DÜNYA Gazetesi’nin her zaman bir “mevlithan takımı” olmuştur. Erdoğan Alkin’den Mithat Melen’e, Osman Arolat’dan Gazi Erçel’e, Nezih Demirkent’ten Hasan Yılmaer’e adlarını burada sayamayacağım kadar çok insan, Anadolu’da “üretim uyanışına” katkı yapmak için illeri, büyük kasabaları dolaştı.
Son döneme kadar o ekiplerin içinde her zaman yer aldım; denir ya, uzun yolculuklarda, sofralarda, iyi günlerde ve kötü günlerde birlikte iş yaptığımız insanları derinliğine tanıma fırsatım oldu.
Kimseye haksızlık etmek istemem, ama benim gözlemlerime ve izlenimlerime göre ortak çalışmaya, öngörme ve önlem almaya, toplantı verimini artırmak için tema belirlemeye ve uygulamaya, kendi bildiğini değil de yapılacak değerlendirmelerin amacı ve hedefine göre hazırlanmaya büyük özen gösterenlerden biri Gazi Erçel’di.
Birlikte değerlendirme yapacağımız yerler hakkında ön-bilgi derler, yörenin ihtiyacını sorgulayarak saptar, sözün ayarını yapar; konuşmaların tekrarını önler, mesajların bütünlüğü kadar ihtiyaçlara yanıt vermesi konusunda ciddi çaba gösterirdik
Tokat ve ilçelerinde dolaşırken, Erbaa’da Karayaka Belediye Başkanı, Merkez Bankası’ndan ayrılışından sonra dava konusu olan 50 bin dolar konusunu soracağını salona girmeden önce bana söyledi. Durumu Gazi Erçel ile paylaştım: “Çok memnun olurum, insanların paylaşmadan bilir bilmez spekülasyon yapmaları yerine açıkça sormaları, benim de cevabımı vermem doğru olur” dedi.
Söyleşi bitti, sorular sorulmaya başlandı… Salonda oturan belediye başkanı el kaldırdı; olanca açıklığıyla sordu.
Gazi Erçel, “Soruyu bu kadar açık ortaya koyduğunuz için teşekkür ederim. Cevabını bir soruyla vereceğim. Neye inanıyorsanız onu şahit kılın, bir kalemde milyarlarca doları başkalarına kazandırabilecek bir makamda olsanız, kendi alın teriniz olan 50 bin dolar için bütün kariyerinizi bir işkenceye döndürme riskini alır mısın?” dedi.
Salonda büyük bir sessizlik oldu… Başka sorulara geçtik. Ardından da dava ile ilgili olan birinin kızını Merkez Bankası’na yerleştirmek için telefon ettiğini… Kendisinden sonraki başkana durumu aktardığını… Sonra davada mahkumiyet aldığını, durumun hayatında çok büyük yaralar açtığını bizlerle paylaştı.
Gazi Erçel ile ilişkimiz hiç kesilmedi. Çok ciddi bir okuyucuydu; her yazıya mutlaka bir değer katar, bildiklerini “…miş gibi” yapmadan paylaşırdı.
Başkalarının ne düşündüğünü bilemem, ama birlikte uzun süre çalıştıktan sonra kendisine saygım arttı… Derler ya, “Heykeller yanına yaklaştıkça büyür; insanlar yanına yaklaştıkça küçülürler”. Ayrıntısı hakkında net bilgi sahibi olmadan kendisine haksızlık edildiğini düşündüm; bu düşüncelerimi de koruyorum.
Meraklı, araştıran, sorgulayan, uzlaşmacı ve sorumluluk duyguları yüksek bir insandı… Ortalıkta görünmek için bir yumurtlayıp on gıdaklayanlardan değildi; işinin hakkını verenlerdendi. Uluslararası güçlü ilişkileri ve etkileşimi vardı.
İyi yetiştirmiş bir insandı; derinliğine araştırılmamış bir konu için onun birikimlerinden gerektiği gibi yararlanılamadı.
Gazi Erçel’in yüreğini yaktığını bildiğim olayların geniş, açık ve adil bir sorgulamadan geçirilmesini, arımızdan ayrılışından sonra olsa bile “hakkın yerini bulmasını” çok isterim.
Hiç kimseye “harman veresiye avukatlık yapmak” istemem… Uzun yolculuklarımızda, bitmez tükenmez sorgulamalarımızda, bilgi paylaşmanın hazzını tatmak istediğimiz değerlendirmelerde sağladığım birikimlerim, Gazi Erçel’in emsallerinin çoğuna göre daha yüksek sorumluluk duygusu olan biri olduğunu düşünüyorum.
Yerinde rahat uyu Gazi Bey… Seni anlayan dostların var!