Gerçeğin peşinde!

Arda Öztaşkın Akıllı Sürdürülebilirlik

Bir yandan teknolojik gelişmeler ve algoritmalarla desteklenen dijital mecraların hızı, diğer yandan yanlış bilginin yayılma kolaylığı, çağımızın en büyük paradokslarından birini oluşturuyor.

Dezenformasyon, tarih boyunca var olmuş bir olgu. Bir amaç için (politik, finansal veya sosyal) kasıtlı olarak yaratılan veya stratejik olarak yayılan yanlış veya yanıltıcı bilgi olarak tanımlanıyor. Teknolojinin gelişimiyle birlikte bu kavram, daha önce hiç görülmemiş bir boyut kazandı.

Kritik olan, sıradan insanların da bu süreçte bir aktör haline gelmesi. Birçoğumuz, kötü niyet olmasa da, bu işin tam göbeğindeyiz.

Algoritmaların yönettiği bilgi akışı

Dijital mecralar, ‘doğru’ bilginin ne olduğuna dair sınırları bulanıklaştırarak, kanıtlardan ziyade duygusal tepkilerle ağır kutuplaşmalara yol açan motorlar haline geldi. Sosyal mühendislikle örülen yanılsamalar, ‘gerçek’ olarak algılanmaya ve kabul edilmeye başlandı.

Algoritmalar devrede. Duygulara ya da sosyal normlara dokunan, güvenilir ve doğru olmaktan ziyade, korku, öfke ve toksik bir durumu öne çıkaran dijital içeriklerin yıkıcı etkilerine sıklıkla şahit oluyoruz.

Çok fazla örnek var. Seçimleri etkileme, sosyal manipülasyon, iklim krizi inkârı, dijital linçler, itibar saldırıları, protestolar…

Bu durum, neredeyse dünyada pek çok ülkede görülen kutuplaşma ve aşırılığın sebeplerinden biri olarak öne çıkıyor. Ya da zaten dipte olan bu dalgaların çok daha büyüyerek, su üstüne çıkmasına…

Yanılsama ile gerçeğin hassas terazisi

Leslie Stebbins, ‘Building Back Truth in an Age of Misinformation’ kitabında, yanılsamaların ve yanlış bilginin sürekli tekrarlanması ve tanıdıklık duygusu yaratmasıyla birlikte artık gerçek olarak algılanabileceğini söylüyor.

Böylece insanların -yanlış dahi olsa- bu şekliyle yayılan bilgilere inanmaya meyilli olduğunu vurguluyor. Özellikle de bir takım duygu, inanç ve normlara dokunduğunda…

Sebebi de basit. İnsanlar rasyonel olmaktan ziyade, ağırlıklı olarak duygularından etkileniyor.

Duygularımız çoğu kez bize iyi hizmet eden sezgisel kararlar almamıza yardımcı olur. Ancak işin öbür yüzünde, manipülasyona açık olma durumu yatar.

İnsanlar, bir içeriğin kendisinden (ve gerçekliğinden) ziyade, o içeriğin yarattığı duygu durumuna daha fazla tepki verir. En çok paylaşılan içerikler, güçlü duygular uyandıranlardır.

Sansasyonel bir hikâye ne kadar duygulara dokunursa, dikkatimizi o kadar artırır. Kelimelere veya görüntülere kısa süreli maruz kalmak bile yargılarımızı etkileyebilir.

Sosyal medya, limitli kapsamda içeriği büyük bir iştahla önümüze atarak, bu içeriklerin üstüne çok da düşünmeye fırsat bırakmadan hızlı karar vermeye yönlendirir. Bunun arkasında duygusal manipülasyonların olduğunu çoğu zaman fark etmeyiz bile.

Duygu yüklü hikâyeler, hislerimize ve arzularımıza hitap eder. Hikâye anlatıcılığının, paylaşılan bilgi ve kültür ile bir topluluk oluşturma gibi birçok olumlu özelliği var. Ancak güçlü bir anlatı, etkili bir ikna aracı olarak da kullanılabilir.

Vatanseverlik, grup üyeliği veya "biz ve onlar" zihniyetine dokunan politik reklamlar, dikkatimizi çeken ve söylenen şeyin doğru olduğuna ikna etmek için güçlü duygular uyandıran etkili araçlara dönüşebilir.

Gerçek, insanlığın temel taşı!

Özetle, dijital dünyada süren gerçeklik ile yanılsamanın savaşında, bilgi akışının nasıl yönetildiği ve tüketildiği, çağımızın en önemli meselelerinden biri haline gelmiş durumda.

Teknoloji, bilgiye erişimi demokratikleştirdi. Ancak aynı zamanda gerçeğin kırılgan yapısını da açığa çıkardı. Dijital dünyada gezinirken, yanıltıcı bilgilerin girdabında kaybolmamak için her birimizin gerçekten dikkatli ve şüpheci olması kritik önemde. 

Yanıltıcı bilgilerin sinsi dalgalarına karşı koymak, sadece bilgiyi doğrulamakla sınırlı değil; aynı zamanda toplumsal bilincimizi, empatimizi ve insanlığımızı korumakla da ilgili.

Teknolojinin getirdiği bu bilgi çağında, gerçeğin koruyucuları olmak, her bir bireyin omuzlarına ağır bir sorumluluk yüklüyor. Bu sorumluluk, yalnızca yanıltıcı bilgilere karşı bir savunma değil, aynı zamanda daha sağlıklı, daha bilinçli ve daha birleşik bir toplum inşa etme arzusunu ifade ediyor.

Yanlış bilginin yayılmasını engellemek, aynı zamanda toplumsal dokumuzu, değerlerimizi ve demokrasimizi de korumak anlamına geliyor. Gerçekliği savunmak, insanlık onurunun ve kolektif geleceğimizin de güvencesi olacak…

Tüm yazılarını göster