“Senin kimliğin, seni başkalarından ayrıştıran şeydir. Fakat ‘identity’ kelimesinin kökeni aslında aynılık anlamına gelir. Latincede ‘idem’, aynı anlamına gelir; ‘identidem’ de tekrar tekrar anlamına gelir. Yani seni tekrar tekrar aynı yapan, seni diğerlerinden ayırandır. İçsel aynılık, dışsal farklılığın ön koşuludur. Sağ beynin sağlıklı fonksiyon edememesi örneklerinde gördüğümüz gibi, form ve paternleri bir arada tutan bağ koptuğu zaman senin kimliğin de yok olur. Bunun sonucu ise artık kendine has olmaman ve tekrar üretilebilecek olman… Bir şeyi olduğu gibi görebilmek denge gerektirir. Bir yandan olanı kendine has görmek ve hiçbir şeyin tıpa tıp aynı olamayacağını anlamak. Öte yandan da bu kendine has olma özelliğinin, tüm gerçekliğin neresine oturduğunu anlamak. Bunun için ise genellemelere ihtiyaç var. Kendine has olmak ve genellemeler arasındaki dengeyi bulmak ise her zaman aynılık ve farklar arasında denge gerektirir.”
*Iain McGilchrist, “The Matter With Things: Our Brains, Our Delusions and the Unmaking of the World”
Çok fazla haber var. Çok fazla veri var. Bunların onda birini takip etmek bile yorucu. Peki gerekli mi? Hatta karar almayı güçleştirdiği için faydadan çok zararı olabilir mi? Ya Baudrillard haklıysa? O zaman, tatsız ve sıkıcı da olsa “gerçeğin çölünde” olmak daha mantıklı değil mı?
Çok kısa parıltılar şeklinde olsa da piyasalarda Borges’in Alef’i gördüğümüz anlar var mı?
Bazı zamanlar bir haberin veya verinin kendisi kadar, piyasaların buna verdiği tepki de önemli ipuçları içerebiliyor. FED, son toplantısında faiz artışlarında ara verme -illa ki durma değil- noktasına geldiğini ima ettiyse de FED Başkanı Powell, özellikle faiz indirimi beklentilerini püskürtmeye çalıştı. Konut dışı hizmet sektöründeki katılığa dikkat çekmesi de ilginç bir detay.
Yılbaşından bu yana FED pivotu beklentileriyle yükselen piyasaların FED’in bu ara verme işareti karşısında gerilemesi bizce ciddiye alınması gereken, piyasalardaki temanın değiştiğine dair bir ipucu. Tarım dışı istihdam verisinin aslında bariz bir şekilde FED’in işini güçleştirecek bir veri olmasına rağmen piyasanın bunu coşku ile karşılaması da piyasalarda esas temanın yavaş yavaş büyüme tarafına kaydığına dair başka bir minik ipucu. Yani ‘‘iyi haber eşittir olumlu piyasa’’ reaksiyonu çerçevesindeyiz.
Banka CDS spreadlerindeki artışı da önemsiyoruz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi piyasalarda yakın zamanda başlayacak bir resesyon fiyatlama temasının ön plana çıkacağını düşünüyoruz. Veriler henüz net bir şekilde resesyona işaret etmese de borç tavanı yükseltme konusunu hesaba katmadan bile zaman içinde bunun değişeceğini düşünüyoruz.
Geçen hafta, ABD tarihinin ikinci en büyük banka iflası yaşandı. Özellikle banka hisselerinde devam eden zayıflık, bizce bu temanın daha geniş anlamda fiyatlanmaya başlayacağının öncü göstergelerinden biri. Bu konuda da FED yetkililerinden ve JP Morgan CEO’su Dimon’un yorumlarından ziyade Bill Ackman’ın bakış açısının daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Powell, her ne kadar “Bu olaydan doğru dersler çıkarmaya kararlıyız ve bunun gibi olayların bir daha olmasını önlemek için çalışacağız” dese de bankalardaki sorunu sadece beceriksiz yöneticilerin işi diye açıklamak bizce doğru değil.
Konu, büyük oranda yıllarca sıfıra yakın faiz ortamında alınan risklerin, faizlerin yükselmesiyle birlikte gün yüzüne çıkmasıyla ilgili. Mevduattan daha cazip oranlar sunan para piyasaları fonlarına akımın devam etmesi de sektörde suların kolay kolay durulmayacağının işaretlerinden biri. Bölgesel banka endeksinin son bir ayda yüzde 16’ya yakın gerilediğini gördük. 2008 benzeri bir kriz beklemesek de, sürekli tekrarlanan “bankalar sağlam” ifadelerinin bize 2008 öncesi subprime kontrol altında ve diğer yerleri etkilemez söylemini hatırlattığını söylemeden geçemeyeceğiz. Bu arada Gallup’a göre ankete katılan Amerikalı mudilerin yüzde 48’i mevduatlarının güvenliği konusunda endişeli. Bu oran Lehman’ın battığı Eylül 2008’den daha yüksek bir oran.
Son US senior loan officers' opinion survey (SLOOS) anketine göre, bankalar ticari ve endüstriyel kredilerin orta ve büyük şirketler için stantlarında yüzde 46 (4. Çeyrek yüzde 44.8) ve küçük firmalar için yüzde 46.7 (4. Çeyrek yüzde 44.8) oranında sıkılaşmaya işaret ediyor. Aynı ankete göre, bankaların ticari ve endüstriyel kredilerine talep yüzde 55.6 ile 2009’dan beri en düşük seviyesine geriledi. Bu anketin Silicon Valley bankasının batışı öncesi yapıldığını da belirtelim.
FED’in birkaç gün önce yayınladığı Finansal İstikrar raporunda şu ifade dikkatimizi çekti: “Ekonomik görünüm, kredi kalitesi ve fonlama likiditesi, bankaların ve diğer finansal kurumların ekonomiye kredi arzını daha da daraltmasına yol açabilir."
Amerikan Bankacılar Birliği geçen hafta, "temel finansal gerçeklerden kopuk" olduğunu iddia ettiği banka hisselerinde, düşüşe karşı açığa satışları soruşturmaya çağırdı. Açığa satış yasaklarının faydadan ziyade zarar verebileceğini düşünüyoruz. 19 Eylül 2008 tarihinde SEC, finans kuruluşlarında açığa satışlarını yasakladı. Bu ilk başta finansal hisselerde sert tepki yükselişine sebep olduysa da temel dinamikleri değiştiremedi. Nitekim ilk coşku sonrasında bankacılık endeksleri iki-üç haftalık zaman zarfına yüzde 40 civarı gerilemişti.
Günümüze gelecek olursak, şu an düşen hisse risk primlerine bakarak bırakın resesyonu, büyümede yavaşlamayı bile fiyatlamayan hisse senetleri var. Önümüzdeki haftalarda muhtemelen şöyle bir atmosfer içinde olacağız: Zayıf devam eden banka hisseleri performansı ve bunun diğer sektörlere de yayıldığı ve resesyon fiyatlamasıyla birlikte riskli varlıkların topyekûn gerilediği bir piyasa ortamı. Borç tavanı konusunun da gittikçe daha fazla piyasa gündemine gelmesi olası. O konuda, bir son dakika uzlaşması beklesek de müzakerelerin çetin geçeceğini ve Yellen’in işaret ettiği 1 Haziran yaklaştıkça piyasa stresinin artmasını bekliyoruz.
Hisse senedi risk primi keskin bir şekilde düştü ki bu genelde ekonomi durgunluktan çıkarken olur, kötüleşen kredi ve para arzı göstergeleri, önümüzdeki büyüme ivmesinde bir zayıflamaya işaret ediyor. Daha zayıf büyümenin, daha yüksek risk primine ve daha düşük şirket karlarına dönüşmesini bekliyoruz ki bu da küresel riskli varlıklar için aşağı yönlü baskı beklentimizin arkasındaki birkaç varsayımlarız arasında bulunuyor.
Nitekim resesyon fiyatlaması ile dolarda trend karşıtı bir güçlenme eğilimiyle beraber riskli varlıkların gerilediği bir piyasa ortamı bekliyoruz. Favori varlıklardan biri olarak görmeye devam ettiğimiz altın bile dolardaki güçlenme eğilimi ile gerileyebilir ama buradaki düşüşleri alım fırsatı olarak görmeye devam ediyoruz.
Böyle bir piyasa düşüşüne ise dünyanın aşağı yukarı her yerinde imalattan ayrışan hizmet sektörünün güçlü seyri, maaş artışları ve çekirdek enflasyon bu kadar yüksekken FED’in hemen faiz indirimleriyle imdada koşacağı beklentisi ise bizce çok gerçekçi değil. Powell’ın faiz indirimleri ile ilgili soruya verdiği cevap da bu görüşümüzü doğruluyor. FED’in faiz indirimlerine gitmesi, verilerden ziyade finansal istikrarsızlıkla alakalı olmak durumunda. Önümüzdeki haftalarda beklediğimiz piyasa türbülansı ve sistematik riskler ise FED’e bu mazereti verebilir. Bizce, piyasaların FED'in elini zorladığını anlamak önemli. Piyasa koşulları, son aylarda anlamlı bir şekilde gevşedi. Bu, FED'in enflasyon mücadelesi açısından zorluk yaratıyor.
Avrupa Merkez Bankası (ECB), Eylül 2008'deki son 25 baz puanlık artışı nedeniyle hâlâ eleştiriliyor ve ECB’nin bu minvalde şahince ilerlemesi de tepki çekiyor. Hyman Minsky’nin yıllar önce uyarmış olmasına rağmen, nedense öncesinde yıllar boyunca yaşanan spekülatif dinamikler ile yaratılan balonlar göz ardı ediliyor. Bu tip noktalarda, öncesine de bakmak gerekiyor. Sorun, çoğu zaman bir önceki sanal refah ve coşku dönemi. Aşırı kredi genişlemeleri, devam eden muazzam parasal genişlemeye bağımlı kırılgan sistemler yaratır. Şişirilmiş varlık piyasası, balonlar, giderek artan miktarda spekülatif krediye bağımlı hale gelir. Ekonomik yapı, ekonomik mantığı olmayan spekülatif dinamikler ile sürdürülemez hale gelir. Bu uyumsuz ve kırılgan yapı, kredi koşullarının sıkılaşmasına karşı savunmasız hale gelir. Piyasalarda türbülans ve sistematik riskin ciddi manada arttığını düşünüyoruz.
2007 yılında, yani krizden yaklaşık bir ay önce, o zamanki Citigroup Başkanı, ‘‘Likidite koşullarının sıkılaştığını biliyoruz ama müzik çaldıkça dans etmeye devam etmemiz gerekiyor’’ demişti. Yeats’in “dansçı ve dansı nasıl ayırt edeceğiz?” sorusunun cevabını da ancak müzik durduğu zaman öğreneceğiz.