz dönemde tüm hesaplar için faizin üstünde getiri var.            

Öyle bir açmaza giriliyor ki, bundan sonraki dönemde kur artışının faizin altında kalması hesap sahiplerinin başka alanlara kayması gibi bir risk doğuracak. Hele hele ilk vade döneminde faizin üstünde getiri elde edenler bu kar tadını aldıktan sonra devamında da hep aynı getiriyi bekleyecek.           

Peki ya o getiri oluşmazsa? Bugünlerde vadesi dolan hesaplar yenilenip ikinci bir üç aylık dönem kazanıldığında ve o vade de üç ay sonra haziranın son haftasında dolmaya başladığında tasarruf sahibi faizle yetinmek durumunda kalırsa ne olacak? Hiç kuşkunuz olmasın vatandaş arayış içine girecek; “Kur korumalı hesaptan çıksam mı” diye düşünmeye başlayacak.       

Bunu önlemenin yolu da herhalde her vade dönemi için kurun faizden az da olsa daha fazla artmasını sağlamaktan geçiyor.            

KENDİNİ BAĞLAMAK BUNA DENİR        

Bu uygulamayı kurtarıcı formül olarak görenler aslında kendilerini ne kadar bağlamış durumda...          

Örneğin vadesi mart ayının sonuna kadar dolacak hesaplarda kur artışı hesap açılış tarihine göre yüzde 12 ile yüzde 29 arasında değişiyor. En düşük kur artışında bile faize göre büyük bir avantaj var.          

Bu dönemdeki kur artışı örneğin yüzde 1 olsaydı, tasarruf sahibi yüzde 4.25 faizini alacaktı ama acaba gözü ucuz gördüğü dövize kayar mıydı? Her ne kadar vadeyi uzattığı takdirde kur arttığında yine o artıştan yararlanacaktı ama yine de düşük kur aklını çeler miydi?        

Peki şimdi ilk vade diliminde faizin üstünde kur getirisi elde edilmiş olması bir alışkanlık, bir beklenti yaratır mı? Aynı beklenti ikinci vade döneminde de oluşursa...         

Dolayısıyla tasarruf sahibi şunu söyler mi:       

“Ben faizimin üstüne kur artışı isterim. Vermezseniz belki giderim.”     

Bu, Hazine’nin kendini bir anlamda kur artışına mahkum etmesi değil mi...

ÜÇER AYLIK KUR ARTIŞI %10 OLSA, YILLIK FAİZ % 46!

Kur korumalı mevduat için elini çabuk tutanlar enflasyonun çok üstünde kazanç elde edip bunun tadına vardı. Bunun devamı beklenecek.               

Kazancın devamı gelse bir türlü, gelmese bir türlü!           

Kazanç devam etmezse KKM sıkıntıya girebilir, büyük umutlar bağlanan bu mucizevi yöntem çökebilir.            

Kazanç devam etse Hazine’nin yükü artar da artar.         

Bu durumda başka bir gerçekle daha yüzleşiriz. Üçer aylık dönemdeki kur artışı yüzde 10 olsa yıllık faiz yüzde 46'ya çıkmış olur.            

İfadede yanlışlık yok; biri kur artışı, diğeri faiz diye düşünmeyin. Biz aslında faizi kura endekslediğimiz için kur artışı otomatik olarak faize dönüşüyor çünkü.               

Hani biz politika faizini düşürmüş ve faizlerin inmesini sağlamıştık!             

Hani faizi indirmek suretiyle enflasyonu aşağı çekecektik!         

Nerede kaldı faizi indirme çabamız!           

Ama “O oran faiz değil ki, kur artışı, bakın faiz yüzde 17” denilebilir. Denilir de inanan çıkar mı, başta kendileri inanır mı? 

Bu olsa olsa “bankalar eliyle değil, Hazine eliyle faiz ödemek” anlamına gelir.          

Ne güzel değil mi, ne şahane bir buluş değil mi, Merkez Bankası faizini yüzde 19’dan yüzde 14’e düşürüp mevduat faizini yüzde 19-20’den yüzde 50’ye doğru fırlatmak, füze gibi... Üstelik fırlayan yalnızca mevduat faizi de değil ki...

BİR DÜZELTME; VADE BİTİMİNDE SAAT 11.00’DEKİ KUR ESAS ALINIYOR    

Köşemde dün yer alan yazımda kur korumalı hesaplar kapatılırken Merkez Bankası’nın gün içinde her saat başında açıkladığı kurlar üstünden hesaplama yapıldığını yazmıştım.       

Bir düzelte yapıp özür dilemem gerekiyor. Çünkü bu hesaplama yönteminin dün yazdığım gibi yapılmadığını öğrendim.        

Bir okurum bu bilgide hata olduğu konusunda beni uyardı, kendisine teşekkür ederim.          

Uygulama esasları şöyle:        

“Doğrudan TL cinsinden açılan hesaplarda ve bu hesapların kapatılmasında Merkez Bankası’nın saat 11.00’de ilan ettiği kur kullanılıyor.        

DTH’den geçişle oluşturulan hesaplarda Merkez Bankası’nın her saat başı ilan ettiği kurdan dönüşüm yapılıyor. Ancak bu hesapların kapatılması ya da vadesinin uzatılması durumunda yine 11.00’deki kur esas alınacak. Yani saat başı açıklanan kur yalnızca ilk kez açılacak DTH’den dönüşüm işleminde geçerli olacak.”

DTH BOZDURARAK SİSTEME GİRENLERİN DÖVİZ KAYBI OLMAYACAK       

Döviz tevdiat hesabını TL’ye çevirerek sisteme giren ve vade bitiminde uygulamadan çıkmak isteyenler döviz kaybı yaşamayacak.              

Başlangıçta örneğin 1.000 dolarlık döviz hesabını yine örneğin 13 liralık kurdan TL’ye çeviren ve 13 bin lirayla uygulamaya katılan bir yatırımcı sistemden çıkmaya karar vermiş olsun. Dolar da şimdi diyelim saat 11.00’deki kura göre 14 lira. Bu tasarruf sahibine 14 bin lira ödenecek. Tasarruf sahibi yeniden döviz almak istesin. Ancak bankanın döviz satış kuru varsayalım 14.30 düzeyinde. Şu durumda tasarruf sahibi 14 bin lirasıyla 979 dolar alabilir ve zarara uğrar.         

Ama uygulama böyle olmayacak. Banka, kendi satış kuru ne olursa olsun bu tasarruf sahibine saat 11.00’de açıklanan Merkez Bankası kurundan döviz satmak zorunda olacak. Yani tasarruf sahibinin eline yine 1.000 dolar geçecek. Aradaki farkı Merkez Bankası bankaya ödeyecek.    

Sonuçta bu küçük kur oynamaları yüzünden vatandaşın zarara uğraması önlenecek.

Tüm yazılarını göster