Geçici iyimserlik rüzgarlarına kapılmak...

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Ekonominin üretim ve tüketim ayağı çok kötü gittiği ve durum daha da kötüleşeceği halde piyasalarda zaman zaman aniden gelişen iyimserlik rüzgarları esiyor. Ortaya atılan gerekçelere bakıyorsunuz; tümüyle psikolojik. Olan küçük tasarruf sahibine olmasın. Bu dönem çok temkinli gidilmesi, elde avuçta ne varsa korunması gereken bir dönem. Aman dikkat!

Neymiş, ABD’de bilmem kaç trilyon dolarlık paket onaylanmış da, bu da tüm dünyada iyimserlik algısı yaratmış da, hisse senetleri hızla değer kazanmış da, demek ki işler iyiye gidiyormuş!

Eğer ekonomiyi hisse senedi fiyatlarının değer değişiminden ibaret görürseniz, gün gün felaket senaryosu da yazabilirsiniz, harika haberler de üretebilirsiniz.

ABD’de hisse senetleri bir günde 1933’ten bu yana olan dönemin en hızlı değer artışını göstermiş. Bu koronavirüsün ekonomik etkilerinin yok olduğuna ya da olacağına mı işaret ediyor yani.

ABD’de olan biten tüm dünyayı etkileyebilir tamam, bizim borsamızda da bu etkiyle bir anda yüzler güldü. (24 Mart’taki durum) Dün de uzunca bir süre artıda seyreden endeks, daha sonra eksiye döndü. Ardından yatay bir seyir oluştu.

Ne oldu, Türkiye’de koronavirüs kaynaklı ekonomik sorunlar birden hafifledi mi, bunu söylemek mümkün mü?

★★★

Gelin artık ekonomiyi hisse senedi fiyatına indirgemekten vazgeçin. Daha kötüsü, gerçeğin böyle olmadığını bile bile gariban vatandaşı kandırmayın, onların “ütülmesine” yol açmayın.

Tüm dünya çok derin bir ekonomik krizin içine sürükleniyor. Krizin giderek derinleşeceğini biliyoruz. Ama ara ara hisse senedi fiyatları yükselince koro başlıyor “Ekonomi nefes aldı” şarkısı söylemeye...

Demek ki neymiş, hisse senedi fiyatlarının yönü, ekonominin yönünü gösteriyormuş. Yok canım!

Borsa yükselince ne Türkiye'nin nefes aldığı var, ne herhangi bir ülkenin. Sorun o kadar büyük ki, bu gidişle öyle birkaç yılda geride bırakılması da mümkün olmayacak gibi.

Türkiye’de bile belki de birkaç milyon kişinin işini kaybedeceği bir süreçte hisse senedi fiyatlarının biraz artması ya da döviz kurlarının birkaç gün geri gelmesi nasıl işlerin düzelmeye başladığının işareti olarak görülebilir ki...

★★★

Önceki gün TÜİK tarafından açıklanan mart ayının tüketici güven endeksi şubata göre ılımlı da olsa bir artışa işaret ediyordu. Bu artışın nedenini biliyoruz. Hesaplamaya konu istatistik çalışması ayın ilk yarısında yapıldığı, ilk yarıda da virüs kaynaklı sorunlar olmadığı için normal bir sonuç çıktı. Asıl etki nisan ayı endeksinde kendini gösterecek ve dramatik bir gerileme yaşanacak.

Merkez Bankası’nın dün açıkladığı reel kesim güven endeksinde ise mart ayında şubata göre bir miktar gerileme gözlendi. Reel kesim güven endeksi ayın ilk yarısındaki çalışmayla değil, yaklaşık 25 günlük bir çalışmayla oluşturuluyor. Bu yüzden söz konusu endeks virüsten etkilendi.

Gerek tüketici, gerekse üretici kesimin ekonomiye bakışını ortaya koyan bu endekslerle oluşacak tablo nisanda çok daha kötü olacak. Hem zaten bunu görmek için söz konusu endekslerin sonucunu beklemeye de gerek yok. Şöyle etrafımıza baksak, olan biteni ve bunların nasıl sonuç doğuracağını görebiliriz.

Durumu özetleyecek en kısa tanım, “ekonominin durduğu” olacaktır.

Lokantaların bile kapalı olduğu bir ekonomiden daha ne beklenebilir ki...

Ekonomi bu duruma gelmiş; üretim durmuş, bankalar yarım gün çalışıyor, üretim yavaşlaması ya da durması yakında reel sektör kuruluşlarını da kapsar hale gelecek...

Ama ABD parasal genişlemeye gidiyor, günden güne tüm dünyayı kapsayan bir iyimserlik dalgasıyla hisse senedi fiyatları yükseliyor. Birileri de, “Bakın fiyatlar da çok düştü, tam alım zamanı” diye gaz vermeye devam ediyor.

İnsanlar, üretimine ara vermiş ya da vermek üzere olan ve bilançosu giderek bozulan şirketlere ortak olmaya teşvik ediliyor.

Aza tamah etmeyi bilmeyenler bu öğüdü dinleyebilir tabii ki, bu onların tercihi. Ama küçük tasarruf sahibinin yarın ne yaşayacağını bilmediği bir ortama sürüklenirken bu tür dolduruşlardan uzak durmasında kuşkusuz yarar var.

Tüm yazılarını göster