Jan Marsalek ismini duydunuz mu? Bir dönem Avrupa’nın en büyük fintek şirketlerinden biri olan Wirecard’ın başındaydı. Wirecard, milyarlarca dolarlık dolandırıcılık skandalının ortaya çıkmasının ardından battı. Rus ajanı olduğu ortaya çıkan Marsalek ise şu anda kaçak. Bugün çevrimiçi bahisten istihbarat teşkilatlarının koridorlarına uzanan, aslında bir James Bond filmi gibi akan, Jan Marsalek’in hikâyesini ve ülkemiz fintek sektörü açısından yansımalarını ele alalım.
Wirecard, Paypal’dan altı ay sonra, Ocak 1999 Almanya’da kuruldu. Yani Avrupa’da ödeme sistemleri işinin öncüsüydü. O yılları hatırlarsanız ödeme işleri bankalardan binbir zorlukla yapılırdı. Hele Avrupa’daki bankalar, dijital işlerde bizimkilerden geri olduğu için Wirecard’ın önündeki fırsat büyüktü. Wirecard’ın ilk müşterileri, bankaların kabul etmediği çevrimiçi bahis siteleri oldu. Avrupa’nın bazı ülkelerinde bu işler legal. O yüzden bahis meselesini bizdeki gibi düşünmeyin. Ancak illegal veya kısmen legal işler yapanlar her zaman teknolojik yeniliklere daha açık olur. Zira inovasyon kısıttan doğar. En büyük kısıtlar da illegal işler yapanların üzerindedir. Merak edenler mesela Kolombiya mafyasının nasıl insansız mini denizaltılarla kokain taşıdığını incelesin…
Jan Marsalek, 2000 yılında daha 20 yaşındayken Wirecard’a girdi. Akıllı ve çalışkan bir çocuktu. Hızla yükseldi. Lüks hayatı seviyordu. Özel dikim Brioni takımlar giyer ve seyahatlerinde özel jetleri tercih ederdi. Bir keresinde öksürük şurubu almak için yardımcısını özel jetle Londra’ya gönderdiği dahi söyleniyor. Hızlı hayatına rağmen fonksiyonel olmak için kullandığı serumlar ve hastane yatakları yıllar sonra villasında bulunacaktı. Bu arada, Wirecard hızla büyüyordu. Şirket, 2005 yılında Frankfurt Borsası’nda işlem görmeye başladı. 2018’de ise Alman borsasında en büyük şirketlerin yer aldığı DAX indeksine girdi.
Marsalek, 2015 yılından itibaren Wirecard’ın Dubai’deki şirketi üzerinden Singapur’da kendi hesaplarına para aktarmaya başladı. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya’da da ödeme şirketlerinde bağımsız denetim zorunlu. Ancak Ernst & Young’ın yeni üniversite mezunu denetçileri Singapur’daki bankayı arayıp da bu hesabın sahibi kim diye sormayı akıl edemedikleri için dolandırıcılık milyarlarca dolara ulaşana kadar fark edilmedi.
Bu tuhaflıklar, Financial Times’ın bir muhabirinin dikkatini çekene kadar devam etti. Malum Batılı ülkelerde teknoloji işlerine dair haber yapan gazeteciler var. Bizdeki gibi influencerlık ile gazetecilik karıştırılmıyor. O yüzden teknoloji meselelerini anlaması zor diye kamuoyunu yanıltıp, dolandırıcılık işlerini sonsuza kadar meşru işlermiş gibi göstermek mümkün olmuyor.
FT, haberi patlattığında karşısında sadece Wirecard’ı değil, Almanya’nın BDDK’sı BaFin’i de buldu. BaFin, “Benim lisanslayıp denetlediğim bir finansal kuruluşun itibarını zedeleyemezsin, manipülasyon yapıyorsun!” diye FT’yi dava etti. Ancak gerçek araştırmacı gazeteciliğin olduğu yerde, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. FT, hem Wirecard’a hem de Ba-Fin’e karşı hukuk savaşını kazandı. BaFin ve denetçi Ernst & Young’da bu işlere bakan yetkililer artık bu görevlerde değil. Wirecard, 2020 senesinde iflas açıkladı. Birçok yöneticisi itirafçı oldu. Dava hâlâ Münih’te devam ediyor. Jan Marsalek ise ortalarda yok.
İşin ilginç kısmı ise sonradan ortaya çıktı. Jan Marsalek meğer 2014’ten beri Rus istihbaratı için çalışıyormuş. Hem Rusların özel askeri şirketi Wagner’in Afrika’daki operasyonlarının finansmanını Wirecard üzerinden gerçekleştirmiş hem de şirket üzerinden başkaca işlemleri Ruslara raporlayarak ajanlık yapmış. Marsalek, söylendiğine göre şu anda istihbaratın korumasında Rusya’da yaşıyor.
Wirecard olayından ne dersler almalıyız? Şimdi kimileri “Fintek dümtek, bunlar zararlı işler, bunlar kapatılmalı!” diyebilir. Halbuki fintek işleri, daha önce de yazdığım gibi, finansal sistemin gelişmesi ve normalde bankaların kapsayamadığı kişi veya şirketlerin de sisteme entegre olması için oldukça önemli. Ancak bu kapsayıcılık bazen yasadışı işlere de uzanıyor. Ülkemizde bunun yansımalarını POS tefeciliği, yasadışı bahis, fuhuş gibi illegal işlerin ödemelerinin yapılması şeklinde görüyoruz. Bir fintek platformu üzerinde bu faaliyetler artığında ise o platform, buralardan elde ettiği geliri diğer işlerde “rekabetçi fiyat vermek” için kullanabiliyor. Böylece rakiplerine karşı hızla büyüyor. Ancak kötü para iyi parayı kovar. Aynı şekilde kötü fintek de iyi finteki kovuyor. Sistemin yabancı ülke istihbaratları tarafından kullanılma riski de ayrı. Bunlar Türkiye’de değil Almanya’da bile olabiliyor. İyi regülasyon, fintek işlerini meşru zeminde geliştirecek ayarı yapabilmektir. Türkiye’de ödeme sektörüne yönelik mevzuat dünya standardında. Fakat Almanya örneği gösteriyor ki kurallar kadar uygulama da önemli.