Gelecek faturalar daha ağır olacak

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

- İngilizce meselesi

Bir arkadaşımdan dinlemiştim. Neydi o günler dediğimiz günlerden bir gün, bir pazar günüymüş. Hani, COVID belasının olmadığı ve Avrupa’nın da daha bizi kıskanmaya başlamadığı günler. Arkadaşım ortaokul öğrencisi iki yeğenini yanına almış, gezmeye çıkmışlar. Eminönü’nden vapura binmişler; Sarıyer’de balık yiyeceklermiş. Dayı meraklı birisi; yeğenlerin ilgileri artsın da İngilizceleri gelişsin istiyormuş. Bakmış vapurda bir turist grubu. Neşe içinde şakalaşıp konuşuyorlar, gezilerinin tadını çıkarıyorlar. İki yeğenine “Dinleyin bakalım, bunlar ne konuşuyor?” diye sormuş. İki yeğen hemen dikkat kesilmişler. Bir iki dakika sonunda yeğenler korkulu gözlerle dayıya dönmüşler “Dayı, bunlar İngilizce konuşuyor” demişler. En azından konuşulan dilin ne olduğunu anlamışlar (!).

- İngilizce böyle de ya matematik?

Çok sık duyduğum bir söylem vardır: “İngilizceyi öğretemiyoruz”. Evet, bu bir gerçek. Yukardaki olaydan da gördüğümüz gibi İngilizceyi öğrenemiyor gençler. Aslında birçok şeyi öğrenemiyorlar. Ama neden sadece İngilizce diyoruz? Çünkü kişilerin İngilizceyi bilmediğini öğrenmek kolay. Yukardaki olaydaki gibi kişi İngilizce konuşmayı anlayamadığında, ya da konuşamadığında İngilizce bilgisi konusunda bir hükme varıyoruz. Ama diğer konularda kişilerin bilgi düzeylerini ölçmek çok kolay değil. Ancak fırsat çıktığında öğreniyoruz.

İngilizce konusu böyle de acaba diğer konularda öğrenme düzeyi nedir? Örneğin, matematik. Geçen bir televizyon programında bir milletvekilinin matematik bilgisi hakkında fikrimiz oldu. 150 avrodan 750 avroya çıkan bir fiyat artışından söz ederken bunu yüzde 6-7 oranında bir enflasyona bağladı. Ve ekledi “6-7 kat artış” dedi. Buradan tanık olduk ki, bu milletvekili yüzde hesabı bilmiyor. Yüzde hesabı için öyle yüksek matematik falan bilmek gerekli değil; dört işlemden birisini, sadece bölmeyi bilmek yeterli. Bu milletvekili de öyle sıradan bir milletvekili de değil. Bir partinin grup başkan vekili. Mecliste halkın kaderini etkileyecek konular karara bağlanırken grubuna yön veren birisi. Bu olay, yukardaki yeğenlerin İngilizce bilmemesi kadar da masum değil. Meşhur hikayeyi bilirsiniz: “Şu kadar kez kırbaç” cezası kesen kadıya, suçlanan kişi dönmüş ve “Ya sen sayı saymasını bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin” demiş. Yetkili ve etkili pozisyondaki bir kişi sayı saymasını bilmezse, dayağı tüm halk olarak hepimiz yeriz ve de yiyoruz.

Bu olaydaki milletvekilini sadece bir örnek olarak anlattım. Partisini de belirtmedim. Eğer milletvekilleri arasında bir sınav yapılsa sanırım çok benzer örnekler ortaya çıkacaktır. Bu durum sadece milletvekilleri için de değil, tüm toplum için geçerlidir. Çünkü bu gördüğümüz “kusurlu ürünler”, arızalı bir eğitim sisteminin ürünleridir.

- Eğitimin mevcut durumu

Arızalı eğitim sisteminin ürünlerine toplumun her kesiminde rastlıyoruz. Eğitim sistemimizin ne durumda olduğunu çeşitli ölçümler de ortaya koymaktadır. Örneğin, 2021-YKS Değerlendirme Raporu’na göre ortaya çıkan gerçekler eğitim sistemimizin durumu açısından ürkütücüdür. Temel Matematik Testi'nde bulunan 40 sorunun tamamını 18 aday doğru cevaplarken 439.312 (%18,17) aday ise testteki hiçbir soruya doğru cevap verememiş. Doğru cevap ortalaması 5,12 imiş. Fen Bilimleri Testi'nde bulunan 20 sorunun tamamını 387 aday doğru cevaplarken 841.372 (%34,81) aday ise testteki hiçbir soruya doğru cevap verememiş. Doğru cevap ortalaması 3,21 imiş. Adayların anadilleri Türkçe’ de bile 40 soruda doğru çözme ortalaması 18,4’de kalmış. Barajı geçen aday sayısı 2020 yılına kıyasla 500.000 kişi düşmüş. Bir milyon aday, sınavın ilk aşamasında baraj altı kalmış.

Uluslararası arenadaki karşılaştırmada da durumumuz pek parlak değil. Örneğin, OECD’nin 15 yaşındaki çocuklar arasında yaptığı PISA araştırmasının 2018 yılı sonuçlarına göre Türkiye 72 ülke arasında matematikte 42’inci, fende 40’ıncı ve okuduğunu anlama becerisinde 39’uncu sırada. Matematik, fen, ve okuduğunu anlama becerisi kişilerin, dolayısıyla toplumun gelişmesinde üç önemli saç ayağıdır.

- Ne yapmalı?

Eğitim, uzun soluklu bir yatırımdır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” ilkesine dayalı düzgün bir strateji ve bu stratejiyi uygulayacak bir sistem ister. Uygulamada süreklilik esastır. Akar yakıt istasyonlarındaki fiyat tabelası değiştirir gibi eğitim sistemi, “Merkez bankası başkanı değiştirir gibi” (!) milli eğitim bakanı değiştirmemek gerekir.

Eğitim sisteminin ana direği, insan kaynağıdır; yani öğretmendir. Öğrenciye yol gösteren, onun yolunu açan, vizyonu ile onun yolunu aydınlatan varlık, öğretmendir. Bilim ve teknolojide birinci liglerde oynamak isteniyorsa önce eğitim kadrosunu geliştirmek gerekir. Meslek, “Canım hele bir girsin sınava; hiçbir yeri tutturamazsa öğretmen olur” açmazından çıkarılmalıdır. Bunun için önce öğretmenlik mesleği tekrar çekici hale getirilmelidir. İyi beyinler, bu mesleğe gönül verecek tutkulu gençler öğretmenlik mesleğine çekilmeli ve seçim titizlikle yapılmalıdır. Ama öğretmen maaşı imamdan ve polisten düşükse bunu sağlamak mümkün olmaz.

Sonuç;

Eğitim yatırımı ne kadar uzun süren bir yatırımsa, etkileri de uzun sürer. Örneğin, “Babalar gibi” sattığımız, sata sata bitiremediğimiz o devlet işletmeleri ve bir süredir örselenen, yıpratılan saygın kurumlar, düzgün bir eğitim sisteminin yetiştirdiği, etik değerleri yüksek yeteneklerin eseri idi. O sistemin meyvelerini bugüne kadar yedik. Ama bu yetenekler yavaş yavaş sahneden çekiliyorlar. Bu bozuk eğitim sisteminin ürettiği çürük ürünlerin etkisi de uzun olacaktır. Bunun sonucunda toplum olarak ödeyeceğimiz yüksek faturalar, sadece akaryakıt ve elektrik ile kısıtlı kalmayacaktır; bedeli çok daha ağır olacaktır.

Tüm yazılarını göster