Koronavirüs pandemisi insanlık aleminin büyük bir bölümünün yüzleşmek istemediği gerçeği açığa çıkarttı, yeryüzünde yaşamın sürmesi için dünyanın düzeninin temelden değişmesi gerektiğini gösterdi. Bu mesajı hala anlamak istemeyen geniş bir kesim var ama mesajı alanlar dünyayı değiştirmeye başladı bile. Bu değişimin başını da pandemi nedeniyle en fazla can kaybının yaşandığı ülke olan ABD’de yeni işbaşına gelen Biden yönetimi çekiyor.
Biden’dan önce ABD başkanlığı koltuğunda oturan Donald Trump, sınırsız cehaletiyle pandemiyi alaya alarak rekor sayıda Amerikalının hayatını kaybetmesine yol açmasaydı belki hala demokrasiyi torpilleme ve kendi krallığını ilan etme çabasını sürdürüyor olacaktı. ABD’de liberal demokrasinin kurumlarının gelişmiş olması sayesinde bu tehlike atlatıldı ve Biden ABD tarihinin en yüksek oyunu alarak başkan olabildi.
Biden dünyayı değiştimek istiyor
Biden bütün engelleri aşarak ve 81 milyon oy alarak başkanlık koltuğuna oturdu ama rakibi Trump’ın da 74 milyon oy aldığını da unutmadı ve ilk iş olarak bütün vatandaşların en kısa sürede aşılanması için büyük bir seferberlik başlattı. Bunun hemen ardından 1,9 trilyonluk bir ekonomiye destek paketini Kongre’den geçirmeyi başararak pandemi nedeniyle zarara uğrayan kesime öncelik verdiğini gösterdi. Yaygın destek gören bu paketi izleyen ve altyapı yatırımlarına öncelik veren ikinci bir dev kamu yatırımı programını açıkladı. Trump’a oy vermiş olan seçmenlerin de kayıtsız kalamayacağı bir başlangıç yaptı Biden. Biden’in yaklaşımı, 40 yıldan beri dünyanın gidişatına damga vuran neoliberal kapitalizmin devre dışı bıraktığı devleti, yeniden yönlendirici ve destekleyici unsur olarak devreye sokarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyor. Ayrıca ekonomideki canlanmanın nimetlerinden yalnızca küçük bir azınlığın değil, geniş bir toplum kesiminin yararlanmasını istiyordu Biden. Bunu sağlamak için devasa boyutlara tırmanacak olan kamu harcamalarının finasmanında da yük sermaye kesiminin üzerinde olacak. Biden ayrıca devasa kârlar elden küresel şirketlerin küçük ülkelerde yaratılan vergi cennetlerini kullanarak vergi yükünden kurtulmalarını önleyecek uluslararası düzenlemelere gidilmesini öneriyor.
Emekçilerin günü mü?
Son 40 yılda küresel kapitalizmin gelişmesine yön veren neoliberal küreselleşmenin bir yandan Batı’nın küresel şirketlerini yeni zirvelere taşırken diğer yandan başta Çin olmak üzere dünya ekonomisinde söz sahibi olacak yeni ekonomik güçler yarattığı bir gerçekti. Bu süreçte kayba uğrayanlar ise Batı’nın emekçi sınıfları olmuştu. Ayrıca dijital devrimin üretim süreçlerinde yarattığı dönüşüm de bu kayıplara yeni boyutlar kazandırmıştı. Şimdi gelinen noktada Batı’daki emekçi kesimin tepkisi liberal demokrasinin sorgulanmasını gündeme getirmiş ve Trump gibi liderlerin ortaya çıkmasına neden olmuştu.
The Economist dergisi son sayısında yer alan başyazıda Biden’ın ABD’deki yeni açılımının aslında sermayenin emek kesimini marjinalleştirerek hüküm sürdüğü dönemin sonuna gelindiğini gösterdiğini ve emeğin gücünün artacağı yeni bir dönemin başladığını ileri sürüyor.
Dünya değişirken biz ne yapıyoruz?
Hala belirleyici olmaya devam eden pandemi sürerken ve demokrasinin bütün kurumlarıyla işleyişi sayesinde dünya belki de yeni bir döneme girilirken Türkiye’de olanlar ise umutlu olmaya imkan vermiyor. Trump’ın ABD’de kurmak istediği tek adam rejimini Türkiye’de kurmuş bulunanlar, her türlü muhalefeti susturarak ülkenin içine düşmüş bulunduğu ekonomik çıkmaza çözüm üretemezken dünyaya hangi gözlükle baktıklarını da açığa vuruyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir toplantıda yaptığı konuşmada şunları söylemiş:
“Güya bize muhalefet yapmak adına Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahip olduğu halde gavurun kılıcını sallayarak üzerimize gelenleri gördükçe üzülüyoruz.“ Her halde bizim de üzülmemiz gerekiyor.