Bugün bir sokak anketi yapılsa ve insanlara “Türkiye’nin en çok ihraç ettiği ürünler nedir?” diye sorulsa, gelen cevapların büyük bir bölümünü tekstil ve hazır giyim oluşturur diye düşünüyorum.
Doğru cevap bu olmasa da; iki sektör 1980’li yıllarda başlayan ihracat hamlesinin oldukça uzun bir süre omurgasını oluşturdu. Bundan tam 20 yıl önce tekstil ve hazır giyim ihracatı, toplam ihracatımızın yüzde 27’sine denk geliyordu. 2024 sonunda bu oran yüzde 11’in altında.
Oranın gerilemesi ne sektör, ne de Türkiye için bir başarısızlık göstergesi. Ticarete konu olan mallar farklılaşıyor. Elektronik ürünler, otomotiv, makine ve kimyasalların küresel ticaretteki payı son 20-30 yılda keskin bir şekilde artıyor. Geleneksel sektörlerdeki ticaret hacmi gerilememekle birlikte, toplam ticaret içindeki payları azalıyor. Bu sektörlerdeki üretimin büyük bölümü, maliyetlerin daha düşük olduğu ülkelere kayarken; katma değerin yüksek olduğu bir bölümü ise merkez ülkeler tarafından üretilip ihraç ediliyor.
Türkiye ekonomik büyüklüğüne ve nüfusuna göre firma sayısının yüksek olduğu bir ülke. Benzer şekilde, yaptığımız ihracata kıyasla ihracatçı sayımız da yüksek. Başka bir ifade ile firma başına ihracat değerimiz belli başlı ülkelerin gerisinde. Bu genellemenin sektör bazında en bariz örneklerinden biri hazır giyim. Firma kurulumunda sabit maliyetlerin düşük olması, sektörde faaliyet gösteren işletme sayısının yüksek olması, kayıt dışı istihdamın yaygın olması gibi faktörler, hazır giyimin belki de bundan yıllar önce girmesi gereken dönüşüm sürecinin ertelenmesine neden oldu. Nihai olarak şu anda işgücü maliyet artışlarından, Suriyeli çalışanların ülkelerine dönmeye başlamasından, kur baskısından en çok muzdarip olan sektörlerden biri hazır giyim.
Ancak ben size bugün bambaşka bir resim çizmek istiyorum. Daha doğru bir ifade ile, bambaşka bir resmi size aktarmak istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde canlı yayınlanan bir programda şu ifadeler dile getiriliyordu:
- 2025 kurun baskı altında olduğu, personel ve lojistik giderlerimizin yükseleceği bir yıl olacak. Buna rağmen çift haneli bir büyüme ve karlılığımızı korumayı bekliyoruz.
- Ortalama giydirilmiş çalışan maliyetimiz aylık 2200 dolar. Bu, AB seviyelerinde bir işgücü maliyeti.
- Üretimi Mısır’a taşımayı düşünmüyoruz. Fiyat rekabetine girdiğimizde işimizin çok zor olacağını biliyoruz. Biz daha ziyade, katma değerle rekabet etmeyi hedefliyoruz. Uzun süredir ar-ge ve tasarıma önem veren bir şirketiz. Geçtiğimiz yıllarda birim satış fiyatlarımızı yükseltmek için çaba harcadık. Şimdi bunun meyvelerini topluyoruz. Şu anda hazır giyim tarafında KG başına ihracat fiyatımız 26,8 dolar. Sektörümüzdeki ortalama fiyat 18-20 dolar arasında. Tekstil tarafında KG fiyatımız 13 dolara yakın. Burada benzer ürünlerde sektör ortalaması 6 dolar civarında. Sektör genelinde ihracat parlak bir dönem geçirmiyor ancak bizim ihracat büyümemiz yüzde 20 civarında.
- 1 milyar liralık yatırım sürecindeyiz. Yarısını gerçekleştirdik, kalanını da önümüzdeki dönemde realize edeceğiz.
Bu cümleler, Sun Tekstil kurucularından Sabri Ünlütürk’e ait. Ar-Ge’nin, tasarımın, markanın, son yıllarda adı genellikle sorunlarla anılan sektörde faaliyet gösteren bir şirketin temel göstergelerini nasıl şekillendirdiğinin ilk ağızdan ifadeleri.
Bazı sektörlerde son kavşaktayız. Üreticilerimiz ve ihracatçılarımız gidişatı belli olan bu oyunda, aynı hamleleri yaparak farklı sonuç almayı beklerlerse, bu son kavşağı da kaçırabilirler. Maliyet minimizasyonuna ve fiyat rekabetine dayalı oyundaki oyuncuların neredeyse tamamı değişti. Bu oyunda aynı strateji ile devam edip Bangladeş’le, Çin’le, Vietnam’la fiyat yarışı mı yapacağız; yoksa Sabri Bey’in verdiği başarı örneğine yenilerini mi ekleyeceğiz?