Türk varlıklarının gidişatını kestirmek neredeyse her zaman güç olmuştur. Hele ki konuştuğumuz dönem Mayıs 2013 ve sonrası ise burada bahsettiğimiz “güç” kavramını olabildiğince daha kuvvetli bir hale getirmekte son derece fayda var. Ya da vazgeçtim; giriş cümlesinde “her zaman” dediğime çok da takılmayın: 2013 öncesindeki dönemin zorluğu son 5-6 yıl ile karşılaştırılacak gibi değil.
Özellikle 2016 ve 2018 sonrasındaki dönemleri ayırmak, üstelik bunların içerisinde son 2-3 yıllık periyodu farklı bir noktaya koymak gerekiyor. Yabancı yatırımcıların portföy kalemleri nezdinde ciddi çıkışlar gerçekleştirdikleri, uzun yıllardır korudukları ve hatta unuttukları pozisyonlarını dahi bozarak farklı ülkelere aloke ettikleri ilginç deneyimler yaşadık. Bu esnada her geçen gün daha da sıkılaşan regülasyonlar, kısa vadeli fon girişlerini zorlaştıran hamleler, artan kur oynaklığı ve volatilite, para politikası belirsizliğindeki yükseliş ve son olarak seçimlerin hemen öncesindeki eğilim ile birlikte maliye tarafının uzun yıllar sonra tartışmaya açılır pozisyona gelmesi. Tüm bunlar büyük resimde Türk varlıklarının tamamını, daha küçük ölçekte ise varlık sınıfl arı arası kestirimde bulunmayı iyice zorlaştırdı.
Seçimlerin hemen öncesinde, seçimlerin hemen sonrası için genel olarak uzlaşılan tema mevcut politikaların herkes için sürdürülemez olduğu ve bunun fiyatlamalarda ciddi bir stres azalışına neden olacağıydı. Nitekim bu köşedeki farklı birçok tartışmamızda da aynı başlıkların üzerinden sıklıkla geçer vaziyette olduk.
Peki, esas soruyu sorma vakti belki de gelmiştir:
Kısa ve orta vade açısından farklı bir şeylerin fiyatlamasından geçiyor olabilir miyiz?
Sorunun en kısa cevabı en azından benim durduğum noktada “olabiliriz” kelimesi üzerinden şekilleniyor. Hali hazırda “olabiliriz” ifadesini tercih etme nedenim ise Türkiye’de işlerin çok çabuk değişebileceğini farklı birçok örnek üzerinden yakın zamanda her iki yönde atılan adımlarla deneyimlemiş olmam. Ancak, diğer tüm koşulları sabit kabul ettiğimizde son yıllardaki tablonun tersi yönde ilerlediğimizi samimiyetle ifade etmekte fayda var. Ne gibi? Bir defa maliye tarafındaki açılmanın sürdürülemez olduğu gerçeği acı şekilde atılan vergi adımları ile kendisini hatırlatmış oldu. Diğer kritik husus ise para politikasındaki -yön olarak- keskin dönüş. Politika faizi bir şekilde de olsa 2 ay öncesindeki noktasında değil ve “kademeli” ifadesinin sıklıkla kullanıldığı, “enfl asyon” gerçeğinin yeniden kabul gördüğü ve değişimin zaruri olduğu bir süreci karşımıza çıkardı. Dahası, sadece politika faizi değil, tercih edilen iletişimden, yapılan atamalara ve dış politika cephesindeki gelişmelere dek “bir şeyler farklı ilerliyor” deme noktasında olduğumuzu belirtmek gerekiyor.
Geride kalan haftada Merkez Bankası tarafından yılın üçüncü Enflasyon Raporu (ER) gerçekleştirildi. Eski zamanlarda olsak sadece tema tahmindeki revizyon üzerinden şekillenebilirdi. Oysaki bu kez gerek Başkan Hafize Gaye Erkan’ın ilk sunumu olması gerekse kamuoyu karşısına nasıl çıkacağı başlıkları da listede kendisine fazlasıyla yer buldu. En son söylenecek olanı şimdiden söylemekte fayda var: son 3-4 yılın en teknik ER sunumu gerçekleştirildi. Keza tahminler de piyasa beklentilerinin ciddi anlamda gerisinde kalmadı ve “realite” kabul edildi mesajı net şekilde verildi. Başkan’ın sunumu da son yıllarda alıştıklarımızdan oldukça farklıydı.
Peki, tüm bunlar bizi A noktasından B noktasına taşıdı mı? Açıkçası taşıdı. Ülke risk primindeki azalış 25 Mayıs tarihinden bu yana %45 düşüşe işaret ediyor ve Eylül 2021’den bu yana en düşük seviyelere geriliyor. Mayıs’ta test edilen 703bp (kapanış) ve Temmuz 2022’deki 895bp seviyeleri gözetildiğinde <400bp CDS primleri net şekilde stres azalışı ve normalleşme sinyalleri. GOÜ sepeti ile TR CDS spreadi de Mart 2021’den bu yana ilk kez <200bp oluyor ki öncesindeki eğilimler çift hane ağırlıklıydı. Tüm bunları gözetmek, korumak ve sürdürülebilir kılmak gerekiyor ki en azından görünüm değişiklikleri için kredi derecelendirme kuruluşlarına kapı açılsın. Olmaz değil; seçimler öncesindeki problemli kısımlara vurgu para politikası yaklaşımı üzerinden şekilleniyordu.