Adeta Netflix’teki uyuşturucu dizilerinin gerçeği yaşanıyormuş. Silahlı çete mensupları gündüz gözüne kamyonlarla geliyormuş. Dalıyorlarmış ormana ve sisli tepelerden alevler yükseliyormuş. Meşe ve çam ağaçları alev alev yanıyormuş. Ve altlarında köylülerin geçimlerini sağladıkları mantarların olduğu ağaçlar kömür oluyormuş. Yangın sona erince haydutlar geldikleri gibi gidiyorlarmış. Ertesi yıl yine kamyonlar dolusu geliyorlarmış. Ama bu kez fidanlar ile geliyorlarmış. Bu fidanları dikiyor ve yetişmesi için özenle bakıyorlarmış. Ağaç 2-3 yılda meyve vermeye başlıyor ve 7-8 yılda da yüksek verimine erişiyormuş. Ve orman yangınından başlayarak bu çeteler ve işbirliklerinin yerel halk ve çevrecilerle mücadelesi sürüyormuş. Tıpkı uyuşturucu savaşlarındaki gibi oluyormuş. Korkutmalar, adam kaçırmalar ve kanlı cinayetler. Uyuşturucu ticaretinden tek farkı, ürünün tüketici pazarına girişinde sorun olmaması. Ürün tünellerden gizlice ABD’ye sokulmuyormuş. Ürün, uyuşturucu gibi zararlı da değil. Bırakın zararı; ürün, insan sağlığına yararı saymakla bitmeyen bir besin. Söz konusu ürün: avokado. Bu olayların yaşandığı ülke de Meksika.
Avokado
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Super Bowl maçında gösterilen reklam filminde cennet bahçesindeyiz (Garden of Eden). Havva, yasak meyvayı yemiş. Kötü talihinin sonuçlarını beklerken onu ve Adem’i kurtacak bir meyve kendisine atılıyor. Havva, kendisine atılan meyveyi tutuyor. Meyve atılırken şöyle bir slogan da atılıyor: “Meksika’nın avokadoları her şeyi daha iyi yapar”.
Gerçekten de merak ediyorsanız Google’a sorun: “Avokado acaba neleri iyi yapar?” Ben merak ettim, sordum. Bakın neler çıktı (https://www.healthline.com/nutrition/avocado-nutrition#gut-health)
Bir kere avokado besleyici besin deposu. 201 gram avokadonun sağladıkları şöyle sıralanmış… Kalori: 322, Yağ: 30 grams, Protein: 4 grams, Karbonhidrat: 17 grams,Fiber: 14 grams; Vitamin C: Günlük ihtiyacın % 22 si, Vitamin E: Günlük ihtiyacın %28si, Vitamin K: Günlük ihtiyacın %35’i, Riboflavin (B2): Günlük ihtiyacın %20’si, Niacin (B3): Günlük ihtiyacın %22’si, Pantothenic asit (B5): Günlük ihtiyacın %56’sı, Pyridoxine (B6): Günlük ihtiyacın %30’u, Folate: Günlük ihtiyacın %41’i, Magnezyum: Günlük ihtiyacın %14’ü, Potasyum: Günlük ihtiyacın %21’i, Bakır: Günlük ihtiyacın %42’si, Manganez: Günlük ihtiyacın %12’si.
Yapısında fiber taşıdığı için avokado barsak sağlığında önemli. Vitaminler, mineraller, sağlıklı yağ ve fiberden dolayı kalp dostu bir yiyecek. Antioksidan; iltihaplanmaya karşı bileşenleri barındırıyor. Sağlıklı bir vücut ağırlığını tutturabilmekte katkısı var. Gebelik ve emzirme döneminde annelere yarar sağlayacak maddeleri taşıyor.
Amerikalılar avokadoyu salatadan ızgaraya, pastadan Japonların şuşisine ve çorbaya kadar onlarca değişik biçimde kullanıyorlar. Bütün bu özelliklerinden dolayı da avokadoya talep son beş yılda üçe katlanmış.
Ekonomik katkısı ve sorunlar
Bizdeki “Avokado” ismi, İngilizce “Avocado” sözcüğünden geliyor. Onun da kökü İspanyolcadan, “Aquacate”. İspanyolcaya da Aztek dili Nahuan’dan gelmiş. Şekli dolayısıyla avokadoya “Testis meyvesi” denmiş. Aztekler’de “Bereket meyvesi” diye bilinirmiş. Gerçekten de avokadonun ekonomiye “Bereket meyvesi” ismiyle uyumlu bir katkısı var. Meksika’nın ABD’ye ihracat hacmi 3 milyar dolarmış. Avrupa, Kanada ve Asya’ya ihracat hacmi ise yıllık 2 milyar dolar civarında imiş. Bu avokado işinin istihdama katkısı ise 300 bin kişi. Bunlar işin parlak yüzü. Peki, çetelerin burada ne işi var?
Avokado ağacı, sıcak ve nemli iklimi seviyor. Bu nedenle de anavatanı Meksika’nın batı eyaletleri olmuş. Komşu Amerikan pazarında da her yıl artan bir talep var, fiyat da güzel. Bu durum suç çetelerinin iştahını kabartmış ve bu işe girmişler. Ancak bir sorunla karşılaşmışlar. Mevcut tarım arazisi yetmemiş. Ama hukukun olmadığı ortamlarda kaba kuvvet ve para her kapıyı açar. Suç çeteleri de güçlerini kullanarak ormanları keserek veya yakarak kendilerine avokado ekecek alanlar açmışlar. Böylece “Ormansızlaştırma” sorunu ortaya çıkmış. Orman olmazsa özel arazileri gasp ederek avokado bahçelerine dönüştürmüşler.
Bereket meyvesi avokadonun su kullanımı da en üst düzeyde imiş. Yetişmiş bir avokado ağacının su ihtiyacı, yetişmiş bir çam ağacının 14 katı olunca sorunun boyutu anlaşılıyor. Ama suç çeteleri kafalarına göre buna da çözüm bulmuşlar. Dere, çay, ırmak ne önlerine çıkarsa izinsiz olarak o sulara el koymuşlar. Buldukları suları avokado bahçelerine plastik boru şebekeleri ile akıtmışlar. Yetmedi; bu kez de yer altındaki sulara dalmışlar. Çevrede tarım işi ile uğraşan, kendi halindeki çiftçilerin can sularını bu şekilde gasp etmişler; bölgede su sıkıntıları başlamış. Üstelik bu su işlerini hiç bir kural tanımadan yaptıkları için hayati derecede tehlikeli toprak kaymaları ve su taşkınları riskini artırmışlar…
Bu durum karşısında çevreciler; toprakları ve suları ellerinden alınan insanlar isyan edince çeteler uzmanlık alanları içinde hareket etmeye başlamış. Göz korkutmalar, adam kaçırmalar, kanlı cinayetlerle yollarına devam etmişler.
Peki, bunlar olurken resmi makamlar ne yapmış? Dişe dokunur bir şey yapmamışlar. Yetkililer bu usulsüzlüklere ve yasa dışı durumlara karşı gözlerini kapayarak üç maymunu oynamışlar ve oynamaya devam ediyorlarmış.
Yorum
Geçen hafta the New York Times’ta gördüğüm bir yazıdan (Americans Love Avocados. It’s Killing Mexico’s Forests.) yola çıktım ve bu avokado konusunu inceledim. “Climate Right International “ isimli uluslararası bir sivil toplum örgütünün Meksika raporuna (Unholy Guacamole
Deforestation, Water Capture, and Violence Behind Mexico’s Avocado Exports to the U.S. and Other Major Markets) ulaştım. Yukardaki bilgilerin çoğunu bu rapordan aktardım.
Aslında sorun, sadece Meksika’ya özgü değil. Hukuğun egemen olmadığı az gelişmiş ülkelerde bu tür olaylar hep oluyor. Sadece ürün değişiyor. Avocado yerine, örneğin altın madeni, mermer, kömür madeni veya benzeri bir şey oluyor. Bu nedenle gözüme çarpan bazı ortak noktalara ve sorunlara değinmek istedim…
Masaya gelen yiyeceğin, tükettiğimiz ya da kullandığımız bir malın nelere mal olduğunu tüketici ya da kullanıcı olarak bilmiyoruz. Onu tüketen kişi için doğrudan maliyet, cebinden çıkan para. Örneğin, o yiyecek masaya gelinceye kadar nerelerden geçti, nelere mal olduğunu tüketici bilmiyor. Yukardan avokado örneğinde, Meksika’daki ormanlara mal oluyor. Küresel ısınmaya etkisi olarak bu olayın zararı, o avokadoyu yiyen Amerikalının kendisine, eğer yetişmezse de çocuğuna, ya da torununa sonunda dokunacak. Ama o bunu düşünmeden, yediğini soruşturmadan avokado yemeğe devam ediyor ve edecek.
Diğer önemli bir konu, şirketlerin çevresel sorumsuzluğu ve etik değer yoksunluğu. Meksika’da üretim yapan, ya da Meksikalı uyuşturucu çetesinden o avokadoyu alan Amerikalı şirket, üretim zincirinin dibinde neler döndüğünü biliyor. Bu yetiştirilen avokadonun o ülkenin yok edilen ormanının toprağından, hakkı gasp edilen çiftçinin hakkı olan sudan geldiğinden haberdar. Ama çevresel sorumluluğu ve sağlam etik değerleri olmadığı için bile bile suça ortak oluyor.
Bir diğer önemli konu ise devletin rolü. Görünen o ki, Meksika Hükümeti avokadodan gelecek gelire bakarak bu olaylara göz yumuyor. Yine belli ki, balık baştan kokuyor. Bu işten birçok kişi nasipleniyor. Eğer bir ülkede doğal kaynaklar hor kullanılıyor, örneğin, ormanların gitmesine göz yumuluyorsa, Meksika’da olduğu gibi, bilin ki bu suçta herkesin parmağı vardır. Büyük sermaye, sivil toplum kuruluşları, yerel liderler, gücü ve yetkisi olan herkesin. Bu talandan en büyük payı da yetki sahibi, olayı engelleme gücüne sahip olan ama engellemeyen, devletteki gizli ortaklar alır.
Günün sonunda Nazım Hikmet’in deyişi ile “Demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”. Kabahatin çoğu, bilinçsiz, uzun dönemli çıkarlarına sahip çıkamayan, çürümüş yönetimleri tekrar tekrar seçen halklardadır.