IMF gelir dağılımı, eşitsizlik ve gibi konularla ilgilenen bir kurum olarak bilinmez. Ana kuruluş amacı ekonomilerin içinde düştükleri Ödemeler Dengesi krizlerini (çoğu zaman bunu Dış Borç krizi olarak okumak lazım) öncelikle kreditörlere helal gelmeyecek şekilde çözmektir. Bunu yaparken söz konusu ülkenin ekonomi programını yabancı borçları ödemeyi önceleyecek vE empoze ettiği tedbirlerle de yabancı yatırımcı güvenini tesis edecek şekilde tasarlar. Hatta, genelde krizler devletlerin ayağını yorganına göre uzatmamasından kaynaklandığı ve bunun neticesinde IMF’nin kurguladığı stand-by programları ilk aşamada maliye politikasında keskin bir sıkılaşma yaratarak “orta direk”e ağır yük bindirdiği için bu programlar “acı reçete” olarak adlandırılırlar.
Ancak 2008 ve sonrasında IMF’ye de bir haller oldu. Ülke borçlulukları ve maliye politikaları konusundaki konservatizmini yumuşattı (daha doğrusu yumuşatmak durumunda kaldı). Bundan da öte, empoze ettiği neoliberal (özellikle kur, sermaye kontrolleri ve işgücü piyasaları ile ilgili) politikaları da gevşetmek zorunda kaldı. Tabii ki yaklaşımındaki bu değişimler bir vahiy ile olmadı; pek çok ekonominin bizatihi uyguladıkları liberal politikalar nedeniyle zor duruma düşmesinden kaynaklandı.
Bu sene 2. kere seçilmesi gündemde olan IMF Direktörü Kristalina Georgieva Keynezyen (dolayısıyla da neoliberal politikalara fazla sıcak bakmayan) bir ekonomist olarak biliniyor. Georgieva geçtiğimiz hafta Cambridge Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada “büyük ekonomilerin yavaşlama ve düşük reel GSYİH büyümesi yaşadığını ve bunun nedeninin artan servet ve gelir eşitsizliği olduğu”nu söyledi. “Küresel ölçekte yapılan çalışmalar daha düşük gelir eşitsizliğinin daha yüksek ve daha kalıcı büyümeyle ilişkilendirilebileceğini gösteriyor” diyen Georgieva “önceki neoliberal büyüme ve refah modelinin yerini, yalnızca reel GSYİH'yi artırmakla kalmayıp eşitsizlikleri azaltmayı amaçlayan 'kapsayıcı büyüme'nin alması gerektiğini” söylüyor.
Konuya küresel ölçekte baktığımızda ise Çin’i veritabanından soyutlamak gerekiyor. Son 10 yılda Çin’de 900 milyon insanın fakirlikten orta sınıfa terfi etmesi küresel rakamları da “olumlu” yönde etkiledi. Ancak Çin’i soyutlar ve Georgieva’nın daha çok vurguladığı gelişmiş ekonomilere odaklanırsak durum hiç de parlak değil. Örneğin ABD Dünyada neoliberal politikalar egemen olmadan önceki belki son yıl olan 1980’de Gini katsayısını 34.7’ye kadar düşürmüş iken yıllar içinde artan bu sayı pandemi öncesinde bu sayı 41.5’e kadar çıkmıştı. (Pandemi ile birlikte devletlerin hanehalklarına doğrudan gelir yardımları arttığı için gelir eşitsizliğinde genel olarak bir düşüş oldu.) ABD’de 2021’de 39.8’e düşen Gini o tarihten beri tekrar yükselme eğiliminde.
Türkiye ise son yıllarda gelir dağılımındaki bozulmadan fazlasıyla nasibini aldı, ve maalesef de almaya devam edecek. Bizatihi yüksek enflasyonun orta ve alt sınıfların gelir ve alım gücünde yarattığı düşüş herkesin bildiği bir gerçeklik. Ayrıca önce “irrasyonel” politikalarla şirketler lehine yaratılan, şimdi de “rasyonel” politikalarla varsıl sınıflar lehine yaratılmak zorunda kalınan politikalarla gelir dağılımı olması gerektiğinden daha da kötüleşti. Geçen ay bizzat TUİK tarafından yayınlanan istatistikler de bu kötü gidişatı gözler önüne koyuyor. Buna göre Türkiye’nin 2013’de 39.1 olan Gini katsayısı her sene kötüleşerek 2022 yılında 43.3’e çıkmış. 2023 yılı rakamlarının yayınlanmasına çok var, ancak geçtiğimiz yıl yüksek gelir gruplarının kazançlarının önce artan kurlar nedeniyle, sonrasında ise “rasyonel” politikaya dönüş ile birlikte artan “reel” faizler nedeniyle diğer gruplara göre daha fazla arttığını, bu nedenle de gelir dağılımının geçen sürede daha da bozulmuş olduğunu söylemek mümkün. 2024’de de artmakta olan işsizlik ve azalan büyüme hızıyla birlikte bu trendin devam etmesi beklenebilir. Diğer bir eşitsizlik göstergesi olan “hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağılımı”nın da seneler içinde kötüye gittiği görülüyor. Buna göre en zengin %20’nin toplam gelirden aldığı pay 2013’de %45.9 iken 2022’de %49.8 olmuş!
Seçimlere az bir zaman kala “gelir dağılımındaki değişiklikler seçmen tercihlerini nasıl etkileyebilir” diye kendimize sorarsak: Normal şartlarda gelir eşitsizliği artan ekonomilerde özellikle alt gelir gruplarındaki seçmenlerin doğal olarak muhalefete yönelmesi beklenir. Ancak, Türkiye’de Devlet sosyal transferler vasıtasıyla Gini katsayısını önemli bir miktarda düzeltmekte. Yıllar içinde bu düzeltme daha da artmakta. Sosyal transferlerle 2013’de Gini’de 4.5 puan olan azalma 2022’de 8.7 puan olmuş. Bu transferlere “bağımlı” bir kesimin varlığından bile söz edilebilir. Ancak bu noktada şunu da ilave etmek gerekiyor: Sosyal transferler ancak palyatif bir önlem olabilir. Aslolan çalışan kesimin reel ücretlerinin artırılması, ve dolayısıyla da bu tip sosyal transferlere en az seviyede mecbur kalınması.