Yeniden Yapılanan Küresel Ekonomik Sistem ve Türkiye panelinde, Çin gerçeğini konuşuyoruz. Gazeteci dostum Hakan Çelik’in yönetimindeki panelin katılımcıları arasında Prof. Dr. Murat Ferman ve Dr. Altay Atlı var. Çin gerçeğinin dünya ekonomisi ve Türkiye üzerindeki etkilerini tartışıyoruz.
Beliren düşünce Çin’in adeta tsunami gibi dünya ekonomileri üzerine çökmesine karşı strateji geliştirme zorunluluğu oldu. Çin, 1,4 milyarlık nüfusu ile girdiği coğrafyaların ekonomilerini kendine bağlıyor, ölçek gücüyle farklı bir sömürge modeli uyguluyor. Çin istilasının hedefinde Türkiye de var.
Çin çarpması cin çarpması
Alelade bir şeyi 1,4 milyar ile çarparsan, fevkalade hale gelir. Ben buna “Çin Çarpması” diyorum. Eğer bunu dikkate almazsanız cin çarpmışa dönersiniz. Nitekim istilacı stratejilerle girdiği ülkelerde farklı bir bağımlılık, yeni nesil sömürgecilik modeliyle yapıcı ortaklık değil, yıkıcı, yok edici etkiler yapıyor.
Tosyalı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Tosyalı, bu tehlikeyi önceden fark edenlerden… Panelden sonra yaptığı kapsamlı analizle, Togg örneği üzerinden Çin’in BYD’sini ülkeye sokmanın risklerini sıralıyor, mücadeleden söz ediyor; “Atatürk’ümüzün dediği gibi, geldikleri gibi giderler…”
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Atatürk bu sözü nerede söyledi?
Mustafa Kemal Paşa, Kartal İstimbotu güvertesinden, İstanbul Boğazı’ndaki işgal kuvvetlerini seyrediyor. Endişeli bir subayın; “Paşam ne olacak halimiz?” sorusuna duraksamadan şu cevabı veriyordu; “Geldikleri gibi giderler.” Nitekim öyle oldu ve Kurtuluş Savaşı’nın ilk işareti gibi algılandı.
Çin’in Türkiye ilgisi altında ne var?
Bu ülke ile dış ticaretimizde dev açık veriyoruz. Öyle ki 1 ihracata karşılık 10 ithalat söz konusu… Ayrıca Çin, lojistikten gıdaya, panelden elektroniğe, makine, tekstile dek pek çok alanda, kamu kapitalizmi ve finansal gücüyle sektörlerimizi zora sokuyor. Ekonomi yönetimi de onları koruyor.
not/ Atlantik ile Pasifik yüzyılı arasında tercihe zorlanan Araf’taki Türkiye
Ne mi demek istiyorum? Anlatayım; Atlantik etrafında, güvenliğini NATO’dan, ekonomisini de Avrupa Birliği ile İngiltere ve ABD’den alan eski dünya, hızlıca bu gücünü Pasifik etrafındaki ülkelere terk ediyor. Beklenti; şu anda 2’nci büyük ekonomi olan Çin’in, 2035’te liderliğe çıkıp ABD’yi geçmesi…
Türkiye, 65 yıldır Batı dünyası kıyılarında “kabul” bekliyor, tam üyelikten hala dışlanıyor, dili yeşil eli karbon siyahı AB, giderek dışlayıcı iklim kulübüne dönüşüyor. Shakespeare’in sonesindeki gibi; “Sevgilim o kadar geç oldu ki cevabın, ne sorduğumu unuttum.” AB böyle de ABD farklı mı? Değil…
Oysa yeni dünya Avrasya’da şekilleniyor ve RCEP anlaşması ile dünyanın en büyük ekonomik ittifakı, giderek güç kazanıyor. Eski dünya ile yeni dünya arasında Araf’ta kalmış gibiyiz ve yakın gelecekte bir tercihe zorlanacağız. Çin’in Türkiye ilgisini kullanıp, uzun soluklu çıkarlarımızı şekillendirmeliyiz.
BYD bugün elektrikli otomobil satışlarında Elon Musk’un Tesla’sıyla dünya liderliği için rekabet içinde… Nitekim geçen yıl en çok elektrikli otomobil satan şirket olmuştu. Ben de BYD’yi denedim ve sanki “yürüyen bataryalı bilgisayar” olmanın ötesine varmış ve kalite sorununu geride bırakmış.
Bitmedi; AB, 4 Temmuz’da Çin’de üretilen elektrikli otomobillere ek vergiler getirmişti. Türkiye, Haziran’da Çin'de üretilen araçlara ek %40 gümrük vergisi getirmiş, ancak BYD muaf tutulmuştu. Tosyalı’nın uyarısı hayatidir; Togg’umuzu ve endüstrilerimizi ÇİN’in iştahına kurban etmeyelim.