Katıldığım bir uluslararası konferansta konuşmacı “Lojistik Performans Endeksi” konusunda bir sunum yapmış, arkasından kahve molası verilmişti. Daha önce tanıştığım bir Belçikalı yanıma yaklaşarak, “gördüğün gibi Belçika’nın lojistik performans endeksindeki yeri Türkiye’den daha üst seviyelerde” diyerek, aklınca bana takılmıştı. Kendisine “gel haritalardaki yerlerimizi değiştirelim. Belçika’nın komşuları, Ermenistan, İran, Irak, Suriye, Yunanistan ve Bulgaristan olsun. Türkiye’nin de yeri (o zamanlar AB üyesi olan) İngiltere, Hollanda, Almanya, Lüksemburg ve Fransa olsun. O zaman lojistik performans hangi ülkede daha iyi tartışırız” demiştim. Konumları bir an için gözünde canlandırmış, “haklısın, ülkenin konumu da önemli” demişti.
Gecekondu bölgesinin ortasında sahip olduğunuz villayı, villalar bölgesindeki başka bir villa ile karşılaştıramazsınız. Villanız ne ölçüde mükemmel niteliklere sahip olursa olsun, ancak komşu konutların da kentsel dönüşüme tabi tutulması ve bu evlerde de oturanların sizinle aynı gelir düzeyinde olması halinde villanız değer kazanmaya başlar.
Ekonomimiz gelişiyor olsa da komşularımız ne durumda? Gelin son yıllarda komşularımızla olan dış ticaretimizin düzeylerine bir bakalım;
2021 yılı istatistikleri esas alındığında, bu ülkelere toplam ihracatımızın 31.13 milyar dolar, bu ülkelerden toplam ithalatımızın ise 13.96 milyar dolar olarak gerçekleştiği görülüyor. Yani bu komşu ülkelerle dış ticaret hacmimiz 45 milyar dolar düzeyinde görünüyor.
Dış ticaret hacmimizin bu kadar düşük olmasına, anılan ülkelerde tüketici veya üretici nüfusun düşük olması mı neden oluyor? Hayır, bu ülkelerde 344 milyon insan yaşıyor. Rusya’da 145 milyon, ABD’de 330 milyon, Avrupa Birliği’nde 447 milyon insan yaşadığına göre, anılan komşu ülkelerinin sahip olduğu 344 milyon nüfus azımsanmayacak bir büyüklüğü işaret ediyor.
Türkiye’nin 2021 yılı toplam ihracatı 225 milyar dolar, toplam ithalatı 271 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Toplam dış ticaret hacmimiz 496 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu ticaret hacmi içinde yakın komşularımızın payının yüzde onlara bile ulaşamamış olması düşündürücü. Oysa uluslararası ticarette önce yakın komşularla ticareti geliştirmek sonra ikinci ve üçüncü halkalar içinde olan ülkelerle ticaret yapmak esastır.
Kaldı ki, enerjide dışa bağımlılığımız azaldığı ölçüde petrol ve doğal gaz zengini bu ülkelerden olan ithalatımız daha da alt düzeylerde gerçekleşecek.
Son dönemde, komşu ülkelerle ilişkilerin normalleştirilmesi için harcanan gayretleri desteklemek icap ediyor.
Bu ülkeler ne ölçüde kalkınır ve büyürse Türkiye’nin bu ülkelerle olan ticaret hacmi de artar. Yakın komşularla yapılan ticaretin lojistik maliyetlerinin göreceli olarak çok daha düşük düzeylerde gerçekleşeceği gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir.
Gecekondu bölgesindeki villamızın bahçe duvarlarını daha da yükseltmek yerine, komşu gecekonduların kentsel dönüşümüne destek vermeli ve bu konutlarda yaşayan komşularımızın nitelikli insan gücüne dönüşümüne katkı sağlamalıyız. Ancak bu şekilde “mahallenin saygın abisi” sıfatını kazanabiliriz.
12.10.2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan (İhracat 2021/8) sayılı “İhracı Kayda Bağlı Mallara İlişkin Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ile İhracat 2006/7 sayılı Tebliğ’in ekinde bulunan “İhracı Kayda Bağlı Mallar Listesi’nin 49-51 inci sıraları yürürlükten kaldırılırken, 52 inci sıra olarak Tebliğe şu madde ekleniyor. “52- Gübreler (GTP: 3101, 3102, 3103, 4104, 3105)” Bu GTİP’ler hayvansal ve bitkisel gübrelerin yanı sıra azotlu, fosfatlı, potaslı mineral ve kimyasal gübrelerin tümünü içeriyor. Her ne kadar adı “Kayda Bağlı Mallar Listesi” olsa ve “anılan eşya ihraç edilmeden önce ilgili ihracatçı birliğinden kayıt almalı” dense de bu düzenlemenin bir “ihracat engeli” olduğu herkes tarafından biliniyor. Yapılan bu son değişiklik ile yurdumuzda üretilen gübrenin öncelikle ülke tarımında kullanılmasının ve tarım ürünlerinin piyasa fiyatlarının daha da yükselmesinin engellenmesinin amaçlandığı çok açık. Bu yönüyle saygı duyulacak tüm vatandaşlarımız tarafından desteklenecek bir düzenleme. Gelin görün ki, belli bir amaç doğrultusunda yapılan bu düzenlemeler bazen ihracatımızın başka bir üretim dalına da zarar verebiliyor. Ülkemizin saygın üreticisi ve ihracatçısı konumundaki bir firma 31 inci fasılda tanımlanan “gübre” ürünü dışında %32,5 oranında “üre” ve %67,5 oranında “saf su” karıştırılarak elde edilen “Adblue” adlı ürünü üretiyor ve ihraç ediyor. “Adblue” adlı bu ürün SCR Sistemine (Seçici Katalitik İndirgeme Sistemine) sahip olan taşıt araçlarında egzoz gazındaki azot oksidin azaltılması amacıyla kullanılıyor ve bu yönüyle çevre kirliliğinin azaltılmasına da katkı sağlıyor.
Ticaret Bakanlığı İstanbul Maden ve Metaller İhracatçıları Birliği’ne (İMMİB) yazdığı yazıda 31’inci fasılda yer alan anılan “Adblue” adlı ürünün de bulunduğu gübre grubuna kayıt verilmemesi, bunun dışındaki gübrelerin ihracına ise kayıt sonrası ihraç izni verilmesi yönünde talimat veriyor. Konuyu firma Ticaret Bakanlığı’na yansıtıyorsa da bir yıldan beri bu konuda bir gelişme sağlanamıyor. Öte yandan, anılan firmadan belli bir ürün demedi içinde talep ettiği “Adblue” ürünü mevcut demet içinde yer alamadığı için siparişini iptal eden yurtdışı alıcılarla da karşılaşılıyor.
Oysa, üre ve saf su karışımıyla hazırlanmış ve ayrı ticari kaplara konulmuş sanayi ürününü tarım ürünlerinden ayrıştırmak için uzman olmaya bile gerek yok. Ticaret Bakanlığı’nın ihracatçı birliğine vereceği bir talimatla bu sanayi kuruluşumuzun sorununa çözüm bulması çok mu zor?