Biontech – Pfizer ve Moderna’nın COVID-19 aşılarıyla neredeyse herkesin haberdar olduğu mRNA teknolojisi, 15-16 Kasım’da Bali’de gerçekleşen G20 Zirvesi’nin Sonuç Bildirgesi’ne konu oldu. 2015’te Türkiye’deki G20 Liderler Zirvesi etrafındaki birkaç yılda tecrübe ettiğim; Sonuç Bildirgeleri’ne giren kısıtlı konulardan biri olmak oldukça zor. Böyle bakınca bu yılki Bildirge’de benzer konuların alışılmış uzunluk ve kapsamlarına göre daha geniş şekilde, sağlık politikası konularını ve ayrıca mRNA teknolojisi gibi yenilikçi detayları görmek şaşırtıcı ve aynı zamanda kritik.
mRNA yani mesajcı RNA, proteinlerin oluşumu için DNA’dan bilgiyi taşıyan bir nevi iletişim aracıdır. Bu teknolojiyle laboratuvarda üretilen sentetik mRNA’lar, aşı olarak hücrelerimize girdiğinde protein üretimi ve vücudumuzda bağışıklık tepkisini tetiklemiş olur. mRNA teknolojisi son dönemde aşı ile öne çıksa da, aslında yıllardır üzerine çalışılan ve farklı hastalıkların hem koruma hem de tedavi süreçlerine yönelik geliştirilen bir terapötik araçtır. 1961’de mRNA’nın keşfiyle başlayan süreç, 1995’te mRNA bazlı kanser aşısının ilk hayvan deneylerinin yapılması ve 2017’de yine bir mRNA aşısının ilk klinik çalışmalarının gerçekleştirilmesiyle devam etti. 2020’de ise pandemiyle birlikte, hepimizin bildiği süreç başlıyor ve iki farklı mRNA aşısı onay alarak kullanımı yaygınlaşıyor.
mRNA teknolojisini G20 Sonuç Bildirgesi’ne konu eden; bu teknolojinin potansiyeli ve etki alanının genişliği. mRNA temelli tedavilerin devam eden ya da tamamlanmış Faz 2 ve 3 klinik çalışmalarına bakarsak, SARSCoV- 2 dışında Melanoma ile CMV ve RSV virüs kaynaklı bulaşıcı hastalıklarına yönelik tedavileri görüyoruz. Biraz daha geriden gelen çalışmalara yani Faz 1’e doğru listemizi genişletince ise, solid tümörler ve otoimmun hastalıklara doğru genişleyen mRNA tedavileri var. Yani bu teknoloji, gerek bulaşıcı hastalıklarda gerekse kanser gibi kronik hastalıklarda çok önemli bir " href="https://www.ekonomim.com/gundem" target="_blank" rel="noopener">gündem oluşturuyor. Bununla birlikte tabii ki hala tartışılmaya devam edilen riskler de söz konusu.
mRNA ile ilişkili patentler de potansiyeli destekleyici başka bir gösterge. İlişkili patentlerin 2000’lerin başından bugüne kadar 10 katına çıktığını söylemek mümkün. Moderna, Biontech, CureVac, GSK, Sanofi gibi şirketler en fazla patente sahip olanlar gibi görünüyor. Özellikle büyük ilaç şirketlerinin patent sahipliğinde, son yıllarda bu teknolojilerle ilgili artan birleşme-satın alma yatırımları rol oynuyor. İlaç " href="https://www.ekonomim.com/sozluk/ar-ge" target="_blank" rel="noopener">Ar-Ge’sinde değişen iş modellerinden ve startuplarla yapılan işbirliklerinin öne çıkmasından yıllardır bahsediyordum, mRNA ile ilgili gündem söz konusu olduğunda da bu konu geçerliliğini koruyor. Bunun yanında özellikle Çin’deki araştırma kurumları ve şirketlerin mRNA teknolojisine ilişkin patent başvurularının son birkaç yılda çok hızlı arttığını da eklemem lazım. mRNA patentlerini üç ana alanda görüyoruz: Bulaşıcı hastalıklar, kanser ve farklı uygulama alanlarına sahip olabilecek platform teknolojiler. Nükleik asit modifikasyonlarının yanında, mRNA taşıma sistemlerindeki iyileşmeler patentlere en çok konu olan alanlar arasında yer alıyor.
2022 G20 Sonuç Bildirgesi’ne konu olan ilişkili sağlık politikaları konuları arasında; yenilikçi tedavilere ve sağlık teknolojilerine erişim modelleri, teknoloji transferi ve işbirlikleri yer alıyor. COVID-19 pandemisinin bize öğrettiklerinden hareketle sağlık politikası gündemini inovasyon ve yeni teknolojilerle birlikte yeniden ele almamız gerektiği çok açıkça ortada. Acil müdahale gerektiren zamanları geride bıraktığımız fakat hala pandemiyle mücadele sürecinin devam ettiği son 1 yılda önümüzdeki döneme koruyucu ve önleyici bir yaklaşımla odaklanma ihtiyacımız var. Bu kadar ciddi bir mesele bizi hala daha iyi bir sistematik yaklaşıma taşımamış görünüyor. Pandemide yeni tanı ve tedavi yöntemlerine erişimin ne kadar kritik olduğunu gördük. Yenilikçi ilaca erişim dünyanın neredeyse her yerinde farklı seviyelerde problem ve tartışma konusu olarak yerini koruyor ve yenilikçi tedavilere erişim için farklı model tartışmaları uzun zamandır gündemde. Türkiye’deki ilaca erişim, ruhsatlandırma ve geri ödeme süreçlerini yeniden değerlendirince, halk sağlığı özelinde ve önceliğinde bakmadığımız görünüyor.
Yenilikçi tanı ve tedavi araçlarına erişimde önceliklendirmemiz gereken halk sağlığı meseleleri var: 1. Dünyada farklı dinamiklerle tetiklenmeye devam eden göç gündeminin sürekli önemini arttırdığı yenilikçi Antiviraller’e erişim 2. Pandemiyle birlikte geri planda kalmış gibi görünse dünya ve Türkiye için kritik bir mesele olan Antimikrobiyal Direnç ve bununla ilişkili yeni nesil antibiyotiklere erişim 3. Bugün uzun uzun bahsettiğim yenilikçi teknolojilerle üretilen aşılar. Hem startup ekosistemini hem de teknoloji transferini bu çerçeve içine dahil edeceğimiz yenilikçi modeller üzerine geç kalmadan çalışmak gerekiyor. Sağlık bu, pandemiyle öğrendik ki başka bir şeye benzemiyor…