Türk lirası cinsinden değerlenen varlıkların tamamı olmasa da bir kısmı, özellikle de hisse senetleri tarafı, geride kalan 1 aylık zaman dilimi içerisinde ciddi anlamda zorlanma gösterdi. Farklı nedenlerden oluşan başlıklardan söz ediyoruz. Yakın süreçte birçok kez farklı yazılar içerisinde değinmeye çalıştığımız gelişmeleri toparlamakta fayda var. Biraz dışarıyı konuşarak konuyu bağlamaya çalışalım.
Küresel tarafta, adını nasıl koymak istediğinize göre değişir, kabul edelim ki volatil bir süreç içerisinden geçtik-geçiyoruz. Denge arayışları böylesi zamanlarda belirir. Neden? Özellikle global para politikalarında dönüş noktaları pozisyonlanmaların yeniden belirmesine ve varlık sınıfları arası geçişlere neden olur. Esasen son 2-3 haftada olan biten de bunun ekseninde gerçekleşiyor. Biraz Fed, biraz BOJ, biraz resesyon, biraz hisse-tahvil değişimi, biraz da her şey. Böylesi dönemlerde tüm başlıklar aynı sepet içerisinde eritilir. Başlıkların hangisinde etkinin daha fazla/az olduğuna karar vermek güçleşir. Ta ki toz bulutu kalkana- azalana dek. En iyisi, doğru olduğuna inanılan sektör ve şirketlerde pozisyonlanmaktır. Eğer trendin ciddi anlamda geri dönüşte olmadığı değerlendiriliyorsa.
Süreç içerisinde gerek farklı platformlar gerekse iletişim tercihleri ile anlatmaya çalıştığımız düşüncelerimiz de ikinci paragraf ekseninde gerçekleşti. Henüz global ya da yerel varlıklar açısından trend dönüşü noktasında olduğumuza dair sinyaller alabilmiş değiliz. Bunu önemsiyoruz. Son birkaç yılda yaşanan rallilerin gerisinde/uzağında kalmış ya da pozisyon artırma isteğinde olup da uygun zamanlamayı başaramayan kesimler için avantajların doğduğu kanaatindeyiz. Ancak, ince elemek elbette önemli. Diğer başlıkları da gözetmek. Ne gibi? Makro taraftaki gelişmelerin nereye doğru evrildiği/evrilebileceğini anlamak gibi. Bu kısım özellikle yerel varlıklarda oyun değiştirici olma şansını da yaratır.
Bir diğer unsur da işlem yaptığınız piyasaların karakteristik özelliklerini anlamak-inatlaşmamak- ona uygun davranmak üçlemesinden geçiyor. Yerel varlıklar burada da ayrışıyor. Derinlik, kurumsallaşma, öngörü şansı tanımak, finansalları en kolay şekilde anlatmak gibi başlıklar bizler açısından genellikle problem oluyor. Buna göre de davranmak en iyisi ki sürpriz faktörünü olabildiğince azaltalım
Türkiye ekonomisi ivme kaybediyor- soğuyor. Bu, bir tercihten ziyade, son 4-5 yılın enfl asyon yapısındaki bozulma ile mücadelede gelinen noktanın zarureti. Mayıs 2023’ten bu yana atılan adımların önemli bir kısmı para politikası kanalı üzerinden gerçekleşti. Çünkü en ciddi erozyon buradaydı. Genel kabul görmüş gerçeklerden birebir zıt yönde ayrışmanın bedel(ler)i oldu. Şu anda önemli bir dengelenme arayışı- soluklanma süreci içerisinden geçiyoruz. Evet, doğru duydunuz. Hali hazırda sürecin içerisindeyiz. Enflasyon ile mücadele, tüm kesimlerin uzlaşısından doğan bir sonuç kümesi. Süresi de uzun oluyor. Farklı örneklerde, atılan adımların genişliği ve kapsayıcılığından, ülke bazlı karakter yapılarına göre süreçler de değişkenlik gösterebiliyor. Burada nüfus yapısı ve tüketim tercihleri de unutulmasın.
Türk hisse senetlerinden 17 Mayıs haftasından bu yana gerçekleşen yurt dışı yerleşik çıkışının ulaştığı rakam, 2.5 milyar dolar. Son 13 haftanın 11’inde buradaki eğilim, düzenli şekilde satıcılı seyretti. DİBS’teki performans, sadece bu süreç özelinde, +6.5 milyar dolar. Para politikasından doğan zaruretin ve kurdaki seyrin doğal sonucu. Burası da tercih değil. Sonuç. Bazen böylesi ters sonuçlara ihtiyacınız oluyor. Tüm bunların bileşiminde ekonomideki soğuma şirketlerin finansallarını ve yatırımcı algısını vuruyor. Daha önce de belirtmiştim: sahadan aldığımız geri dönüşler, Haziran’ın ikinci yarısından bu yana, sektörlerin geneline yayılır yavaşlamaya işaret ediyor.
Eğer 2Ç finansallarını “sürpriz” olarak değerlendiriyorsanız, üzgünüm, ama, geç kalmış olabilirsiniz. Bu eğilim, 3Ç finansallarını da etkileyecek. Kaçınılmaz son. O nedenle ekonomik döngüden olabilen en az hasarı alacak, olası yabancı yatırımcı dönüşüne -yavaş ve küçük adımlarla- en sağlıklı ve mantıklı tepkiyi verebilecek sektörlerde pozisyon almak, olabilecek en yerinde hareket. Ne gibi? Sezondaki döngüyü beğendiğimiz havacılık, 2025’i satın aldığımız bankacılık, daha defansif yapıları ile hala marj bırakan telekom ve savunma gibi noktalarda olmak bize mantıklı geliyor.
Yanlarına, kurumsal yapıları ile dikkat çeken, “uzun yılların BIST şirketleri” olarak bilinen, yabancı girişlerinde “ülke pozisyonlanması” işareti veren holdinglerden de ekleme yapılabilir. Perakendeyi de hala beğenmekle birlikte, çeşitlilikten ziyade, sektör ağırlığına odaklanıyoruz. Fazla dağıtmadan pozisyonlanmak daha doğru.