Fiyat istikrarı ve dışa açık planlama

Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girdiğimiz bugün, geçmiş deneyimlerimiz gelecekte daha iyi bir ekonomiye sahip olmak için neler yapmamız gerektiğini bize büyük oranda söylüyor. Küresel ekonomide %1 paya sahip olan, dünyanın en büyük 20-25 ekonomisi arasında bulunan ülkemizin başardıkları kadar hem istikrar hem kalkınma göstergeleri anlamında gitmesi gereken çok yol olduğunu da biliyoruz.

Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana baktığımızda, gerek büyüme gerek makroekonomik istikrar anlamında en güçlü dönemlerden birisinin 1930’lu yıllar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çok başarılı bir planlama deneyimi ile sanayide kendi kendine yeterli olma aşamasında önemli ilerleme kaydeden ülkemiz, enflasyon, bütçe dengeleri, dış denge gibi genel makro istikrar göstergelerinde de oldukça başarılı bir dönem geçirmişti. Eğitim sistemimizin iyileştirilmesi Cumhuriyetimizin kuruluşuyla beraber öne çıkan en önemli unsurlardan birisi olmuş, Köy Enstitüleri ile beraber ülkenin kalkınmasına giden yolda kendine özgü yapı bir yaratmayı da başarmıştı. Maalesef ikinci dünya savaşı yılları ve arkası Köy Enstitülerinin devamını mümkün kılmamıştır.

1960'lardan sonra uygulamaya giren yeni planlı dönemde, ekonomimiz kendi kendine yeterli olma konusunda önemli aşamalar kaydetmiş, sanayimizin altyapısı büyük oranda o dönemde oluşturulmuştur. Tüketim mallarından sonra ara ve kısmen sermaye mallarının üretiminde de kendi kendine yeterli olma konusunda önemli mesafe kaydedilmiştir. Beşeri sermayeyi geliştirme konusunda oldukça önemli adımlar atılmıştır. Yetmişli yıllarda bu sefer küresel stagflasyonla yine kesintiye uğrayan planlı dönem, 1980 sonrası daha liberal bir ekonomiye geçişle başka bir sürece evrilmiştir. Altmışlı yılların planlama deneyimi oldukça başarılı olmakla birlikte, temelde iç piyasayı hedeflemesi ve dış rekabeti yeterince dikkate almaması en büyük eksikliğidir. 

1980’li yıllarla başlayan liberal ekonomi döneminde ülkemiz ihracat yoluyla küresel rekabette önemli bir deneyim sürecine girmiştir. Bununla birlikte, finansal piyasalarda ve ürün piyasalarındaki liberalleşme adımları ekonominin potansiyeline ve ihtiyacına göre görece hızlı olmuştur. Ekonomimiz sıcak para hareketlerine daha bağımlı hale gelirken ihracat önemli oranda sıçrama göstermesine rağmen, ciddi biçimde ithal bağımlılığı da getirmiş ve ortaya çıkan dış açıklar artan oranda bir finansman ihtiyacını da doğurmuştur. Bununla birlikte, ülkemizin bu dönemde ihracatta ve rekabet gücünde önemli bir başarı sağladığı açıktır. 2000’li yıllardan sonra da ihracattaki bu gelişme devam etmiştir fakat ithal bağımlılığı ve dış açıklık sorunu çözülememiştir. 

Önümüzdeki süreçte otuzlu ve altmışlı yılların planlama deneyimi ile seksenli yıllardan sonra başlayan dışa açık büyüme modelini kendimize özgü bir yapı ile birleştiren, o zaman yapılan hatalardan dersler çıkaran, dışa açık rekabeti esas alan, planlamacı, inovasyon ve yüksek teknolojiye odaklı, eğitim, hukuk, kurumsallaşma alanlarında reformist yeni bir modele ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. 

1970’li yıllarda küresel ekonomide petrol krizi ile başlayan, 1980’lerden sonra da dövize bağımlılığın artmasıyla ortaya çıkan kur baskısı ve borçlanma ile giden aşırı iç tüketim eğilimi ile devam eden süreç, enflasyonu ekonominin en önemli sorunlarında birisi haline getirmiştir. Zaman zaman düşme eğilimi olsa bile bu sorun o dönemden bu zamana hiç bitmemiş, son dönemde de çok ağırlaşmıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz dışa açık ve rekabetçiliği esas alan ekonomi modelini oluşturabilmemiz ya da orta ve uzun vadeli herhangi bir model oluşturabilmemiz için enflasyonu kalıcı bir şekilde düşürmemiz, gelişmiş ülkelerin hedeflediği %2’lere indirebilmemiz gerekiyor. Enflasyonla mücadelede para politikasının ne derece önemli olduğunu son yıllarda bir kere daha öğrendik. Ama son günlerde yaşadığımız deneyim bize bir de şunu gösteriyor, para politikası enflasyonla mücadelede tek başına hiçbir zaman yeterli olmuyor. Doğru kurumsal yapılar, maliye politikası, yapısal reformlar ve yüksek kredibilite enflasyonla mücadelenin diğer önemli unsurlarını oluşturuyor. 

Sonuç olarak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında istikrarlı ve en üst düzeyde kalkınmış bir ülke olabilmemiz için enflasyon sorununu kalıcı olarak çözmemiz, dışa açık ve rekabetçiliği esas alan bir planlama sürecine girmemiz, teknoloji ve inovasyona odaklanmamız, eğitim, hukuk, kurumsallaşma alanlarında reformlarla ilerlememiz gerektiğini düşünüyoruz.

Tüm yazılarını göster