Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) perşembe günü toplanacak ve muhtemelen repo faizini yüzde 42.5’ten yüzde 45’e yükseltecek. Dikkat ederseniz ‘politika faizi’ yerine ‘repo faizi’ dedim. Bir süredir bu konu üzerinde duruyorum ama önemli. Zira ortada bir likidite yönetimi ve faiz karmaşası var. Politika faizi olduğu söylenen ama olmayan repo faizinden günlerdir bankalara verilen borç (likidite) neredeyse ‘yok’ miktarda. Haftalardır toplam repo fonlaması (Hazine tahvili karşılığında bankalara haftalık borç verdiği TL miktarı) 5 milyar TL düzeyinde.
Oysa Merkez Bankası, PPK’nın toplanacağı haftanın ilk iki gününde üç ay vadeli swap ihaleleri açtı. Repo kanalıyla bankalara haftalık TL borç vermek yerine, bu ihalelerle bankalara döviz karşılığı TL borç veriyor. Bankalar açısından bunun avantajı, faizlerin yükselmesinin beklendiği bir ortamda, üç ay vadeli ve birkaç gün sonra yükseltilecek repo faizinden çok daha düşük bir faizle borçlanmak. Mesela pazartesi günü açılan üç ay vadeli ve 2 milyar dolarlık ihalede, net yüzde 42 faizle borçlandıysa bir banka, perşembe günü (muhtemelen) yüzde 45’e yükselecek faizin 3 puan altında TL likiditeye kavuşmuş oluyor. Geçen hafta da bu açıdan yoğun geçti.
Dolayısıyla, Merkez Bankası bankalarla başka bir likidite alışverişi yapmasaydı, fiili politika faizi, haftalarca repo faizinin belirgin biçimde altında bir yerde kalacaktı. Oysa Merkez Bankası’nın bir de işi karıştıran depo ihaleleri ve faiz koridorunun alt sınırındaki faizden ters repo işlemi ile çektiği TL miktarı var. Mesela, salı günü koridorun alt sınırı olan yüzde 41’den 19.7 milyar TL piyasadan likidite çekti (borçlandı). Yine aynı gün itibariyle bir haftalık vadeli depo alım ihaleleri ile bankalardan çektiği likidite 56.2 milyar TL idi. Depo ihalelerinde ortaya çıkan faiz genellikle repo faizinden sınırlı ölçüde düşük bir düzeyde gerçekleşiyor.
Görüldüğü gibi dört ayrı faiz var. Üstelik ikisi bankalara borç likidite vermenin faizi iken diğer ikisi bankalardan likidite almanın (borçlanmanın) faizi. Karışık bir durum. İşi karıştıran sadece faizlerin farklı olması değil. Kaldı ki depo yoluyla borçlanma faizi ile repo ile borç verme faizi çok farklı değiller. Ama dikkat ederseniz asıl işlem swap ile. Merkez Bankası, geçen haftanın son dört gününde toplam 4.9 milyar dolar, bu haftanın ilk iki gününde ise toplam 7.2 milyar dolar karşılığında TL verdi piyasaya. Farklı bir ifadeyle, son altı günde bankaların swap ile Merkez Bankası’ndan borç aldıkları miktar 12.2 milyar dolar karşılığında yaklaşık 370 milyar TL oldu. Repo yoluyla bankaların aldıkları beş milyar TL’nin yanında lafı bile olmaz.
Daha önce de dikkatinize sunmuştum. Bu ihaleler PPK toplantı günlerinden hemen önce yoğunlaşıyor. Neden ihtiyaç duyulduğu açık: Uygulanmakta olan program doğru ögeler içerse de çok eksik. Sadece artırılan faizler, vergi oranları ve rasyonel olmayan dönemin finans sistemine dayattığı sınırlamalarda gevşeme var. U-dönüş olmayacağı algısını yaratmak için çok daha fazlası gerekiyor oysa: Merkez Bankası üst düzey yöneticilerinin göreve atanma ve görevden alınma biçimlerinin değiştirilmesi, TÜİK’in bağımsızlığı, deprem dışında kalan bütçenin kontrolden çıkmamasını sağlayacak ek kararlar, adil ve hızlı çalışan bir hukuk sistemi… Bunlar olsa bol miktarda döviz akışı olacak Türkiye’ye ve Merkez Bankası ihalelerle o dövizleri ‘kalıcı’ biçimde satın alacak. Net döviz rezervi artacak. Olmayınca böyle bir program, döviz rezervi de çok düşük düzeyde seyredince, mecburen döviz borçlanıyor. O da birkaç ay onda kalıyor ve üstelik net rezervi yükseltmiyor. Bu işlem kaçınılmaz olarak, faiz politikasını karmaşıklaştırıyor. Dahası, TL mevduat faizinin enflasyonla mücadele açısından yeterli bir düzeye bir türlü yükselmemesine yol açıyor.
Başka bir yazıda ele alacağım ama şimdilik not edeyim. Swap karşılığında piyasaya çıkan TL bir likidite fazlası değil. Böyle yorumlanamaz, yorumlayanlar yanlış yapıyorlar. Likidite fazlası olan bir banka neden gidip yüzde 42 ile Merkez Bankası’ndan borçlansın? Garip olurdu doğrusu. Peki, o zaman neden depo ihaleleri var diye sorabilirsiniz elbette. İşlerin ne kadar karmaşıklaştırıldığının bir göstergesi o da. Kur Korumalı Mevduat, Hazine’nin tahakkuk eden harcamaları nakde döndürme biçimi ve bir de bugün yüzde 42 ile borçlandığını iki gün sonra Merkez Bankası’na yüzde 44.5’e satma imkanı ile ilgili. Sonuncusu -gerçekten oluyorsa- tam bir garabet.