Türkiye ekonomisinin en önemli gündemi döviz ve kredi piyasalarındaki sıkışıklık ile beraber seçim sonrası bizi nasıl bir ekonomik ortamın beklediği diyebiliriz herhalde. Dışarıda oldukça önemli gelişmeler yaşanmasına rağmen ekonomi ile ilgili tüm taraflar içerideki gelişmelere odaklanmış durumda.
Enflasyonla mücadelede sonuca odaklanmanın bir yansıması olarak döviz kurlarını tutma ve liralaşmaya yönelik düzenlemeler sürdürülmesi çok zor bir noktaya gelmiş durumda. Döviz piyasasında istikrarın sağlanması için dengeli bir arz talep oluşması gerekiyor. Geldiğimiz noktada ise döviz talebi arzın çok çok üzerine çıkmış durumda. Ödemeler dengesinde cari açığın çok altında kalan finansman kalemleri net bir döviz talebini ortaya koyuyor. Kurlardaki artış beklentisi ile yerleşiklerin dövize yönelik talebi anormal yüksek getiri oranları ile ve ancak Kur Korumalı Mevduat (KKM) enstrümanı ile karşılanabiliyor. 200 milyar doların üzerine çıkan kısa vadeli dış borçlar da dövize talep baskısı oluşturan diğer bir unsur olarak karşımızda duruyor.
Söz konusu döviz talebinin kesilmesi ve arzın devreye girmesi için kur riski algısının ciddi biçimde düşmesi gerekiyor. Bu da ancak döviz kurlarının dış talebi dengeleyici bir noktaya yakınsaması ve yukarı yönden ziyade aşağı yönde bir kur beklentisinin ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, seçim sonucu ne olursa olsun döviz piyasasında en azından kurlarda yukarı yönlü bir riskin azaldığı algısını yaratan bir dengelenmenin olasılığını daha yüksek görüyoruz. Böyle bir tablo da doğal olarak enflasyona yukarı yönlü bir baskı yapacaktır.
Burada kritik nokta faizlerin seyri olacak. Beklenen 12 aylık enflasyona göre şekillenecek sıkı para politikası bir süre sonra enflasyonda inişe ve döviz kurlarında daha kalıcı bir dengelenmeye destek olur. Para politikasının mevcut eğilimini devam ettirmesi durumunda ise döviz kurlarındaki artışla ihracat ve büyüme performansı bir süre desteklenebilir. Fakat böyle bir tablo, enflasyon ve rekabet gücünde düşüş sarmalına kısa sürede muhtemelen tekrar geri dönecektir. Bugün piyasalarda gözlemlediğimiz dövize erişim ve fiyat sorunu üretim ve büyüme açısından sürdürülebilir bir tabloyu ortaya koymuyor.
Bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun da Cumhur İttifakı’nın lehine sonuçlanması durumunda, faizlerde hibrit bir çözümün ortaya çıkabileceğini düşünüyoruz. Bu elbette bir tahmin. Geçmişte uygulamalarını gördüğümüz faiz koridoru gibi bir ara formül ortaya çıkabilir. Beklenen enflasyona göre olmasa bile faizlerde kısmi artışlar gündeme gelebilir. Burada kritik noktanın bono- tahvil faizleri olduğunu düşünüyoruz. Zaten mevduat ve kredi faizleri bazı sektörler dışında para politikasından çok kopuk ve yüksek seviyelere tırmanmış durumda. Kademeli olarak bono-tahvil faizlerinde yukarı yönlü harekete izin verecek bir politika, ilk etapta finans sektöründe ciddi stres yaratsa bile orta vadede dengeleyici bir unsur olabilir. Bu çerçevede, finans sektörünün tuttuğu kısa vadeli tahvillerin bir kısmı yeni ve yüksek faizli tahvillerle takas edilebilir. Bu ve benzeri olası adımların etkisi, faizlerin koridor ya da şu anda adını koyamadığımız bir yapıda Türk Lirası talebini arttıracak seviyeye gelip gelmediği ile de alakalı olacaktır. Seçimi Millet İttifakı kazanırsa faizler muhtemelen kademeli ama doğrudan artacaktır.
Piyasada ödeme sistemi olumsuz etkileniyor
Piyasalardaki döviz talebinin yoğunluğu kredi piyasasını da olumsuz bir şekilde etkiliyor. Merkez Bankası’nın dövize ekstra talep yaratmamak için Türk Lirası arzını yani para tabanının artış oranını kısıtlayıcı adımları piyasada ödeme sistemini olumsuz bir şekilde etkiliyor. Dolaylı yoldan da olsa faizlerde yeni bir dengelenmeye izin verilmesi kredi piyasasında da rahatlamayı getirebilir. Likidite piyasayı rahatlatacak seviyeye çekilebilir. Yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle likidite göstergesi olan para tabanının artış hızının çok yavaşlaması kredi piyasasını sıkıştırıyor. Finansal piyasalarda dengelenmenin sağlanması için paranın fiyatını yukarı çeken, buna karşın paranın miktarını kısmen arttıran bir kombinasyona da ihtiyaç var görünüyor.
Ekonominin reel kesimi finans sektöründe fiyatlar oturduktan sonra tepkisini verecektir. Finans piyasalarında dengelenmeye izin vermezsek, reel sektörde dengelenmeyi başarmakta çok zor olacak. Risk algısını gösteren CDS oranları çok ciddi artmış durumda. Bu tablo döviz kurlarında ve faizlerde yukarı yönlü baskıya yol açarken hisse senedi piyasasında ise aşağı yönlü bir stres yaratıyor. Döviz ve kredi piyasalarında yukarıda özetlemeye çalıştığımız çerçevede bir dengelenmeye izin verirsek risk aldığımızı düşürebilir ve sürdürülebilir büyüme için kanal açabiliriz. Tersi durumda ise bugün yaşanan stres artarak devam eder.