Arapların Gözünden Haçlı Seferleri’nde Amin Malouf’un değindiği 1249’da başlayan büyük heretik haçlı seferini ve onunla iç içe gelişen isyanı, öncesinde ve sonrasında bitmek bilmeyen dünyanın sonunun geldiği iddialarını (1000, 1033, 1095 ve 13. yüzyılda defalarca) dikkate almalıyız. Başka türlü nasıl olup da 14. yüzyıldan itibaren çok büyük çapta köylü isyanlarının patlak verdiğini anlamak zorlaşır. Mesela Joachimo di Fiore ve Gerardo Segarelli 1260 civarında çok etkili iki akım başlattılar. Napoli- Apostles hareketi Kuzey İtalya’da etkili olurken net biçimde şehirli öğeler taşıyordu. Zamanın intelligentsia’sı sayılabilecek cerrahlar, artizanlar, işçiler, kadınlar ve hatta Serravalle rektörü bu harekete katıldı. Fra Dolcino, hareketin lideri, 1307’de yenilgiye uğratıldı.
14. yüzyıl sonrası büyük köylü isyanlarının ortak bir örüntüsü var mıydı? Bir tema köylülerin Eski Geleneği savundukları, lortların yeni adetler getirerek sömürü haddini artırmaya çalıştıklarıydı. Milano isyanları Roberto d’Angio (1305-43) zamanında oldu. 1307 önemli bir tarih: 1315-17 Büyük Açlık öncesi heretik hareketlerin en açık yenilgisi bu tarihte olmuş. Wakefield & Evans’ın Heresies of the High Middle Ages’ı (1969) meşhur Büyük Engizisyoncu Bernardo Gui’nin Dolcino hareketi hakkında yazdıklarına yer veriyor. İsa giysileriyle mi öldü? Spiritüalist Fransiskenlerin bu önemli temasını, Bernardo Gui’yi ve Dolcino’yu popülerleştiren Umberto Eco oldu: Gülün Adı. Çok okundu; en azından hemen herkes filmi seyretti.
Peki, geç dönem serf/köylü isyanlarında ortak tema neydi? Spontane ayaklanmalar mıydı yoksa örgütleyen bireyler, tarikatlar vb. mi vardı? Liderler hangi sosyal kökenden gelmekteydi? Orta ve uzun dönemli amaç ve programları var mıydı? Aslında sadece bozulan statükoyu geri getirmeye mi çalışıyorlardı, yoksa 12-13. yüzyıllarda Kiliseyi ve hatta feodal düzenin tümünü yıkmayı amaçlayacak kadar “sapkınlaşan” heretik dini veya seküler sayılabilecek akımlarla bağlantılı mıydılar? Geç dönem isyanları Luthercilik öncesi Katolik Kilisesi’ne karşı proto-Protestan akımlar sayılabilir mi? Büyük serf isyanları sadece geleneklerin yozlaştırılarak kötüye kullanılmasına veya vergilerin, rantın, angaryanın artırılmasına karşı kendiliğinden direnişler olarak görülemez. Bu örüntü çok daha öncesinin, toprak düzeninin ve siyasi mekanizmanın oturtulmaya çalışıldığı 8-9. yüzyıl isyanlarının örüntüsüdür.
1323 Flanders ayaklanmasını ele alalım. İsyancıların çoğu serf statüsüne yeni düşürülmüş özgür köylülerin çocukları ve liderler hür ve nispeten zengin köylüler arasından çıkmış. Fransızca konuşan soyluluğu yabancı bir öğe olarak görüyorlar ve yerel mahkemelere hâkim olup kendi adamlarını yerleştirecek kadar düzenin içindeler. Tüccar sınıfının desteği arkalarında ve geniş cephe oluşturabiliyorlar. Bir başka önemli örnek olan 1358 Grande Jacquerie zaten aşırı derecede üst belirlenmiş bir isyandı. Öncelikle kral İngiltere’de hapisteydi. Soylular fakirleşmekteydi çünkü rantlar düşüktü ve buğday fiyatları da düşüktü. Soylular koruma sağlamak ve düzeni korumak bir yana kendileri köylüleri silah zoruyla soymaya girişmiş durumdaydı. Yani sosyal kontrat inkâr ediliyordu. İngiliz ordularında Fransız, Fransız ordularında İngiliz paralı askerler vardı ve halkın kafası karışmış haldeydi. Zaten Fransızlar arasında iç savaş çıkmıştı. Tüccarlar da şikâyet ediyordu çünkü vergiler zorla artırılıyordu ve şehirlerde ücretler yüksek seyrediyordu. Mutlak fakirlikten ziyade eskiden iyi durumda olan tüccar ve tahıl üreten köylülerin durumlarındaki göreceli bozulmaya tepkileri söz konusudur. Kaç faktörün bir araya geldiğini az çok görebiliyoruz. Öte yandan Tuchins isyanı (1360-80) daha farklıydı ve “sosyal haydutluk” öğeleri içeriyordu. Bu olaylarda iki sınıflı bir toplumda ezilenlerin ezenlere karşı saf, arı isyanı imgesine hiç benzemeyen bir karmaşa vardı. Esasen hiçbir köylü/serf ayaklanması “saf” değildi ve zaten hiçbirisi sadece serf ayaklanması değildi. Hepsini üst belirleyen başka faktörler vardı. Nedenler benzeyebilse de mekanizmalar ve olaylar bambaşka nitelik taşıyabiliyordu.
Bir başka önemli konu da şu: Rant genellikle sabit olduğu için, zengin villeinler ve/veya iyi hasat yıllarında genel olarak villeinler sermaye biriktirebiliyorlardı. Bu birikim feodal hukuk çerçevesinde toprağa yatırıma ve yeni toprakların satın alınmasına da götürebiliyordu. Neredeyse sadece soyluların toprak sahibi olduğu veya sadece onların toprağa yatırım yapabildikleri imajı gerçeğe uymuyor. Esasen rant sınıf mücadelesi ve göreli pazarlık gücüyle belirlense de feodalitenin genel tarihinde çok yüksek bir oynaklığa sahip değildi. Rant minimum geçimlik seviyenin üzerinde kalan artık ürünün tamamına el koyacak kadar yüksek olmuyordu. İlginçtir, rantın genellikle sabit olduğu saptaması Kapital’in gözden kaçan bir bölümünde bizzat Marx tarafından da yapılıyor: Karl Marx, Capital, Volume 3, Part VI, Chapter 47 : « Genesis of Capitalist Ground-Rent ». [International Publishers] Öte yandan rantın genellikle sabit olduğu saptaması, doğruysa, feodalizmin Marksist açıklamasına destek olacak bir veri olarak görülemez.
İngiltere’ye bakarsak Domesday Book (1086) ortaya çıktıktan sonraki iki yüzyıl boyunca nüfus neredeyse üç misline çıkarken demesne tarımı, serflik, manor, ticaret ve piyasalar, şehirler beraberce genişledi. 14. ve 15. yüzyıllardaysa bunun tam tersi oldu. Nüfus yarı yarıya azaldı, ticaret ve şehirler küçüldü, tarımsal nüfus da azaldı ve lort sınıfı aktif tarımsal faaliyeti yavaş yavaş bırakarak topraklarını tamamen kiraya vermeye başladı. Britanya’da inşaat faaliyetlerinin (katedraller, büyük binalar) nüfus hareketleriyle çok yüksek bir korelasyon gösterdiğini unutmayalım. 14. yüzyılın başında büyük bir Malthusyen çevrimin başladığı ve demografik çöküntünün gerçekleştiği aşağı yukarı tam olarak kabul görüyor.
En azından geç feodalizmde ekonominin durağan olmadığını tespit edebiliriz. Ortaçağda teknolojik ilerleme ve büyümenin olmadığı görüşü de doğru olmaktan uzak görünüyor. Nahif bir durağan Orta Çağ imgesinin basitleştirici olduğu açıktır. Feodal dönemin sonuna doğru yeterince ilerleme vardı. Yeterince sosyal çeşitlilik (çok sayıda sınıf ve zümre) oluşmuş ve toplum iyice karmaşıklaşmıştı. Yeterince ticaret, “yeni hayat” ve elbette İtalya/Rönesans gündeme gelmişti. Buna karşın veba salgının etkileri kısa sürede geçmemişti. Belki de en önemli faktör 1348 idi.
Yine de feodalizmin –ki zamanında kullanılan bir terim değildi, yani “feodal” lort feodal olduğunu düşünmüyordu- kapitalizme göre farklı bir zaman, dünya, ilerleme görüşüne sahip olduğu ve gerçek zamanda ortaya çıkan dinamiğin çok daha yavaş ilerlediği açıktır. Kıyaslama yaparken doğru ölçü kullanmak gerekir. Sonuçta aydınlanmış sanayileşmeye daha yüzyıllar vardı.