İki hafta önce, 19 Şubat’ta bu köşede yer alan yazının başlığı “Virüsün ilacı merkez bankalarında” idi ve yazı şöyle başlıyordu: “Borsalar şimdi umudunu bir kez daha mucize ilaca ve başta ABD Merkez Bankası (Fed) olmak üzere merkez bankalarına bağlamış durumda. Fed’in bu yıl faiz indirmek zorunda kalacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor ve ilk indirimin tarihi üzerinde farklı tahminler yapılıyor.”
Geçen hafta ABD borsalarından dünya borsalarına yayılan büyük çöküş henüz yaşanmamıştı o yazı yayınlandığında ama 2019 başından beri rekordan rekora koşan, Financial Times gazetesinin kullandığı ifadeyle “sanki kapaklanmak için mahmuzlanan bir at gibi hızlanan” borsaların, virüs engeline takılıp tökezlenme olasılığının iyice arttığı belliydi. Düşüş başladığında ve kaçışa dönüştüğünde nelerin olacağı da belliydi. Gözler bir kez daha merkez bankalarına çevrilecek, 2008 krizinden bu yana izlenen sınırsız likidite bolluğu yaratma ve faiz düşürme politikalarıyla küresel ekonomiyi ayakta tutan merkez bankalarının imdada yetişmesi, borsalardaki çöküşü durdurması beklenecekti.
Olaylar aynen beklendiği gibi gelişti. ABD ve dünya borsalarının 2008 krizinden bu yana en büyük haftalık düşüşü yaşadığı, ABD’de geniş tabanlı S&P 500 endeksinde 1930’lardaki Büyük Depresyon’dan bu yana en büyük düşüşün kaydedildiği haftanın son borsa seansı sırasında program dışı bir açıklama yapan Fed Başkanı Jerome Powell imdada yetişti. Powell borsalardaki paniği önlemek için, gerekli adımların atılacağını belirterek borsacıların hafta sonunu uykusuz geçirmelerini önledi. Moral bozukluğu içindeki borsacıların beklediği sinyal gelmişti. Pazartesi sabahı bir kez daha “Fed baba imdada yetişecek” coşkusu yaşandı ABD borsalarında ve gün yüzde 5’e varan büyük bir yükselişle bitti.
Borsalardaki iniş çıkışın nedeni
Çin’den yayılan ve dünyayı sarsmakta olan virüs salgınının şaka kaldırır yanı yok ve salgının daha fazla yayılmasının önlenmesi için gereken her önlemin alınması çok önemli. Piyasalarda ve özellikle borsalarda yaşananlar ve yapılan değerlendirmeler ise bütün bunlar oyun mu gerçek mi diye düşünmeye zorluyor insanı. Geçen hafta borsalardaki büyük çöküş yaşanırken ekonomi ve finans dünyasının nabzını tutan İngilizce yayın organlarında pek çok yazı okudum, farklı yorumları dinledim. Aklı başında yorumcuların üzerinde durduğu iki önemli nokta vardı.
Birinci nokta Çin’den dünyaya yayılan virüs salgınının olası etkileriyle ilgiliydi. Son 40 yılda yaşanan büyük dönüşüm dünyanın üretim ve ticaret yapısını tamamen değiştirmişti. Çin bu dönüşümün odak noktasındaki ülkeydi ve dünyanın fabrikası haline gelmişti. Çin’de küresel arz zincirinin en önemli merkezinde hayatın durmasına yol açan ve üstelik dünyaya yayılan bir virüs salgınının dünya ekonomisinde ve ticaretinde ciddi bir bozulmaya yol açması kaçınılmazdı. Küresel üretim ağları etkineleceği için arz yönlü bir şok yaşanacaktı. Salgının yayılmasını önlemek için alınan önlemler ise insanların yaşamlarını, seyahat planlarını, alışveriş önceliklerini değiştirmelerine ve dolayısıyla bir talep şokunun yaşanmasına yol açacaktı. Bu iki yönlü şokun zaten kırılgan bir büyüme yaşamakta olan dünya ekonomisini daha da yavaşlatması, hatta salgının seyrine göre bir resesyona doğru sürüklemesi hesaba katılması gereken bir olasılıktı. 2019 başından itibaren hızlı bir yükseliş kaydeden borsaların da bu süreçten nasibini alması kaçınılmazdı.
Şimdi yapılan sağlıklı değerlendirmelerde dikkat çeken ikinci önemli nokta ise, 2019’dan bu yana borsalarda kaydedilen hızlı yükselişin aslında sağlam bir temele dayanmadığı, benzeri görülmemiş bir iyimserlik pompalamasıyla ve merkez bankalarının likidite desteğiyle sağlanmış olduğu gerçeğinin şimdi itiraf edilmesiydi. ABD’de seçime giden Başkan Trump’ın borsalardaki yükselişi benzersiz başarısının işareti olarak kullanmak istemesi de bu sürece katkıda bulunmuştu.
Borsaların işi şimdi daha zor
2019 yılında başta IMF ve OECD olmak üzere dünya ekonomisini yakından izleyen uluslararası kuruluşlar dünya ekonomisindeki kırılganlıklara dikkat çekerken borsaların uçuşa geçmesi, aslında sürdürülmesi mümkün olmayan bir süreçti. Şimdi virüs salgınıyla tetiklenen gelişmelerin borsalarda paniğe yol açması ve Trump’ı tedirgin etmesi bu nedenle hiç şaşırtıcı değil.
Ne var ki merkez bankalarının bir kez daha devreye girerek bu oyunun sürmesini sağlaması bu kez pek kolay olmayabilir. OECD, dünya ekonomisi için yaptığı büyüme tahminini %2.9’dan %2.4’e çekerken virüs salgınının yayılması halinde bu rakamı %1.5 olarak revize edebileceğini de açıkladı önceki gün. Şimdilik Fed rüyasıyla avunan borsacıların ve başarısını borsalarla ölçen Trump’ın bundan sonraki serüvenini yakından izlemek hayli eğlenceli olacak.