Dünyayı ayağa kaldıran iki çatışma, Ukrayna savaşı ve Gazze kaosu, birbirinden oldukça farklı yönde ilerliyor. Gazze'de sonunda ABD Başkanı Joe Biden'ın bizzat "elini taşın altına koyup", somut bir plan ile ortaya çıkması ateşkes için umut ışığı doğurdu.
Gazze meselesinde ABD Başkanı'nın geçen Cuma günü yaptığı bir konuşma ile açıkladığı ateşkes planında aslında pek yeni bir unsur yok; Plan, daha önce CIA Başkanı Burns'un Mısır ve Katar'ın kolaylaştırıcılığında Hamas üzerinde baskı kurup, kabul ettirilen planın neredeyse tümüyle aynısı. Ancak bu kez fark, daha önceki planın altında herhangi bir "sunuş imzasının" olmamasıydı. Şimdi bizzat ABD Başkanı imzasını attı.
Gazze için Biden'ın açıkladığı plan şöyle; Altı hafta sürmesi planlanan ilk aşamada, tam ateşkes ilan edilecek ve İsrail kuvvetleri Gazze'nin yoğun nüfuslu yerleşim alanlarından çekilecekler. Hamas ise buna karşılık bazı esirleri serbest bırakacak. Gazze'ye uluslararası yardım girecek ve İsrail de hapishanelerde tuttuğu yüzlerce Filistinliyi tahliye edecek. İkinci aşamada İsrail tüm Gazze'den çekilecek, Hamas da kalan tüm esirleri serbest bırakacak. Gazze'nin geleceğine ilişkin görüşmeler başlayacak. Üçüncü aşamada Gazze'nin yeniden imarı başlayacak, Hamas ise ölmüş rehinelerin naaşlarını iade edecek.
Biden'ın ateşkes planı, Netanyahu'yu köşeye sıkıştırdı
Washington'un ateşkes için kendisini bu kadar ortaya koyması, İsrail'deki Başbakan Netanyahu'yu zor durumda bıraktı. İsrail'in daha önce Hamas'ın kabul ettiği benzer plana tepkisi, Gazze'yi Mısır'dan ayıran Refah sınır kapısını işgal edip, Refah kentinde sığınmacıların bulunduğu çadır kentte bomba yağdırmak, onlarca sivili öldürmek olmuştu.
Oysa şimdi Netanyahu'nun aynı plana ikinci kez itiraz etmesi, bizzat Biden'a "hayır" demesi anlamına gelecek. Netanyahu'nun aşırı sağcı koalisyon ortaklarının işi kolay; Ortaklardan aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Gazze'yi tümüyle Filistinlilerden "temizleyip", gidip oraya yerleşmeyi planladığını bile açıklamaktan çekinmeyen bir kişilik. Ancak üzerinde bugüne kadar açılmış yolsuzluk dosyalarının ağırlığını taşıyan Netanyahu, üstelik Tel Aviv sokaklarında her gün yüzbinler İsrail hükümeti aleyhine protesto yapmaya devam ederken ABD'ye resmen "hayır" diyebilecek mi? Zor karar. Biden'a "hayır" deyip, kısa bir süre daha iktidarda kalmayı başarsa bile, ABD'yi de doğrudan karşısına almış bir Netanyahu'nun o yolsuzluk iddiaları nedeniyle "rahat bir emeklilik" geçirmesi pek mümkün olmaz. Siyasette her şey hesap ve pazarlık işidir, unutmamalı.
Blinken da Türkiye'yi devreye soktu
Biden'ın ateşkes önerisinin hayata geçebilmesi için tüm Amerikan bürokrasisi de harekete geçti elbette; ABD Dışişleri Bakanı Blinken da, Hamas'ın planı itirazsız kabul edebilmesi için, bu gruba yakın duran Türkiye ve Katar gibi ülkelerle temas kurdu. Blinken'ın Prag'da yüz yüze görüştüğü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı, ertesi gün bir de telefonla araması bunun işareti. Ankara da plana sahip çıkmış olmalı ki, Hamas'tan gelen açıklamalar olumlu oldu. Şimdi top Netanyahu'nun tarafında.
Ukrayna'da nükleer senaryo yine gündemde
Ukrayna ise daha karamsar bir yola girdi; Rusya'ya karşı Ukrayna güçlerinin, Batı'nın verdiği tüm silah desteğine karşılık önemli başarı elde edememesi, NATO Genel Sekreteri'nin "verilen silahlar, sadece Ukrayna topraklarında değil, Rusya'yı vurmak için de kullanılsın" önerisi getirdi. Moskova da, NATO'nun silahları ile kendi topraklarının vurulması ihtimaline karşı yeniden "dehşet senaryosunu" tedavüle soktu. Rus yetkililerden birbiri ardına, Rusya'nın da "nükleer silaha başvurma ihtimali" üzerine açıklamalar gelmeye başladı.
Ukrayna konusunda Fransa'nın tutumunu da ayrıca not etmekte fayda var.
Macron bir yandan Ukrayna ordusuna destek için bu ülkeye eğitim amaçlı Fransız askeri göndermeyi planlarken, diğer yandan Rusya'ya yönelik yaptırımlardan Fransa'nın ortak olduğu Airbus'un muaf tutulması için kulis yapmaya başladı;
Ulusal çıkar işin içine girince, değer de, ideolojide de silinip gidiyor aslında...