Gerçek işsizliği ölçebilmek mümkün olmaktan çıktı

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Üç ayın ortalaması alınarak hesaplanan işgücü istatistikleri korona gibi her şeyi alt üst eden salgından önce iyi kötü bir sonuç veriyordu.

Koronanın yarattığı kaygan zemin ve değişen önlemler geniş bir zaman dilimini kapsayan bu verilerin anlamını yitirmesine yol açtı.

İşgücü istatistiklerinde yöntemi değiştirmek ve belki de üç ay ortalaması yerine aylık hesaplamaya geçmek gerek.

Türkiye’de işgücü istatistikleri, kaydırmalı olarak üç aylık dönemlerin ortalaması alınarak hesaplanıyor. Örneğin önceki gün açıklanan mart ayı verisi şubat, mart ve nisanın ortalamasını gösteriyor. Bir ay sonra açıklanacak nisan verisi ise mart, nisan ve mayısın ortalamasını kapsayacak.

Eğer ekonomik koşullar işgücü verilerini temelden etkileyecek şekilde aydan aya çok büyük değişiklikler göstermiyorsa bu yöntem fazla sorun yaratmıyor ve üç ayı kapsayan geniş bir zaman dilimindeki durum ortaya konulmuş oluyor. (İşgücüne dahil olmayanların sayısındaki izah gerektiren artışa ilişkin çekincemizi vurgulamak kaydıyla.)

Ama son dönemde olduğu gibi aydan aya çok büyük farklar yaşanıyorsa...

İşte o zaman bu yöntem falso vermeye başlıyor ve istihdamla ilgili verileri sağlıklı bir şekilde ölçebilmek mümkün olmaktan çıkıyor.

Önceki gün açıklanan mart verileri... Dün de yazdık; bu veride korona etkisi en fazla yarı yarıya.

Nisan verileri açıklandığında korona etkisinin üçte iki boyutuna yaklaştığını göreceğiz. Martta sınırlı bir etki, nisan ve mayısta ise tam etki.

Mayıs verisi açıklandığında ise bu veri nisan, mayıs ve haziranın ortalamasını göstereceği için korona etkisi tümüyle hissedilmiş olacak.

Bu yaklaşım, korona dolayısıyla alınan önlemlerin aynen sürdüğü varsayımına dayanıyor. Örneğin bazı işyerleri kapalı ve bu tüm aylar boyunca geçerli. Ama öyle değil.

Korona etkisi hesaplamaya giderek daha fazla giriyor gibi ama bir yandan da işyerlerinin kapalı olması yönündeki önlemler esnetiliyor ve bu yüzden işsiz kalanlar işine kavuşuyor.

İşte bu yüzden istihdamla ilgili verileri sağlıklı bir şekilde ortaya koyabilmek, işsizliğin gerçek boyutunu ölçebilmek adeta bir havuz problemine dönüşüyor.

Önlemler nasıl etkiliyor?

Koronanın işsizliğe olan etkisini hiçbir zaman tam olarak göremeyecek olmamızın temelde iki nedeni var.

Bunlardan ilki biraz önce de belirttik; hesaplamanın üç ayın ortalaması alınarak yapılması.

İkincisi ise korona önlemlerinin etkisiyle “çalışan-işsiz” kavramlarının karmakarışık olması.

İkinci etkeni açmaya çalışalım.

Korona milyonlarca insanı işsiz bıraktı ama bunların çoğu tanım gereği işsiz sayılmıyor.

65 yaşından büyük olanlar sokağa çıkamadığı için uzun süre çalışamadı. Bu yasak daha sonra kademeli olarak esnetildi. Ayrıca 18 yaşından küçük olanlar hala çalışamıyor. 18’den küçük ve 65’ten büyük çalışan sayısı TÜİK verilerine göre 1.4 milyon kişi. Şimdi, bu kişiler bir süre işsizdi, bir kısmı hala işsiz; ama bu kişiler iş arayanlar arasında görünmüyor ki, çünkü işleri var.

Kendi hesabına çalışmaktayken işyerleri mayıs ortasına kadar kapalı olduğu için işsiz kalan berber ve kuaförler ile buralarda istihdam edilenler... Bu işyerlerinin sahipleri de bir süre işsiz kaldı; ama bu kişiler de iş aramadıkları için işsiz sayılmadı.

Aynı durum haziran ayı başında açılan lokanta, kafeterya, kahvehane gibi işyerleri için de geçerli.

Gerçek işsizlik oranı yüzde 30’u aşmış olabilir

İşyerlerinin durumundan dolayı kısa çalışma ödeneğinden yararlananların en azından bir kısmı bir anlamda işsiz ama bu kişiler de tanım gereği işsiz sayılmıyor, sayılamaz da zaten.

İşten çıkarmanın yasaklanması uygulaması çerçevesinde işine son verilemeyen ve ücretsiz izne çıkarılanlar da haliyle işsiz sayılmıyor.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaları için adlarına başvuru yapılanların sayısı 3 milyonu aştı. Ücretsiz olarak izne çıkarılan kaç kişi var, o ise tam belli değil. Dolayısıyla bu iki kategoride yer alanların toplam sayısı bilinmiyor.

Şöyle bir hesap yapalım:

Mart itibarıyla resmi işsiz sayısı 4 milyon.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmaları için adlarına başvuru yapılanların sayısı 3 milyon.

Yaşları yüzünden sokağa çıkamadıkları için çalışamayanların sayısı 1.4 milyon.

Toplam sayı 8.5 milyonu buluyor.

Ücretsiz izne çıkarılan ve çıkarılacak olan, pratikte işsiz olanların sayısı bilinmiyor.

Bu durumda olanlar da hesaba katılırsa toplam işsiz sayısı fiilen 10 milyona yaklaşıyor.

İşgücü 30 milyon. Yani 30 milyon kişinin 10 milyonu, bir başka ifadeyle üçte biri işsiz.

Ama dedik ya, işsiz olduğu halde tanım gereği öyle görünmeyenlerden dolayı yüzde 30’u aştığı tahmin edilen gerçek işsizlik oranını hiçbir zaman göremeyeceğiz.

Bu durum çok büyük ölçüde mevcut hesaplama yönteminin eksiği.

Hesaplama yöntemini aylığa çekmekte yarar var

İşgücü istatistiklerini ortaya koymaya yönelik mevcut yöntem, korona gibi her şeyi alt üst eden bir sorun yokken iyi kötü sonuç veriyordu. Ama şimdi bu yöntemle işsizliği doğru ölçmek mümkün olmaktan tümüyle çıktı.

Salgının boyutu değişiyor, bundan dolayı salgın önlemleri değişiklik gösteriyor, ama biz çok geriden geldiğimiz için gerçeği görme şansına sahip olamıyoruz.

Ya bu dönemde işsizlikle ilgili verilere hiç itibar etmemek ya da hesaplamayı üç ay ortalamasından bir aya çekmek durumundayız.

Tüm yazılarını göster