Fiyat istikrarına yönelik politikalar ile finansal sistemin istikrarına ve finansal istem ile ekonominin geriye kalanı arasındaki ilişkilerin sağlıklı olmasına ilişkin politikaların eşgüdümü önemli bir konu. Bu görevler arasından fiyat istikrarından TCMB, kalanından ise büyük ölçüde BDDK sorumlu. TCMB, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, SPK ve Hazine ve Maliye Bakanlığı gibi kurumların da elbette finansal sistemin istikrarına ilişkin yapabilecekleri var.
Küresel krizden sonra bu konu daha da önem kazandı. Krizin çıkış nedeni ve krizde yaşananlar, bir yandan ne tür yeni araçların kullanılabileceği diğer yandan da finansal mimarinin nasıl olması gerektiği konusunda tartışmalara yol açtı. Mesela İngiltere bu sorumlulukları büyük ölçüde Merkez Bankası’nda topladı. İngiltere bu yapıyı bir yılı aşan bir sürede oluşturdu. Bu sürede işin uzmanları raporlar sundular, konu kamuoyunda tartışıldı ve sonuçta bir karar alındı. Birçok ülkede ise daha farklı bir mimari var. En sık rastlanılan şu: Fiyat istikrarından merkez bankaları, finansal istikrardan ise finans sistemini denetleyen ve düzenleyen kurum (kurumlar) sorumlu. Eşgüdüm ise bir üst komite tarafından sağlanıyor.
Türkiye’de 2011 yılında Ekonomi Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin ek dördüncü maddesine dayanılarak Finansal İstikrar Komitesi kuruldu. Kamuoyunda hiç tartışılmadan. Hem kendisine ilişkin özel bir mevzuatının olmaması (Komite’de yer almayan bir bakanlığın teşkilatına ilişkin bir kararnamede ek madde olarak yer alması) hem de kamuoyunda konunun öneminin tartışılmaması bir zafiyetti. Zaten bir süre sonra bu komiteden bir şey duymamaya başladık. Daha sonra ismi Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi oldu ve ilk kuruluş anlamını büyük ölçüde yitirdi.
Son geldiğimiz nokta şu: Orijinal komitenin (2011’deki yapının) asli üyelerinden BDDK’nın, finansal sistemin istikrarını riske edecek biçimde bankaları hızlı kredi genişlemesine zorlayan, aktif rasyosu uygulamasını yaşadık. Hızlı kredi genişlemesi, faizin enflasyonun altında tutulması ve TCMB’nin döviz rezervlerinin boşa harcanmasının bizi nereye getirdiği ise ortada. Mesela, kapanmadan en çok etkilenen kesimlere yeterince destek veremiyoruz. Veremeyince de sağlık uzmanlarının önerdiği tam kapanmaya cesaret edemiyoruz. Bu kısa öykü şunları gösteriyor: Bir: Sağlıklı bir kurumsal yapı oluşturmakta zorlanıyoruz. İki: Estek köstek biçimde oluşturulan yapılar toplumca özümsenmiyor, önemi anlaşılmıyor. Sonuçta o yapı işlevini tümüyle yitiriyor, hatta ilk kuruluş amacının tersi işlere soyunuyor.