Girişimcilerin yeni bir iş kurması 2010 yılından sonra hem kolaylaştı, hem de işi geliştirme süreleri kısaldı. 1980 ve 2000 arasında sanayide ve hizmetler sektöründe köşe başları, su başları hep tutulmuştu. Bir sektöre giriş için yüksek tutarda sermaye ve kredi desteği bulmak, büyük şirketlerin oluşturduğu piyasa bariyerlerini aşmak gerekiyordu. Henüz sıfır kilometrede olan genç girişimci, teminat gösterecek bir gayrimenkule sahip olmadığı için kuruluş kredisi alamıyordu.
Önce bilgisayarın sonra internetin ve akıllı telefonların piyasaya çıkışı ekonomide yeni bir dönem başlattı. “Eski” ekonomide az olan, nadir olan değer kazanırken, yeni ekonomide “çokluk” değer yarattı. Arama motorları şirketlerinin reklam geliri ve değeri, hizmetlerini para almadan sağladıkları halde kullanıcı sayısının artışına paralel olarak yükseldi.
2010 öncesinde örneğin inşaat malzemesi ve el aletleri satan bir nalburiye şirketi kentin yalnız bir semtinde satış yapabilirken, “online” satış ve dağıtım ağı sayesinde tüm kente hatta bölgeye satış yapma imkânını buldu. Bir sahaf bulunduğu semtte sınırlı sayıda kitapsevere hizmet verirken, “Nadir Kitap” örgütlenmesi ile tüm Türkiye’deki potansiyel alıcılara ulaşma imkânını buldu. Kitapseverler de yaklaşık 10 milyon kitap ve dergi arasında seçim yapma kolaylığına sahip oldu.
Geleneksel iş yapma yönteminde odak nokta tüketici talebidir. Yeni ekonomide ise karşılanmasında sıkıntı yaşanan ihtiyaçlar veya ekonominin gelişmesi ve genç kuşakların hayata atılması ile ortaya çıkan yeni gereksinimlerin karşılanması amaçlanır. Yeni beliren ihtiyaçların finansal teknoloji (Fintech) ve yazılım alanlarında yoğunlaşmıştır.
Tüketicinin siparişlerini kısa sürede evlerin kapısına getiren tedarik şirketleri zaten yapılan bir alışverişin yönünün değiştirmesi ile ortaya çıktı. Yaşlı nüfusun ve evde çalışanların artması, işe gidiş gelişte yolda harcanan sürenin özel otomobillerde de uzaması, çarşı içinde otomobil park etmenin giderek zorlaşması, ulaştırma ücretlerinin ve akaryakıt fiyatlarının artması çarşılara pazarlara ve alışveriş merkezlerine gitmeyi zorlaştırınca, bu tür evde teslim şirketleri dünyada ve Türkiye’de hızla çoğalmaya başladı. Dünya ülkelerinde 1 milyar doların üzerinde değere sahip olan ve adına ‘unicorn’ denen 1000 şirketin 113’ü evde teslim şirketleri oldu. Bizim Zümrüdüanka kuşumuz gibi efsanevi bir varlık olan tek boynuzlu atın adından esinlenilen unicornlar arasında en hızlı gelişmeyi gösteren şirketlerden biri de Getir oldu. Kısa sürede 11.8 milyar dolarlık bir değer ulaşan Getir, Nisan 2022 itibariyle 1000 unicorn şirket içinde 37. sıraya tırmandı. Değeri 10 milyar doları aşan bu şirket ayrıca decacorn olarak anılmaya da hak kazandı.
1000 şirket içinde diğer iki Türk şirketi ise 2 milyar 750 milyon dolar değer ile Dream Games ve 28 Şubat 2022’de listeye girmeyi başaran yazılım şirketi Insider oldu.
Yeni ekonomide ilginç başarı örneklerinden biri de ABD’de en zengin göçmen ilân edilen Nijeryalı Tope Avotono oldu. ABD’de yayınlanan Forbes dergisindeki bir söyleşiye göre 90’lı yıllarda ABD’ye göç eden Avotono, projektör ve bahçe malzemeleri satışı ile internette çöpçatanlık sitesi girişimlerinde başarısız olduktan sonra 2015’te toplantı düzenlemenin şirketleri için önemli bir sorun olduğunu gözlemledi. 2015’te kurduğu toplantı düzenleme şirketi ile dokuz yıl içinde kurduğu Calendly şirketini 3 milyar dolarlık bir değere ulaştırdı. Belirtmeliyim, kurulan şirketin bir bürosu veya ofisi bulunmuyor ve Avotono, 400 elemanın yürüttüğü işleri, evinde bilgisayar başında yönetiyor.
Unicorn listesindeki şirketlerin 113’ü Getir şirketinin benzeri olan tüketim mallarının ve gıda maddelerinin eve teslim işini yapıyor. En çok sayıda şirketin yoğunlaştığı iş alanları içinde ilk sırayı, 229 şirketle Fintech, ikinci sırayı 209 şirketle yazılım alıyor. Üçüncü sırada ise 64 şirket ile son dönemde önem kazanan modern tedarik zinciri ve lojistik şirketleri bulunuyor. Bunlar radyo frekansı (RFİD) ve benzeri yöntemlerle mal ulaşımını gerçek zaman ve mekan itibariyle izleyen donanım cihazlarını geliştiriyor. Yapay zeka, donanım, akıllı telefon ve oyun yazılımı da ilgi gören iş alanlarını oluşturuyor. Listedeki şirketlerin kökeni ve bir ülkenin sahip olduğu unicorn sayısı ise şöyle sıralanıyor: ABD (569), Çin (279) Hindistan (105), İngiltere (43), Almanya (28) ve Fransa (25).
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 2019- 2023 Atılım Programı’nda, Türkiye’nin 2023 yılında Turcorn adı verilen 10 unicorn şirketine sahip olmasını hedeflemişti. 2023’ün tamamlanmasına 20 ay kaldığı için bu hedefe ulaşmak çok zor olacak. Ancak listede İtalya’nın 1 şirketi olduğu ve Yunanistan’dan hiçbir şirketin listeye giremediği dikkate alındığında Türkiye’nin listede 3 şirketle temsil edilmesi olumlu bir başlangıç olarak görülebilir.
Dijital dönüşüm çerçevesinde girişimcilerin kullanabileceği yeni iş araçları ve yöntemleri şöyle sıralanabilir:
Ekonomik gelişmeye hız kazandıracak girişimciliğin devletten, bilim çevrelerinden kamuoyundan ve finans sisteminden daha fazla destek görmesi gerekiyor. Bu aşamada girişimcilik enstitülerinin hatta fakültelerinin kurulması, yeni finansman ve teşvik modellerinin geliştirilmesi girişimciliğin ekonomiye daha fazla katkı yapmasını sağlayacak. 1000 Unicorn listesine giren Türk şirketlerinin kaynak sağladığı girişim sermayesi (venture capital) şirketlerinin diğer ülkelere ait olması, bu konuda yeterince adım atılmadığını düşündürüyor. Gelecek dönemde bilim çevrelerinin, devletin ve kamuoyunun girişimciliğin geliştirilmesine öncelik vermesi zorunlu görünüyor.
Hem iktisadın, hem de işletmeciliğin sosyolojinin ve kültür araştırmalarının ortak ilgi alanı içinde olan girişimcilik konusu, disiplinlerarası bu niteliği nedeniyle uzun süre dünyadaki ve Türkiye’deki sosyal bilim çevrelerinde tam olarak sahiplenilmedi. İktisatçılar ve işletmeciler işbirliği yaparak girişimcilik konusunda araştırma ve öğretim yapmak yerine, bazı uç örneklerde görüldüğü gibi karşı tarafı eleştirmekle yetindi. Örneğin İktisatçı Yalçın Küçük, “İşletmecilik, iktisadın karikatürüdür” derken işletme bölümü mezunu ve eski ekonomi bakanlarından olan Nihat Zeybekçi, Merkez Bankası’nı eski yöneticilerinden birini şöyle eleştirmişti: “O hala Keynes’te mi kalmış? Hâlâ yakmamış mı o kitapları?”
Bu tartışmalar zamanla etkisini kaybetti ve hem iktisatçılar hem de işletmeciler arasında girişimciliğe yönelen ilgi, özellikle 2015’ten sonra güçlendi. Fakültelerin hem lisans, hem de lisansüstü ve doktora eğitimlerinde girişimciliğe hak ettiği yer verildi. Girişimcilik konusunda araştırma merkezleri açılıp özel programlar düzenlenirken, iş hayatındaki yaratıcılık konusunda laboratuvarlar faaliyete geçirildi. Toplum içinde girişimciliğin itibarı yükseldi. Devletin sanayiden çekildiği, büyük şirketlerin otomasyona geçerek işçi sayısını azalttığı bir dönemde, memurluk dışında açılan tek iş kapısı girişimcilerin kurduğu işyerleri oldu.
Dijital ekonomi döneminden önce özel sektör girişimcileri devletten aldıkları teşvik ve desteklerle özellikle tüketim malları sektörlerinde yeni yatırımlar yapabiliyordu. Yatırımların riskli olduğu ve daha yüksek tutarda sermayenin gerektiği dijital ekonomi döneminde ise devletin ekonomide daha aktif bir rol üstlenmesi zorunlu oldu. Teknolojik düzeyi hızla yükselen ülkelerde, devletin kurduğu bilimsel araştırma enstitüleri, yürüttüğü projeler, çıkardığı mevzuat ve gerektiğinde kurduğu fabrikalar, gelişmenin motor gücü haline geldi. Özel sektör girişimciliğinin çok gelişmiş olduğu ABD’de bile Apple, Google ve benzeri ileri teknoloji şirketleri devletin kurduğu araştırma ve geliştirme altyapısından yararlanarak büyüme imkânını buldular. İtalyan asıllı iktisatçı Mariana Mazzucato’nun Girişimci Devlet adlı kitabında vurguladığı gibi bu şirketlerin başarısında devlet desteği, yardımı ve hibelerinin büyük payı vardı. Japonya, Güney Kore ve Çin’in teknoloji alanındaki atılımlarında ise devlet daha yönlendirici ve aktif bir rol oynamıştı.
Türkiye’nin de bir teknoloji ülkesi olması için devletin ekonomide daha aktif olması, ileri teknoloji yatırımlarına gerektiğinde sermaye koyması veya devlet sermayesiyle fabrikalar kurması, yeni tür KİT modellerini geliştirmesi ve yeni nesil teşvikleri uygulaması gerekiyor. Kaynakların altyapı ve inşaat projeleri yerine özellikle ileri teknoloji ürünlerinin üretimine, örneğin yarıiletken üretecek dev fabrikalara yöneltilmesi teknolojik düzeyin yükseltilmesini hızlandırabilir.
Eser yaratma güdüsü Gerek geleneksel, gerekse yeni ekonomideki girişimcilikte yeniliklere yönelme duygusunun ve bir eser yaratma güdüsünün çok güçlü olması şarttır. Yeni bir teknoloji, yeni bir iş yapma yöntemi ve yeni yazılımları geliştirmenin sağlayacağı tatmin duygusu yeni çözümlerin itici gücüdür. Ünlü İngiliz iktisatçısı John Maynard Keynes, Genel Teorisi’nde bu gerçeği şöyle vurgulamıştı: “Kapitalizmin temelinde kendiliğinden gelen bir cesaret duygusu, bir gözü karalık ve eser yaratma güdüsü vardır. Eğer işteki şevk ve heyecan sönerse ve spontane iyimserlik yok olursa girişimci kararlarını matematik beklentilere göre verir. Bunun sonu ise şirketin hayatiyetini kaybetmesi ve ölmesidir.”
Girişimcilikteki gelişmenin ortaya çıkardığı diğer bir sorun otomasyonun, yeniliklerin, yeni yazılımların ve icatların ortaya çıkardığı teknolojik işsizliktir. Bu soruna çözüm bulunmadığı takdirde gelir dağılımının bozulması, toplumsal huzursuzluklara ve yoksulluğa yol açabilir.
En geniş anlamı ile ele alındığında, yalnız iş hayatında değil, bilimde, teknolojide sanatta, sosyal ve siyasi konularda yeniliği hedefleyenler ve başarıya odaklananlar da “girişimci” olarak nitelendirmek mümkündür.
Fransızca’da ve İngilizce’de girişimci için kullanılan entrepreneur kelimesinin kökünün Sanskritçede “kendi kendini motive eden kişi” anlamına gelen “anthe prerna” kelimeleri olduğu tahmin ediliyor. Bu kök, girişimcinin bağımsız çalışmayı seven, özgürlüğüne düşkün, kendi kendini motive eden azim ve sabırlı kişiliği hakkında ipucu verir. Geçmiş dönemlerde girişimci kullanılan müteşebbis kelimesi, Arapçada “şbş” kökünden türetilmiş şebs ve şebes ile taşabbus kelimelerinden alıntıdır. Fiil olarak bu kelime yapışma, bir işe azimle tutunma anlamına gelir. Bu kökler girişimcinin bir işe tüm gücüyle sarılmasını ve sebat etmesini açıklar. Girişimci başarıya odaklandığında tuttuğunu bırakmayan, nihai hedefi ne adeta yapışan bir kişidir. Girişimcide tuttuğunu koparmak için sabırla mücadele etme kararlılığı gerçekten çok güçlüdür. Arkasında ne olduğu meçhul bir kapıyı açmayı, yeni bir ortamla buluşmayı anlatan “girmek” fi ilinden türetilen “girişim” kelimesi, bir işi çiğnenmiş patikalardan uzakta, herkesten önce ve ilk olarak yapmayı akla getirir. “Girişmek” kelimesini bir işe biraz da gözü kara şekilde saldırma anlamında kullanılır. “Girişken” dediğimizde, işe hiç çekinmeden giren cesur bir kişi tanımı karşımıza çıkıyor. Bu kelimeler özgüveni güçlü, kendini tüm benliği ile işine adayan, yeniliklerden korkmayan, dışa dönük ve atak bir iş insanı portresi çizilmesine katkıda bulunur. İbn Haldun’un, 14. yüzyılda çizdiği şu girişimci portresi de bugünkün de farklı değildir: “Tacir, ihtilaflı davalara girme bahsinde cüretli, hesap hususunda basiretli, yaman bir pazarcı, cesur (kavgacı, dövüşken, atılgan, girişken, cedelci, münakaşacı, hesapçı ve mahkeme kapılarını aşındırıcı) biri ise, atılgan ve yaman bir pazarlıkçı oluşu, onun hakkını alması için daha elverişlidir.”
Cumhuriyet döneminde girişimcilerin gelişme, durgunluk ve kriz dönemlerindeki kararları, tutum ve davranışlarında aşağıdaki olumlu nitelikler ve özellikler ön plana çıktı:
Girişimcilerin aşağıda sıralanan zayıf yönleri rekabet güçlerinin azalmasına ve verimliliğin düşmesine yol açtı: