Yanlış bulduğum uygulama pratiklerinden biri de sık sık eski yazıları olduğu gibi yayınlamak. Bu temel ilkeden kimi zaman sapmalarımız oluyor. Yaklaşık bir yıl önce, 19 Ekim 2023 günü paylaştığım köşe yazısını bir kez daha bu sütuna taşıyorum. Taşıma ilkesiz, gerekçesiz, özensizlik ve tembellik nedeniyle yapmıyorum. İnsanlığın yüz akı bir yazarın, Gieon Levy’nin Filistin’le ilgili birikimini değerlendirdiği yeni kitabıyla ilgili söyleşisini paylaşmaya altyapı oluştursun, ne anlatmak istediğimiz, ne anlamamız gerektiğini daha iyi kavrayalım diye tekrarlıyorum.
***
Gazeteciliğe başladığım yıllarda Günaydın’ın Küçükkuyu’daki yazlık kampında tanıştığımız Necati Doğru ile dostluğumuzu yarım yüzyıla çok yaklaşan bir zamandır sürüyor. Cumartesi günü Ayasofya Camii yakınındaki evine gittim. Uzun söyleşimizin bir saniyesini bile ucuzculuğun pençesine düşürmeden, yaşam serüvenlerimizin değişik kesitlerini sorguladık ve toplumumuzu “malumat mahkûmu” yapan sürecin üzerine gidilmesi gerektiği düşüncesinde birleştik – Necati Doğru’nun Gideon Levy ile ilgili yazdığı “Gerçek Gazetecilik” başlıklı yazısını 11 Ağustos 2024 günü Sözcü gazetesinde okuyabilirsiniz-
Bu hafta size “neden malumat mahkûmu” olduğumuzun gerekçelerini anlatmak istiyordum. Eve dönünce “İstanbul’un doğusundaki bitmeyen oyunun” ateş odaklarından biri olan Filistin-İsrail savaşını kimlerin nasıl değerlendirdiğine göz attım. Yazı insanlığı serüvenimin iki kahramanı çıktı karşıma İsrail’deki Haaretz gazetesinin iki büyük insanı: Aluf Benn ve Gideon Levy.
Birisi bana, “Gazetecilikte kendine ‘rol modeli’ seçecek olsan kimi seçerdin?” diye soracak olsa, en küçük tereddüdün gölgesini düşürmeden, Aluf Benn ve Gidon Levy’nin adlarını söylerdim.
Neden Benn ile Levy’yi rol modeli seçeceğimin gerekçelerini okuyucularla paylaşmak isterim:
1- Yazar olarak Benn ve Levy işlerinin odağına “insanı” yerleştirmiştir. Fukişima’nın uğradığı büyük yıkımın ilk günlerinde Gidon Levi’nin “Fukişima Sevgilim” başlıklı yazısını ağlayarak kaç kez okuduğumu bilemiyorum. Bu iki gazeteci, yaşamı insan odaklı bağlamından koparmadan ve hiçbir düşüncenin, inancın, polemiğin, popülizmin, fanatizmin, önyargının, yerleşik doğrunun, kalıp düşüncenin, kör inancın ve ezberin tuzaklarına düşürmeden işlerini yapıyorlar.
2- Düşüncelerini yazıyla paylaşan, kamu aydını sorumluluğu taşıyan Benn ve Levy’yi zihnimde yücelten özelliklerinden bir başkası da “ilkelerden oluşturdukları kalelerini” büyük bir azimle, “sözlerini dudaktan gözlerini budaktan sakınmadan” savunmaları. Yazılarına küresel ölçekte güven duyulmasının, dünyanın bütün medya araçlarında yer verilmesinin nedeni, ilkeli duruşları ve iç tutarlılıklarını koruma özenleridir.
3- “Düşmanını öğretmen yaparsan kazanırsın; düşmanına benzersen tökezlersin” diyen insanlığın akıl birikiminin ince ipek tülbentlerinde süzerek kristalleştiren ve içselleştiren iki gazeteci Levy ve Benn. Bu iki yazar, bir imparatorluğun çöküşünün, bir yeni devletin kuruluşunun birikimlerine sahip olan İsmet İnönü’nün gençlik liderlerini uyardığı, “Siyasette haklı haksız yoktur; güçlü ve güçsüz vardır. Güçlü olanlar haklı gibi gözükebilir. Eğer, güçlü olanlar ilke, kural ve yasalardan kendilerine sınır çizmezlerse, kendi kuvvetleri içinde boğulur. Siyasette bugün ‘hain’ ilan ettikleriniz yarın ‘kahraman’ olabilir. O nedenle, iki binde bir olsa siyasette tamiri imkânsız hata yapmamak gerekir” gerçekliğini bütün benlikleriyle yaşama taşımak için çabalıyorlar.
4- Benn ve Levy, toplumun huzur ve güvenini, refahını artırmaya engel olan “tabulara” karşı yalın kılıç savaşıyorlar. Bu iki insan kendi toplumlarında “aklını bir yerlere emanet edenlerin” düşmanlıklarını göğüsledikleri gibi, insan-odaklı yaşama önem veren yurttaşlarının da, dünyanın herhangi bir yerindeki başka insanların da sevgilerini kazanıyor; çok ciddi desteklerini alıyorlar.
5- Gerçek gazeteci kimlik ve kişiliğine özen gösterdikleri için Benn ve Levy, mesleki yaşamlarını, med-cezir çöpçülüğü yapmadan, yazar ne kadar çok çalışırsa okuyucusuna o kadar değer katar ilkesinden en küçük bir ödün vermeden sürdürüyorlar. Yazdıkları konuların ayrıntılarına inme özenleri gösteriyor; saha sorgulaması yapıyor, olay ya da olguları bağlamından koparmadan yorumluyorlar. Kullandıkları sayısal, görsel ve kavramsal açıklamaların model, metot ve içerik bileşenlerini paylaşıyor, analizlerindeki ehliyet ve liyakatleri nedeniyle kendilerine duygulan güvenini büyütüyorlar.
6- İsrail’deki toplumun bir kısmının “kibir ve üstünlük inancını” besleyen içi boşaltılmış “milliyetçilik ve dindarlık” kavramlarına dayalı söylemlerin toplumun uzun dönemli geleceğine vereceği zararları büyük bir cesaretle, bizdeki deyimiyle, “kelle koltukta göğüsleyen” iki meslektaşımız Levy ve Benn.
7- Bir gazetecinin “mesleğinin hakkını vermesi”, okuyucularına “ilham vermesi ve saygı uyandırmasıyla” ölçülür. Bir yazı insanı olarak Benn ve Levy’den ilham almıyor; onların büyük bir cesaretle yürüttükleri bağnazlığa karşı savaşa saygı duymuyorsak, dönüp kendimize ayna tutmalıyız: “Ben kimim, ne yapıyorum, kime ve neye hizmet ediyorum, yaptığım işin bir değeri ve anlamı var mı?”
Bir gazeteci, kahve sohbetlerinde ciddi fikirler yerine sloganları durmadan tekrarlayanlarla benzeşmelidir. Gazeteci, başkalarının paylaştıklarına yana ve karşı olma tuzağına düşmeyecek kadar objektif olmalı, okuyucunun ufkunu genişletecek düşünceler, gözlemler ve yorumlar katacak kadar da işini ehliyetle yapmalıdır. O zaman Aluf Benn ve Gideon Levy gibi ilham verir ve saygı uyandırır.
***
Haftaya Gideon Levy’nin yeni kitabıyla ilgili söyleşisi ve çıkarmamız gereken dersler üzerinde durmak istiyorum.